TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Ben geçenlerde Şam’daydım. İsrail saldırılarından bir gün önceydi. Cumhurbaşkanından başlayarak ekonomi politikası ile ilgili herkes, 'Bir ülke bir ürünü başarılı bir şekilde ihraç ediyorsa, komşusunun da aynı beceriyi edinme ihtimali son derece yüksektir” gerçeğinin tamamen farkındaydı.
Türkiye’nin “başarı öyküsü”nü Suriye’ye doğru taşımaya odaklanmışlardı. İşte bu beceri transferini hızla ve düzenli bir biçimde gerçekleştirebilmek için, Amerikalılarla QIZ benzeri bir düzenlemeyi konuşmanın manasını da hemen anladılar benim gördüğüm.
Doğrusu, Şam gezisinden aklımda bir bu “başarı öyküsü” ifadesi, bir de QIZ (Qualified Industrial Zone-“Nitelikli Sanayi Bölgesi) konusu kaldı. Her iki meselenin bana hatırlattıklarına kısaca değineyim bugün.
Türk sanayii bir başarı öyküsüdür
Şimdi başarı öyküsü deyince, ben Türkiye’ye güneyden nasıl bakıldığına ilk kez Bağdat’ta şahit olmuştum. O dönemin Irak ekonomi bakanı, Türkiye’den bahsederken birden “Türkiye bir sanayi devidir” demişti, ben şaşırmıştım. Türkiye? Sanayi devi?
2000’lerin başıydı. Ben o vakte kadar, Türkiye’yi hep Avrupa ülkeleri ve Amerika ile kıyaslamaya alışmıştım. TEPAV’ın kuruluşu ve yalnızca Batı değil, bölge ülkeleri ile de karşılaştırmalı analizler hep o tarihten sonradır.
Önce ilk noktadan başlayayım: “Bir ülke bir ürünü başarılı bir şekilde ihraç ediyorsa, komşusunun da aynı beceriyi edinme ihtimali son derece yüksektir”. Hangi şartla? İki ülke birbirinin ticaret ortağıysa serbestçe alışveriş yapılıyorsa.
Nedir? Ticaret partnerleri birbirlerinden öğrenirler. Bu ilk tespit olsun. Türkiye’nin AB ülkelerine ihracatının 1962’den 2023’e seyrini ilk grafikten görmek mümkün. Altmış yılda Türkiye’nin ihracat deseni, uyuşuk bir doğal kaynak ihracatçısından dinamik bir imalat sanayi mamulleri ihracatçısına değişiyor. Bu şimdi bir başarı öyküsü değil mi? Evet, öyle.
İkinci grafik ise, Almanya’nın 1962 yılındaki ihracat deseni ile Türkiye’nin 2023’teki ihracat desenini karşılaştırmaya imkan veriyor. Nedir? Türkiye’nin ihracat deseni altmış yılda Almanya’nın ihracat desenine benzemiş. Her bir renk bir kabiliyet alanını gösteriyor. Renkleri karşılaştırın.
Üçüncü grafik ise, 1962’den bugüne Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin toplam ihracatımızdaki payı arttıkça Türkiye’nin beceri setinin, küresel rekabet gücünün nasıl arttığını gösteriyor. Ticaret partnerimizden öğreniyoruz işte.
Ve evet, bölge ülkelerinden bakıldığında Türkiye bir istikrar adası ve bir başarı öyküsüdür. Yaptığımız bütün iktisat politikası hataları bu gerçeği asla değiştirememiştir. Neden bu başarı öyküsünün şekillenmesi tam altmış yıl sürmüştür? Bunda Türkiye’nin ekonomi politikası hatalarının ve bu nedenle karşılaştığımız aksiliklerin rolü nedir? Bakmakta yarar var elbette. Politika hatası örneği çok.
2000’lerin başında Amerikalıların teknoloji odaklı QIZ teklifini idrak edemeyip reddetmemize rağmen, Türk sanayii bir başarı öyküsüdür
Geleyim QIZ konusuna. Doğrusu ya, kaçan fırsatlar bahsinde hep aklımda kalmış olan meselelerden bir tanesi de bu. Önce QIZ nedir oradan başlayayım. QIZ aslında bir tür organize sanayi bölgesi düzenlemesi.
