TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Günün milyon liralık sorusu tam da şudur: "Bu kriz daha ne kadar sürer ve daha ne kadar derinleşir?" Herkesin kafasında bu soru var. Soru belli de ya cevabı? Elbette bu sorunun daha bir cevabı yok. Ama bakın, üzerinde düşünebilmek mümkün. Gelin bu hafta sonu, bu soruyu biraz irdeleyelim. Cevaba olmasa bile, cevaba ulaşabilmek için nasıl düşünmemiz gerektiğine ilişkin bir çerçeve belirleyelim. Biz 2008'den sonra 2009'un da kayıp yıllar listesine artık rahatlıkla eklenebileceğini, bundan böyle 2010'a odaklanmak gerektiğini düşünüyoruz. O eski, "2009'un 2. yarısı toparlanma olur" varsayımı artık yandı, bitti, kül oldu. Umudumuzu 2011'e kaydıracak olan ise krizin yakın zamanda, daha fazla derinleşmesi olabilir. Dolayısıyla bu kriz derinleştikçe uzar. Gelin bir gazete yazısının verdiği özgürlük alanı içerisinde meseleye bir bakalım. Önce nerede olduğumuzu bir tespit edelim: Bu kriz, 2006'da, ABD finansal piyasalarının küçük bir bölümünde, yoksullara açılan konut kredileri piyasasında başladı. O vakit, işler daha kontrol edilebilir gibi duruyordu. Ama sonra her şey aynen bir orman yangınının küçük bir kıvılcımla başlamasına benzedi. O kıvılcım, alev oldu. Alev önce birkaç ağacı sardı ve sonra, 2007'de, yangın ABD finansal sistemini olduğu gibi sardı. Böyle durumlarda, orman yangınlarında olduğu gibi davranmak gerekir: Yangını söndüremiyorsanız, yandaki ağaçlara sıçramasını engellemeye çalışırsınız. Bırakırsınız yanmaya başlayanlar sonuna kadar yansın, yangın kendi kendini tüketsin. 2007'de ABD finansal otoriteleri işte bunu başaramadı. O aralar, bu sütunlarda neyi okuyordunuz? Hatırlıyor musunuz? "Şişman kadın sahne almadan opera bitmez, bankacılık krizi de kamu kaynakları devreye girmeden sona ermez. Önce paraları görelim" diyorduk. Ne oldu? Yangının yandaki ağaçlara sıçramasını engelleyecek, yangın söndürme operasyonu bir türlü tam olarak biçimlenemedi. ABD'nin bir siyasi geçiş sürecinde olması, alınması gereken kararları sürekli engelledi. Gerçekle yüzleşme cesaretini sınırladı. Siyasetin iktisat politikası açısından ne kadar önemli olduğu açık ve seçik belli oldu. Biz izlerken yangın büyüdü Neden böyle oldu? Aslında olup bitenler gayet insani. Washington'daki geçiş sürecini kafanızda canlandırsanız, ne söylemeye çalıştığımızı anlarsınız. Washington'da yaklaşık 1 yıldır, herkesin, her üst düzey yöneticinin aklında tek bir mesele var: "Bundan sonra hangi işi yapacağım, ne kadar para kazanacağım, çocukların okul taksitini nasıl ödeyeceğim?" Herkesin en çok kendine odaklandığı bir dönemde patlak veren bu kriz, azıcık da bu nedenle kontrol dışı kaldı. Sonunda ne oldu? Sonunda, öyle herkes sıcak patatesi birbirine geçirirken, kriz, ABD'den Avrupa'ya ulaştı. Bu arada, geldik 2008'in 2. yarısına. Krizin, ABD'deki ilk kıvılcımdan itibaren, Avrupa'ya ulaşması yaklaşık 2 yılı aldı. Bu arada hepimiz anlık raporlarla yangının adım adım nasıl ilerlediğini izledik. İzledik de izledik. Yangın ise bu arada büyüdü de büyüdü. Şimdi neredeyiz? Şu anda banka bilançolarında "krize neden olan hasar"ın "krizin neden olduğu hasar"la buluşmakta olduğu bir noktadayız. Altını çizelim: Daha buluşmadılar ama böyle giderse ciddi buluşacaklar. "Krize neden olan hasar", bir türlü tam olarak, onarılamadığı için, bugünlerde, reel sektör üzerinden banka bilançolarına "krizin neden olduğu hasar" taşınıyor. Her gün biraz daha fazla taşınıyor. Kriz, bireysel konut kredilerinde başlamıştı. Şimdi ise ticari gayrimenkul kredilerinin giderek kötüleşmesi bekleniyor. ABD'de bundan böyle hayalet alışveriş merkezleri ve de