TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Zinhar bundan önce hep olanın bir kez daha aynı kolaylıkla tekrarlanabileceğini düşünmeyin. Bugüne kadar hep ne olurdu? Türk sanayii içeride sıkışınca, büyük bir hızla dış pazarlara açılıverirdi. İç talepteki sıkıntı, dış taleple aşılırdı.
Eskiden alıştığı bir dış pazarda tıkanıklık mı var? Yeni bir dış pazara yönelinirdi süratle. Mesela Irak’a giriş mi zorlaşmış? Merkezi hükümet ile Kürdistan Bölgesel Yönetimi arasındaki problem çifte vergilendirmeye mi yol açıyor? Hemen Etiyopya ve Cibuti’yi keşfe çıkardı Gaziantepli sanayiciler. Ben hep böyle öğrenmiştim. Gelir anlatırlardı.
Zaten o dinamizm sayesinde Türkiye bugün önemli bir sanayi ülkesi haline geldi. Hem ürün hem de pazar çeşitliliği açısından Türkiye’yi Çin ve Hindistan ile kıyaslayabilmek mümkün imalat sanayii ihracatı açısından.
Nasıl oldu? Bir yerde sıkışınca bir başka yere atlayabilme becerisi sayesinde. Ama bakın bu kez vaziyet farklı. Sistemin her yeri aynı anda oynuyor Çin sayesinde. Bu kez eskiden yaptığımızı yaparak, iç pazardaki daralmayı dış pazarlara açılarak atlatabilmek artık eskisi kadar kolay olmayabilir. Neden? Gelin bir aklımdakini anlatayım.
Çin depolarındaki malları başka pazarlara boşaltmaya başlarsa, yer yerinden oynar mı?
Doğrusu ben bu tarife savaşları konusunu yöneticilerimizin fazla hafife aldığını düşünme eğilimindeyim. Hadise, doğrudan, Trump’ın Türk ihraç ürünlerine hangi gümrük tarifesini uygun gördüğü ile alakalı değil. “Yüzde 10 bizim için çok engel çıkartmaz” deyip yan gelip yatmamak lazım.
Amerikan piyasasına girecek, Çin mallarına yüksek gümrük tarifesi uygulanacak olması da, Türkiye gibi ülkeler için özellikle bu dönemde son derece rahatsız edici doğrusu. Şöyle bir düşünün: “Çin, Amerika’ya satamadığı için depoda kalan malları başka pazarlara boşaltmaya başlarsa, ne olur?” Amerika dışı pazarlarda, Çin rekabeti eskisinden daha da şiddetli hale gelir.
Doğrusu ya, ben tam da bu dönemde, şirketlerimiz iç pazarda zorlanırken, tarife savaşının şirketler kesimi açısından intibakı zorlaştıran olumsuz etkisinin dikkate alınması gerektiğini düşünüyorum.
Bu etkiyi aslında geçtiğimiz dönemde de gördük. 2020 yılında Çin’de emlak balonu patladı. Çin’deki İnşaat furyası birden bitince ne oldu? Çin elindeki inşaat makinelerini başka ülkelere satmaya başladı. Ne oldu? Çin’in küresel inşaat ve maden makineleri ihracatından aldığı pay 2019’daki yüzde 15’ten, 2023’te yüzde 21’e yükseldi. Bu payın 2005’te yüzde 3’lerde olduğunu düşünürseniz, önemli.
Evet, aynı dönemde, Türkiye küresel inşaat maden makineleri pazarından aldığı payı az da olsa artırdı, en azından durumunu korudu. Ama rekabet şartlarının daha da yoğunlaştığı ortada sanırım.
Nedir? Çin’in iç pazarında bir daralma ortaya çıktığında, Çin şirketleri dış pazarlara doğru açılıyor. Peki, Çin şirketlerinin Amerikan pazarına girişi zorlaştığında ne olur? Aynısı olur. Çin şirketleri başka dış pazarlara doğru açılmaya başlarlar. Zaten bunu bir süredir yapmıyorlar mı? Yapıyorlar.
2000 yılında Çin’in AB, ABD, Japonya ve İngiltere’ye ihracatı toplam ihracatının yüzde 50’sinden fazlaydı. 2023 itibariyle bu oran yüzde 35’e geriledi. Peki, ne oldu? Çin’in ihracatında Kuşak ve Yol ülkelerinin ağırlığı yüzde 15’ten yüzde 43’e yükseldi.
Nasıl okumak lazım? Küreselleşme sürecinin büyük başarısı ile üretim altyapısı doğuya ve güneye doğru kaydıkça, Çin güney-güney ticareti için gereken kanalları açmaya özen gösterdi.
Ticaretin donanım altyapısı, Batı’nın dünyanın ana tedarikçisi olduğu geçmiş döneme göre organize edilmişti. Türkiye’den Pakistan’a, yani doğuya doğru mal gönderirken, konteynırları önce Batı’daki limanlara, Rotterdam ve Hamburg’a göndermek gerektiğini öğrenince pek şaşırmıştım doğrusu.
Çin değişen ticaretin yeni fiziki altyapısını oluştururken, bir yandan da alternatif pazarlara yerleşmeye başladı. Şimdi doğrusu Amerika-Çin arasındaki tarife savaşının olası sonuçlarına bir de bu açıdan bakmaya başlamanın tam zamanı.
Satılık-kiralık fabrika ilanlarına nasıl bakmak lazım?