QIZ’lerde kurulu fabrikalar Amerika-İsrail serbest ticaret anlaşması kapsamında Amerika’ya gümrük vergisi sıfırlanmış, ithalat kotalarına takılmayan ihracat yapabiliyorlar. Bugün Ürdün ve Mısır’da kurulu QIZ’ler hep bu çerçevede çalışıyor. Pek çok Türk şirketi de oralarda yatırım yaptı bu nedenle bugüne kadar.
Suriye için QIZ denildiğinde akla gelen Amerika’ya gümrük tarifelerine ve ithalat kotalarına takılmadan ihracat yapabilme olanağı elbette. İşe yarar mı? Süreci hızlandırır. Suriye’nin Türkiye’den öğrenme sürecini kolaylaştırır.
QIZ deyince benim aklıma gelen ise, 2002/2003 yıllarında Amerikalıların Türkiye için önerdiği QIZ düzenlemesi oluyor. O dönemde, Amerikan ve Türk şirketlerinin teknoloji odaklı iş birliğine imkan sağlayacak bir QIZ düzenlemesi konusu gündeme gelmişti.
Amerikan şirketleri ile Türk şirketlerinin teknoloji odaklı iş birliğini, Amerikan pazarına gümrüksüz ve kotasız mal satma imkanı operasyonel hale getirecekti. Bunun etrafına bir tür ARGE iş birliği programı eklenebilirdi. Aynı İsrail’in bölgemizde teknoloji devi olmasını sağlayan İkili ARGE İş birliği (BIRD-Bilateral R&D) programı gibi. Bakın onu da anlatayım size bir gün.
Türkiye ne yaptı? Amerikan önerisini “ama biz bundan yararlanamayız, biz de öyle teknoloji odaklı iş yapan şirket yok. Tekstil ve hazır giyim var, QIZ, tekstil ve hazır giyim odaklı olsun” diye reddetti.
Hadiseyi ASO dergisinde yıllar önce Bülent Şahinalp anlatmıştı. Öneririm.
Bu “eldeki bir kuş daha kuştur daldaki iki baykuştan” durumu nedir?
Rahmetli hocam Hasan Ersel’in “İktisat politikası, iktisat teorisinden neden bu kadar az esinlenir?” diye en son anlattığı mesele işte tam da budur. Tekstil lobisinin gücüdür. Sanayi politikası eksikliğidir. Ama sonuç olarak hatadır işte. Vizyonsuzluğun zirvesidir. Ülkenin dışa kapalılığının ve tahayyül kabiliyetindeki sınırlılığın göstergesidir.
Bugün “neden Vietnam’ın yüksek teknolojili ihracatı Türkiye’den kat be kat fazla?” diye hayıflanmamızın tam olarak sebebi de budur. Bu tür hatalar olmasa Türk sanayii altmış yılda daha iyi bir yere gelmiş olurdu. Ona da şüphe yok.
Belki hatta şu dördüncü grafikteki hadise de bize böyle sürpriz olmazdı. 1995’ten 2023’e Türkiye’nin bölgenin imalat sanayii ihracatında bir rakibi olmazdı. Halbuki şimdi Birleşik Arap Emirlikleri aynı Türkiye gibi bölgenin imalat sanayi ihracatının yaklaşık yüzde 40’ını temsil ediyor. 1995’te sol alt köşede Suudi Arabistan ile birlikteydi. Onlar bir şeyleri doğru yaptı. Biz ise yapmadık.
Şimdi diyeceksiniz ki, sen hata diye buna bakacağına, çok geriye gitmeden 2018’de Merkez Bankası başkan ve başkan yardımcılarının atama usullerini değiştiren 3 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Nas çukurunun nasıl kazıldığını anlatsan. Elbette haksız değilsiniz. Kazmayı bırakmış olsak bile hala o çukurun içindeyiz. Not edeyim, 3 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi hala iptal edilmedi.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi için referandum 9 Temmuz 2018’de yapıldı. Yedinci yılında öncelikle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin kapsamlı bir değerlendirmesini yapmanın zamanı geldi de geçiyor bile.
Haklısınız.
Bu köşe yazısı 21.07.2025 tarihinde Nasıl Bir Ekonomi Gazetesi'nde yayımlandı.