TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Bugün gündeme farklı bir açıdan bakabilir miyiz? Son günlerdeki açıklamalar bir "Bunları biliyor muydunuz?" yazısını galiba gerektiriyor. Bakın bakış açınız nasıl genişleyecek. Bunları bilmenizde fayda vardır efendim! Son günlerde ortada sihirli bir oran dolaşıyor. Dikkat ediyor musunuz? ABD hükümeti Fannie Mae ve Freddie Mac'in yönetimini kayyuma devretti. Bu arada ilgili şirketlerde yüzde 79,9'luk bir pozisyon aldığını açıkladı. Aynı durum geçen gün Amerikan Merkez Bankası (FED) açıklamasında da vardı. Ne diyordu FED açıklaması? Dev sigorta şirketi AIG'nin yüzde 79,9'luk hissesi, verilen 85 milyar dolarlık kredi ile FED'e geçmişti. Şimdi bunları okuyunca, merak etmiyor musunuz: Nedir bu yüzde 79,9'un sırrı? Bu, soruların birincisidir. İkincisi, tüm bu şirketlerin borçları artık ABD devlet iç borçlanma senetleri (DİBS) stokunun bir parçası mıdır? O vakit, ABD faiz oranları neden yukarıya doğru tırmanmamaktadır? Tam tersine aşağıya doğru inmektedir? Üçüncüsü, Fannie, Freddie ve AIG'de kamu hakikaten bugün itibariyle yüzde 79,9'luk hisse sahibi midir? Bu şirketlerin hisse senetlerini hakikaten devralmış mıdır? Dördüncüsü, merkez bankası bir şirketin hisse senetlerini nasıl devralabilmiştir? Beşincisi, Lehman örneği neden farklı durmaktadır? Merak edenleri aşağıya bekleriz efendim. ABD hükümetinin kurumları için yüzde 79,9 sihirli bir sınır niteliğindedir. Bu, kamuda, muhasebe kuralları çerçevesinde, geçerli bir kuraldır. Eğer ABD hükümeti bir şirkette yüzde 80 oranında hisse senedi sahibi olursa, o şirketin borçlarının kamunun borç stoku içinde sayılması gerekmektedir. Bu durumda, ABD hazinesinin Fannie ve Freddie'nin yüzde 80'ini, FED'in AIG'nin yüzde 80'ini devralması, ABD DİBS stokunun birdenbire iki katından fazla artması demektir. Yüzde 79,9'luk sınırın manası esasen budur. Bu sihirli sınırı iki biçimde yorumlamak gerekmektedir. Birincisi, destek verilen şirketlerin borçları bu operasyonlarla kamuya aktarılmış değildir. ABD DİBS stoku halen yükselmemiş, kamu kaynakları daha herhangi bir tarafa kalıcı olarak aktarılmamıştır. Ne demiştik? Şişman kadın daha şarkısına başlamamıştır bile. İkincisi, ABD DİBS stoku daha artmadığına göre ABD hükümetinin borçlanma imkânları da daha tartışma konusu değildir. Orada kamu borcu hâlâ en güvenli yatırım alanı olarak sayılmaktadır. Yukarıdaki verilere ek olarak, ilgili şirketlerin hisse senetleri açısından sahipliği de kamuya aktarılmış değildir. Peki, bu durumda, yüzde 79,9 nasıl kamuya aktarılmış gibi yapılmaktadır? Gerek hazine gerekse de merkez bankası, ilgili şirketlere verdikleri borç karşılığında, bunların varantlarını garanti olarak almışlardır. Gelen bilgiler o yöndedir. Varant, bir şirketin ileride ihraç edeceği hisse senetlerini, belli bir fiyattan satın alma hakkını veren bir menkul kıymettir. O halde, nedir ortada olan? Hazine ve merkez bankası ilgili şirketlere açtıkları kredi karşılığında, şirketin ileride ihraç edeceği hisse senetlerini satın alma hakkı veren menkul kıymetleri almışlardır. Bugün el değiştiren bir hisse yoktur ama ileride olabilecektir. Buradan bakınca, insanın aklına ne gelmelidir? Öncelikle "Kamu acaba hangi fiyattan bu şirketlerin hisse senetlerini alacaktır?" sorusu insanın aklına gelmektedir. Bakın buna da bir bakmakta fayda vardır. Ancak bugün itibariyle bakınca, kamu ilgili şirketlere belli bir tutarda kredi vermektedir, yalnızca. Peki, kamunun ne kadar zarar edeceği belli midir? Hayır, daha belli değildir. Desteğin yetip yetmeyeceği, belli midir? Bakın daha o da belli değildir. Bu durumda, şişman kadın daha şarkısına başlamamıştır. FED'in bir şirketin hisse senetlerini alması denilen olay da bu çerçevede değerlendirilmelidir. Aslında FED, bir şirketin hisse senetlerini almamakta, açtığı kredi karşısında, garanti olarak, bir şirketin varantını almaktadır. Peki, Lehman örneği ne anlama gelmektedir? Bu çerçevenin içinden bakınca, Lehman örneği, ilgili şirketin yöneticilerinin bir tercihi olarak görülmelidir herhalde. Lehman yöneticileri şirketlerinin ileride ihraç edilecek hisse senetlerini, belli bir fiyattan, kamuya devrederek, pazarlık yapma şanslarını kaçırmak istemedikleri için, önerilen yöntemi ve de herhalde varantın üzerinde yazan fiyatı kabul etmemişlerdir. Başlarına gelen kendi seçimleridir, şimdilerde şirketi parça parça devretmek için devam eden pazarlıklar belki de onları haklı çıkaracaktır. Bakalım ve görelim. "Bunları biliyor muydunuz?" notları içinde Türkiye ile ilgili bir husus yoktu ama Türkiye ile ilgili bir notla bitirelim müsaadenizle. Küresel krizin Türkiye'ye etkisi konusunda vurgunun "büyüme oranı" üzerinde olmasında fayda vardır. Olup bitenler faiz oranlarının yüksek, büyüme oranının düşük kalmasına neden olacaktır. Elektrik fiyatlarında, dün yapılan ayarlama, bu çerçevede, bugüne değil, düne ait bir tedbirdir. O tedbir, büyümedeki yavaşlama sürecini olsa olsa daha da hızlandıracaktır. Görünen şudur: Türkiye, değişen konjonktürün hâlâ farkında değilmiş gibi durmaktadır. Öncelik belirlemekte zorlanmaktadır. Gereken politika esnekliğini gösterememektedir.
Bu yazı 19.09.2008 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024