TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Acemi yelkencinin el kitabı sert havada seyir için birkaç tavsiyede bulunur. Birincisi şudur: "Sert bir rüzgârla karşılaşıldığında, açık denizde kalmak, dar bir limana girmeye çalışmaktan daha iyidir." İkinci tavsiye ise rüzgârın hızı otüz üç knot'u aşıyorsa ve vaziyet hakikaten kötüyse devreye girmektedir. "Ekip tecrübesiz ise yelkenler indirilmeli ve motorla seyre geçilmelidir." Demek ki nedir? Hava giderek sertleşiyorsa acemi kaptanın öncelikle hayatının en karmaşık manevralarını, hayatında ilk kez yapmaya çalışmaktan kaçınması gerekir. Bunu yapmaktansa hiçbir şey yapmayıp açık denizde fırtınanın geçmesini beklemek daha iyidir. Yelkenler mutlaka indirilmeli. Tüm dikkat tekneyi devirmemeye verilmelidir. Tekne sağlamsa, azıcık sallanmaktan bir şey olmaz. Biz bu tavsiyelerin hükümetimiz için son derece geçerli olduğunu düşünüyoruz. Bugünlerde hükümetten beklenen ekonomiyi yönetmek adına hiçbir şey yapmamasıdır. Memleket sağlam bir yeni IMF anlaşması ile otomatik pilota bağlanmalı. Yelkenler indirilip, yola motorla devam edilmelidir. Durum acıdır ama böyledir. Hal böyleyken, öyle değilmiş gibi davranmanın âlemi yoktur. Hükümetimiz bir an önce, artık daha fazla geciktirmeden, IMF ile yeni bir stand-by anlaşması imzalamalıdır. Öyle ihtiyati filan değil, Türkiye'nin bildiğimiz, normal bir IMF anlaşmasına ve yakın gözetime ihtiyacı vardır. Havanın dönmüş olması böyle bir anlaşmayı bugün için zorunlu kılmaktadır. Ancak hava dönmemiş olsaydı bile, bu hükümetle, yeni bir IMF anlaşmasına gitmekten başka bir seçenek ortada görünmüyordu. Dolayısıyla havanın sertleşmiş olması, Türkiye açısından bir şanssızlık değil tam tersine doğru kararları alabilmeyi kolaylaştıran bir imkân olarak değerlendirilmelidir. Müsaadenizle ne demeye çalıştığımızı izah edelim. Bir an önce fazla tartışmadan IMF ile anlaşma imzalama zorunluluğunun ilk nedeni, hükümetin IMF sonrası dönemde izleyeceği ekonomik politika çerçevesini, bu döneme ilişkin önceliklerini bir türlü belirleyememiş olmasıdır. 2007 yılındaki parlak seçim zaferinden beri, AKP, dansa yanlış adımla başladığı için bir türlü ritmi tutturamamaktadır. Ortada bir türlü ne yapmak istediğine karar veremeyen bir iktidar partisi vardır. Bu durum dünün şartları altında zaten iyi değildi. Şimdi uluslararası bankacılık krizinin Türkiye'ye yönelik fon akımlarına olumsuz etkilerini görmeye başlayacağımız bir sürecin içinde bu fevkalade kötüdür. Ortada bir uluslararası kriz olmasa bile, Türkiye gibi bir ülkenin Avrupa Birliği ülkelerine yakınsama süreci, yani tempolu biçimde kişi başına milli geliri artırmaya devam etmesi, azalmayan hatta artan cari işlemler açığı ile uzun süre yaşamak anlamına gelmektedir. Yurtiçi tasarruflar tempolu büyümeye yetmediği ve orta vadede de yetmeyeceği için Türkiye'nin tempolu büyüyebilmesi için cari işlem açıkları vermesi kaçınılmaz olacaktır. Dolayısıyla Türkiye ekonomisi orta vadede yabancı tasarruf bağımlısı olmaya devam edecektir. Böyle bir resimde, ne yapacağına bir türlü karar veremeyen bir hükümet iyi değildir. Otomatik pilot kredibilite için faydalıdır. Maliyet azaltıcıdır. IMF ile