TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Daha önce birkaç kere altını çizdik: İçinde bulunduğumuz uluslararası bankacılık krizi, güzel mavi yerküremizin karşılaştığı ilk küresel krizdir. Buradaki "küresel"in manası, banka ve şirket bilançolarının, bugün, dün olmadığı kadar, birbirinin içine geçmiş olmasıdır. Böyle bir ortamda, finansal serbestleşme sürecinden geçmiş, dışa açık bir ekonominin bu ölçekte bir krizin etkilerinden kendisini tamamen soyutlayabilmesi ne yazık ki mümkün değildir. Siz gözlerinizi de kapatsanız, "endişelenmemeye" kararlı da olsanız, vakıa ortadadır. Vakıa ile kavga edilmez. Yalnızca gereken yapılır. Evet, gelişmiş ülkelerde krize artık doğru bir biçimde müdahale edilmiştir. Bugünlerde gelişmiş ülke finansal piyasalarında devam etmekte olan sarsıntılar, krizin, bir nevi artçı sarsıntılarıdır. Ne olduğu, bakılınca belli olmayan bir kontrattaki, işlem gününün gelmiş olması sebebiyle ortam yine karışabilir. Ama sonra tekrar durulabilir. Konut sahiplerine yönelik borç yeniden yapılandırması planını da gördükten sonra bu yangın esas olarak kontrol altına alınmış olacaktır. Peki, bu ne demektir? Kriz bitmiş, ortalığı saran yangın, bize gelmeden söndürülebilmiş midir? Keşke öyle olsaydı. Ama ne yapalım ki hayat acıdır abiler: Bu kriz, merkez ülkelerde, bankacılık sistemi yeniden sermayelendirilir, kriz artık etkisini reel kesime doğru yayarken, bizim buralara doğru yürüyüşünü sürdürecektir.
Şirket ve bilançolar
Peki ama bu kriz bizim buraya nasıl gelecektir? Elbette gelişmiş ülkelerdeki şirket ve banka bilançoları vasıtasıyla. Hayat artık bir karşılıklı bağımlılık ağıdır. Küreselleşmesinin manası tam da budur. Oranın bankası buranın bankasına doğrudan kredi açmaktadır. Bununla da yetinmemekte, buranın şirketlerine de kredi açmaktadır. Şimdi oranın bankasının bilançosundaki hasar nedeniyle buranın şirket ve bankalarına eskisi gibi kredi açmak istememesi halinde ne olacaktır? Elbette buranın bankaları da bilançoları, hiçbir hasar içermemesine rağmen, tutup kendi bilançolarını küçültmek zorunda kalacaklardır. Paris'teki bankanın riskli işlemleri, buranın bankalarının bilançoları vasıtasıyla buradaki şirketlerin bilançolarını ve de aktivitelerini olumsuz etkileyecektir. Bu kadarla da kalmayacaktır. Oranın bankalarından eskisi gibi kaynak bulamayan buranın şirketleri ne yapacaktır? Onlar da oturup, burada mallarını kimden tedarik ediyorlarsa onlara dönüp, "pardon" diyeceklerdir. "Pardon, biz artık eskisi kadar mal alamayacağız, çünkü artık eskisi kadar malı bir araya getirip satacak takatımız yoktur." Sonuçta ne olacaktır? Kökü dışarıda bir daralma zincirleme biçimde ülkemizin her tarafını etkisi altına alacaktır.
Tüketicilerin tavrı
Bu nedir? Bu kredi kanalı vasıtasıyla ülkemizdeki iktisadi aktivitenin giderek yavaşlamasıdır. Yanı sıra TL'de değer kaybı ve de faiz oranlarında artış da getirecektir. Peki, bu tek kanal mıdır? Hayır. Bununla beraber bizi dışarıya bağlayan iki kanal daha vardır: Bunlardan ilki şirketler arası ticari ilişkilerdir. Dışarıda iktisadi aktivitenin yavaşlaması, oradan buranın mallarına yönelen talebi daraltacak, sonuçta etki buranın şirketlerinin üretim miktarını daraltmasını zorunlu kılacaktır. Bir başka kanal da buranın tüketicilerinin orada olup biten olumsuz gelişmeleri takip etmekten mutsuz olmalarıdır. Mutsuz tüketici, gelecekten umutsuz tüketici, harcama kararlarını erteleyen tüketicidir. Harcama kararlarını erteleyen tüketici içerideki yavaşlamayı hızlandıran tüketicidir. Kötüdür. Bu kanalların hepsi yakın gelecekte Türkiye'de büyümenin geleceği için kötüdür. Peki, bir sıralama yapsak bunlardan hangisi daha kötüdür? En kötüsü kredi kanalındaki daralmadır. Neden? Çünkü buradaki daralma, ülkenin üretim kapasitesinin küçülmesidir. Ülkenin üretim kapasitesinin küçülmesi kısa vadede küresel bir yeniden canlanma olacaksa, ülkenin fırsat kaçırma ihtimalinin yükselmesidir. En az kötüsü ise morali bozulan tüketicidir. Morali bozulan tüketici, fiyatların yerine oturması ile pozitif bir servet etkisini hissedebilir. Dolayısıyla bozulan moral tersine dönebilir. Dün kazanılan servetler de yerindedir. Burada aklımızdaki fırsat ne olmalıdır? Unutmayalım ki, Türkiye, iç talebin her zaman için dış talepten daha önemli olduğu bir ülkedir. Dün de böyleydi. Bugün de öyledir. Bugün için bu durum umutlu olmak için bir nedendir. Bu kriz bize doğru yürüyecektir. Vaziyet umutsuz değildir.
Bu yazı 18.10.2008 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024