Şimdi son günlerde yoğunlaşan satılık-kiralık fabrika ilanlarına, yalnızca iç pazarda sıkışan Türk sanayiinin enflasyonla mücadele sürecinden kaynaklanan zorlukları görünür hale geldi diye bakmamak lazım diye düşünüyorum ben doğrusu. Hadiseyi tarife savaşlarının ve hatta Suriye’deki gelişmelerin etkileri ile birlikte ele almakta fayda var sanki. Çin, ihracat pazarlarının yapısını değiştirirken, bizim buradaki “iç pazarda sıkışırsan dışarıya açılırsın” ezberi de bozuluyor. Artık yeni şeyler söylemek gerekiyor. Bu birincisi.
İkincisi, Türk sanayiinin temel meselelerini bu çerçevede ele almaya başlamanın, ortaya bir yapısal reform gündemi koymanın tam zamanı aslında ortadaki bu sıkışıklık. Hatırlatayım, 1980’den bugüne Türk sanayiinin küresel değer zincirleri ile bağı güçlendi. Rekabet gücü arttı. Bu sayede, ihracat sepeti çeşitlendi ve ticaret partnerlerinin sayısı arttı. Bunlar iyi. Ama aynı dönemde, neleri başaramadığımızı da alt alta yazmakta fayda var.
Türkiye, sanayinin bu performansına rağmen, orta gelir grubundan yüksek gelir grubuna geçemedi. Dışa açılma süreci zenginleşmeyi getiremedi. İhracatta yüksek teknolojili ürünlerin payı artmadı. Türk sanayiinde teknolojik dönüşüm gerçekleşmedi. Sanayi ve teknoloji eko-sistemi tek bir bölgeye, Marmara’ya sıkıştı kaldı. Milli gelirin yüzde 45’ten fazlası Marmara’dan, ihracatta bu oran yüzde 50’yi aşıyor.
Ayrıca teknolojik dönüşüme ve inovasyona katkı veren işlevsel bir teknoloji eko-sistemi de tüm desteklere rağmen ortaya çıkamadı. Orada da aynı bölgesel dengesizlik görülebiliyor. Türkiye’deki startup yatırımlarının yüzde 91’i İstanbul’daki startuplara yapılmış.
Başka illerdeki aktivite pek görülemiyor Türkiye’de. Varsa yoksa İstanbul. O nedenle şimdi TEPAV’da Gaziantep, Kahramanmaraş ile Hatay ve İskenderun startup eko-sisteminin envanterini çıkartmaya çalışıyoruz, TPF (Turkish Philantrophy Foundation) desteğiyle. Türkiye’nin bölgesel dengesizlikleri düzeltmeye, iç cepheyi kuvvetlendirmeye daha fazla odaklanması gereken bir küresel değişim sürecinin içindeyiz.
Yoksa yine toplam patent başvurularının yarısı İstanbul’dan yapılıyor ve patentli girişimlerin yarısı İstanbul’dan çıkıyor. Ar-Ge harcamalarının yüzde 50’si Marmara Bölgesi’nde yapılıyor. Daha ne diyeyim? Hadise bugün zaten varolan bölgesel dengesizliği yeniden üretmeye odaklı gidiyor. Normal ama yanlış.
Üçüncüsü, Irak ve Suriye ekonomilerinin özel sektöre dayalı olarak yeniden ayağa kaldırılması sürecini de yakından takip etmekte fayda var. Satılık-kiralık fabrika ilanlarını bir de bu gözle daha yakından izlemek lazım benim gördüğüm.
Türkiye’de bugün yaklaşık 30 bin Suriyeli ortaklı Türk şirketi var. Bunların 5 binden fazlası imalat sanayiinde faaliyet gösteriyor. TEPAV’ın TOBB için yeni bitirdiği bir çalışmaya göre bu şirketlerin yüzde 54’ü Suriye’de ortaya çıkan yeni durumda, Suriye’de işletme açmayı düşünüyor. Ne demek bu? Bölgesel yeniden yapılanma demek.
Suriye’de işletme açmayı düşünen Türk firmalarının yüzde 30’u Gaziantep’te, yüzde 22’si Hatay’da, yüzde 19’u ise Mersin’de bulunuyor. Şimdi Gaziantep’te satılık-kiralık fabrika ilanlarına bölgemizdeki bu yeniden yapılanma sürecini de dikkate alarak bakmakta fayda var doğrusu.
Türkiye’nin bölgesel yeniden yapılanmaya düzenli intibakı için aynı zamanda sağlam Suriye ve Irak stratejilerine ihtiyacı var demek ki. Gelenlerin gelişi nasıl dengeleri yerinden oynattıysa, gidişi de öyle olacak. Sıkı durmakta fayda var. Ani hareketlerin etkisini yumuşatacak ara adımları planlamak lazım bana sorarsanız.
Bu kez işler alıştığımız gibi olmayacak derken hem ABD-Çin tarife savaşı, hem de Irak ve Suriye’nin yeniden yapılanması var aklımda doğrusu. Daha önce hiç böyle bir dönemden geçmemiştik diye hatırlıyorum.
Nedir? OSB giriş çıkışlarında vergi denetim elemanlarına değil, sanayi destek ofislerine ihtiyaç var öncelikle bugünlerde.
Hem küreselde, hem bölgeselde dikkatle yönetilmesi gereken bir sürecin başındayız.
Şimdiden söylemiş olayım.
Bu köşe yazısı 12.05.2025 tarihinde Nasıl Bir Ekonomi Gazetesi'nde yayımlandı.