hayalet otellerin çoğalacağı haberi geçen gün Associated Press kaynaklı olarak dağıtılıyordu. İşsizlik arttıkça arttı. İşten çıkarmalar yoğunlaştı. Ekonomide yavaşlama dünyanın her yerinde belirginleşti. Her yerde derken, hakikaten, her yerde olduğunun altını çizmek lazım. Bu yıl ilk kez İstanbul'da toplanan Balkan Ekonomi Zirvesi'nde bu satırların yazarı yalnızca bozulan bekleyişler, kaybolan güven ve bıçak gibi kesilen taleple ilgili anlatılanları dinledi. Sırbistan'dan Yunanistan'a, Makedonya'dan Bosna Hersek'e her yerde aynı gelişmeler oluyor. Hem iyi, hem kötü. Şişman kadının aryası başlamadı Ramazandan beri aslında aynı noktadayız. Yaklaşık 2 ay 10 gündür, "şişman kadın" sahneye çıktı ama bir türlü aryaya başlayamadı. Teşhisi doğru koyduk ama icraat daha başlayamadı. Kriz, bu arada, daha da derinleşti. Reel kesime daha fazla yayıldı. Krizin neden olduğu hasar, yavaşlayan ekonomik aktivitenin sonuçları olarak banka bilançolarına geri yansıyor. Orada şimdilerde yansıyor, burada da eli kulağındadır, nasıl olsa yansıyacak. Kocaman kocaman bankalarımız ve de şirketlerimiz, şimdilik yalnızca tedbir olsun diye, boşuna çalışanlarına kapıyı göstermiyorlar. Etki yine öncelikle esnaf ve çalışanlar kanalıyla dalga dalga ekonomimize yansıyor. Ne yapalım? Bir tedbir almadığınızda, etki aynen böyle dalga dalga yansır. Hadi gelin baştaki soruları cevaplamaya başlayalım. İlk soru: Bu iş için bir takvim çıkarılabilir mi? Krizin kendi seyri için değil ama krize müdahale için bir takvim çıkarılabilir gibi duruyor. İlk tespit şu olabilir: Kriz, Obama idaresi tarafından yönetilecektir. Topal Bush idaresinden bu alanda bir sonuç beklememek gerekmektedir. Hareketsizliği ile krizi azdıran Bush yönetimidir. O vakit, Obama'nın ne zaman göreve başlayacağı önemlidir. Başkan Obama ocak ayının 20'sinden itibaren görev başında olacaktır. Kendisine ortadaki geçiş dönemini tamamlayıp, hepimizi kurtaracak planı ortaya koymak için bir-iki ay versek, gelip Nisan 2009'u buluruz. Nisan 2009'da G-20 toplantısının ikincisi ve de aslı yapılacak. Bu ilk küresel kriz olduğuna göre küresel politika koordinasyonu son derece önemli olacak. O tarafı boş olan bir müdahale olmayacağına göre G-20'nin de geçmesi ve bir fikir birliği gerekir. Buna göre biz ne yapacağımızı olsa olsa Haziran 2009 civarında belirlemiş ve de uygulamaya koymaya hazır hale gelmiş oluruz. Nerede? Güzel mavi küremizin her tarafında. Bu durumda, 2009'un 2. yarısında işlerin düzelmesi için umutlu olmanın bir anlamı yok gibi durmaktadır. Haziran 2009'dan itibaren "krize neden olan hasar"ın onarımına başlanabilir, "krizin neden olacağı hasar" kontrol altına alınmaya başlanabilir. Bu da daha işin başıdır. İkinci tespit budur. Artık 2010 üzerinden düşünelim Gelelim üçüncü tespite: 2009'un 2. yarısından itibaren yapılacak bir müdahalenin sonuçları, olsa olsa, 2010'da hissedilir. Bize kalırsa bu takvim, manalıdır. 2009 için plan yapanların, doğrudan 2010 üzerinde düşünmeye geçmelerinde fayda vardır. 2009 "olduğumuz yerde sallanarak, gidiyormuş gibi yapacağımız" bir yıl olacaktır. Türkiye açısından bakıldığında, IMF anlaşması olsa da olmasa da olacak olan budur. Fark nerededir? Hemen söyleyelim: İkinci halde daralma daha derin olur. Ama öyle de böyle de bizi bekleyen daralmadır. Peki, bu arada bu iş daha ne kadar derinleşir? Malum, en başta vurguladık, krizin derinliği, krizin süresini de belirleyecektir. İsterseniz ilk fırsatta ona da bir değinelim. Şimdilik görünen şudur: 2009'u unutup, 2010 üzerine düşünmekte fayda vardır. Şimdilik.
Bu yazı 29.11.2008 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024