normal bir anlaşmaya bir an önce girmeyi zorunlu kılan ikinci neden hammadde fiyatlarındaki artışın cari işlemler açığını daha da artırma temayülünde olmasıdır. Petrol fiyatlarının 100 doları aşacağını ilk iddia ettiğinde herkesin alaycı bakışlarını üzerine toplayan enerji uzmanı geçenlerde benzer bir analizle fiyatların bir-bir buçuk yıl içinde 200 doları aşacağını öne sürmüştür. Ve bu kez söyledikleri hemen ciddiye alınmıştır. Artan petrol faturası demek büyüyen cari işlemler açığı demektir. Hammadde fiyatlarının artışı 2008 ve 2009 yıllarında, durduk yerde, Türkiye'nin kırılganlığını daha da artıracaktır. Böyle bir ortamda, hükümetimizin en zayıf özelliğinin ekonomi politikalarında beceriklilik olduğunu hep akılda tutmakta fayda vardır. Otomatik pilotta hata imkânı daha az olacaktır. Maliyet her durumda azalacaktır. Üçüncü neden ise uluslararası bankacılık krizidir. Türkiye'ye ve benzeri ülkelere fon akımlarının yavaşlayacağı bir dönemin başında, "yabancı tasarruf bağımlısı" bir ülkenin güçlü bir program çerçevesine ihtiyacı vardır. IMF ile anlaşma bunun için önemlidir. Maliyet azaltıcıdır. Buradaki maliyetse hep aynıdır. Faiz oranlarının yükselmesi ve yüksek kalmasıdır. IMF ile anlaşma faiz oranlarının artmamasına ve yüksek kalmamasına yardımcı olacaktır. Ayrıca kafamızı rahatlatacaktır. Böyle bir programın öncelikle enflasyon hedeflemesi rejiminin geleceği konusunda kafamızı aydınlatması gerekmektedir. Ayrıca mali disiplinin hangi kurallara dayalı olarak sürdürüleceği konusunda da yeni bir düzenleme, yeni bir çerçeve gereklidir. İçeride bir kredibilite artışına ihtiyaç vardır. Faiz artırımına dayalı kredibilite artışının, faiz oranını yeniden aşağıya çekmenin son derece zor olduğu şartlarda, orta vadede kendi ayağına kurşun sıkmak olduğunu 2006 yılından öğrenmiş olmamız gerekir. Aynı o günlerdeki gibi, bugün de faiz oranlarını yeniden aşağıya indirmenin, politik ve de küresel nedenler dolayısıyla son derece zor olacağı bir sürecin içinde olduğumuzu bilmekte fayda vardır. Atılacak her adımın ileride bir maliyeti olacaktır. Neden faiz oranlarını yeniden indirmek zor olacaktır? Çünkü hükümetin karar alma kabiliyeti yoktur. Kendi yakın geleceğinin derdine düşmüş bir hükümetin memleketin sorunları ile uğraşmaya zamanı olmaz. Bunun neden böyle olduğu artık önemli değildir. Önemli olan sert havada seyir için tedbir alma gereğidir. Ayrıca toplumsal kutuplaşmanın her durumda bu kadar derin kalacağı bir ülkede yalnızca bugünkü değil, bundan sonraki hükümetlerin de karar alma kabiliyetleri son derece sınırlı olacaktır. Gerek ortadaysa, hükümetin ilgisi, her ne nedenle olursa olsun dağınıksa ve bu böyle kalacaksa yapılması gereken IMF ile yeni bir stand-by anlaşması imzalamaktır. Bu çerçevede, "ne olduğunu bilmediği düğmelere, 'acaba bir faydası olur mu?' diye biteviye basan adam" durumuna düşülmemelidir. Hükümetimizden tek beklentimiz hiçbir şey yapmaması olmalıdır. Türkiye bir an önce otomatik pilota bağlanmalıdır. IMF ile sağlam bir anlaşma imzalanması, içinde bulduğumuz durumdan en az maliyetle çıkmamıza yardımcı olacaktır.
Bu yazı 16.05.2008 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024