TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Şirket yöneticisine artık CEO deniyor, İngilizce Chief Executive Officer'ın başharfleri alınarak. Şirketin mali işlerinin yöneticisine de CFO deniyor yine İngilizce adının baş harfleri alınarak. Bunları aynen kullanıyoruz çünkü doğrusu ya Türkçe karşılıkları yok. CFO dergisi tam on küsur yıldır her çeyrek bir anket düzenliyor. Ankete ABD'den, Avrupa'dan, Çin'den bellibaşlı şirketlerin CFO'ları cevap veriyor. Katılan sayısı 468. Geçen ay, 2008 yılının ikinci çeyreği için CFO anketi sonuçları yayımlandı. (www.cfosurvey.org) Sonuç: CFO'lar kötümser. Global ekonomik toparlanmanın 2009 yılının ikinci yarısına kaldığına dair kanaat yaygınlaşıyor. İşlerin 2009 yılının ikinci yarısında olumluya dönmeye başlayacağını düşünenlerin oranı yüzde 54. Bakın aslında ortada iyimser bir hava var. İşlerin olumluya döneceği konusunda bir şüphe yok. Ama şimdilik ortalığı kötümserlik kaplamış durumda. Dikkatle alınması gereken bir keskin viraj varmış gibi görünüyor sonuçta. Biz bu havayı böyle görüyoruz. CFO'lar zayıf tüketici talebi ile yükselen petrol ve emtia fiyatlarını temel risk unsurları olarak sıralıyorlar. Dikkat çeken bir nokta şu: CFO'lar kredi krizinin artık kendilerini etkilemeye başladığını söylüyorlar. Kredi bulmanın zorlaştığını iddia edenlerin oranı yüzde 58. CFO'ların yaklaşık yarısı kredi maliyetlerin 141 baz puan düzeyinde yükseldiğini söylüyor. Dünyada vaziyet böyle. Dünyada vaziyet böyle ama bizim burada banka bilançolarında kredi kalemi giderek büyüyor. Dünyada kredi bulmak zorlaşıyor. Türkiye'de ise banka bilançolarında hızlı bir kredi genişlemesi oluyor. Kredi genişlemesinin banka bilançolarındaki zorunlu portföy kayması ile alakalı olduğunun altını daha önce çizmiştik. Hatırlayın devlet iç borçlanma senetleri (DİBS) stoku genel olarak başarılı bir maliye politikası ile küçülmeye başlamıştı. Sonuçta DİBS portföyü kendiliğinden küçülmeye başlayınca, ortaya bir Türk Lirası cinsinden enstrüman kıtlığı çıkıyordu. Böyle olunca da bankanın kredi genişlemesine gitmekten başka çaresi kalmıyordu. Zorunluluk karşısında piyasa kendi çözümünü yaratıyordu. Peki, bu çözüm optimal bir çözüm müdür? İşte orası tartışmalı. Zaten hep öyle olmaz mı? Piyasanın bulduğu çözüm genellikle en iyi çözüm değil, en kolay ulaşılabilir çözümdür. Giderek kötümserleşen bir şirketler kesimi ile banka kredilerinde genişleme olması pek de sağlıklı bir gelişme gibi durmuyor. Ortadaki kötümserliğe rağmen kredi stoku büyüyorsa, esasen dikkatli olmakta fayda var. Bankacılara başka enstrümanlar sunarak bu dönemi aşmaya çalışmakta fayda var. Temkinlilik adına Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu, Merkez Bankası ve Hazine Müsteşarlığı'nın birlikte çalışması gereken bir dönemden geçiyoruz. Ama şimdilik birlikte çalışmıyorlar. Ortada bir koordinasyon varmış gibi durmuyor. Koordinasyon olmayınca aksi oluyor. Peki, aksi olursa ne olur? Aynen şimdi olan devam ederse, önümüzdeki viraja biraz fazla hızlı girmiş oluruz. O da herhalde iyi olmaz. İsterseniz şu araba analojisinden azıcık devam edelim. 2001 krizinden önce biz Radikal'deydik. Genellikle "Bu araba ile biraz hızlı gitmiyor muyuz?" diye yazardık. Sonra 2001 krizi oldu. O araba ile fazlasıyla hızlı gittiğimiz ortaya çıktı. Sonra arabayı elden geçirdik. 2005'ten beri "arabayı elden geçirdik, şimdi bu arabanın üzerinde gideceği yolu düzeltmek lazım" demeye başlamıştık. İkinci nesil reform süreci gündeminin manası buydu. Sonra birden uluslararası bankacılık krizi başladı. İkinci nesil reform süreci, gündemin en acil konusu olmaktan çıktı. Bankacılık krizini en az hasarla atlatmak, keskin virajı başarıyla arkada bırakmak en acil mesele haline geliverdi. Şimdi öncelikle önümüzdeki bu virajı başarıyla alıp, yeniden ikinci nesil reform gündemine dönmemiz gerekiyor. Ama bize şiddetle öyle geliyor ki, biz, bu viraja çok hızlı giriyoruz. Viraja hızlı girdiğimizi yalnızca yerel bankalarımızdaki kredi genişlemesi göstermiyor. Aynı zamanda bankalarımızın giderek daha fazla kısa vadeli finansmana yöneliyor olması da var. Yine rakamlara bakarsanız, cari işlemler açığının finansmanının daha riskli hale gelmesini de bu "viraja hızlı girme resmi"ne eklemekte fayda var. Bu kadarla da kalmıyor. Orta Vadeli Program'ın rakamlarına hiç baktınız mı? Kamu yatırımları ve kamu tüketimi arttırılıyor. Bu ne demek? Esasen son dönemde pozitife geçen ve cari işlemler açığının daha da yükselmesini engelleyen kamu tasarruflarının negatife doğru yola çıkması demek. Siz, böylesine keskin bir viraja giderken, cari işlemler açığını daha da yükseltmek için plan yapmanın mantıklı olduğu kanaatinde misiniz? Belki boş yere dertleniyoruz. Ama orası ile burası arasındaki tezatı anlamakta güçlük çekiyoruz.
Bu yazı 22.07.2008 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024