TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Artan malumat akışı dönemler arasında fazladan dalgalanmaya sebep oluyor mu? İlginç bir dönem değil mi? Bu aralar daha çok malumat ediniyoruz. Ama fazladan malumat edindikçe daha çok bilmiyoruz.
Biz bu krizi bugüne kadar büyük Amerikan bankalarının krizi olarak biliyorduk. Ama bakın işler tam da öyle değilmiş. Orta ve küçük büyüklükte Amerikan bankaları da sıkıntı içindeymiş. Amerikan finansal sisteminde yaklaşık 7500 adet küçük ve orta büyüklükte yerel banka var. Toplam bilanço büyüklükleri 1 milyar dolar ile 20 milyar dolar arasında değişiyor. Şimdilerde krizin bu tür bankaların bilançoları üzerindeki etkileri de raporlanmaya başladı. Önümüzdeki 12 ila 18 ay içinde bu tür bankalardan en az 50 tanesinin kapanması bekleniyor. Krizin yerel bankalara doğru yayılması demek likidite daraltıcı etkinin daha da yoğunlaşması demek aslında. Artık hâlâ "Yok canım bir şey olmaz" diyen kaldıysa krizin olası yavaşlatıcı etkisi açısından, bundan böyle onlarla gönül rahatlığıyla dalga geçebilirsiniz.
Peki, bu yeni bir malumat mı? Hem öyle hem de değil. Bir yandan beklenmesi gereken bir gelişme. Ama öte yandan ancak şimdi görünür hale gelip, kesinleşen bir gelişme. Neden şimdi görünür hale geliyor? Gayet basit: Bankaların 4. çeyrek bilançoları daha yenilerde yayımlandı. Dün bazı çevrelerce tahmin edilse de görünür olmayan artık görünür hale geldi. Görünür hale gelince bunun piyasaların işleyişi, fiyatlama davranışı üzerinde daha sert bir etki yaratması kaçınılmaz. Hiç düşündünüz mü? Özellikle Amerikan muhasebe kurallarının piyasalardaki çalkalanmanın arkasındaki etkisini. Bilançolarda şeffaflık adına atılan bazı adımlar, sonuçta piyasalara "fazladan" malumat akmasını sağlamıyor mu? O "fazladan" malumat piyasa tepkilerini olduğundan daha sert, hadi öyle de diyelim ve de aşırı (her ne demekse!) hale getirmiyor mu? Yoksa Amerikan muhasebe sistemindeki "piyasa fiyatından değerleme" kuralı bugünkü sert piyasa tepkilerinin bir nedeni mi? Halbuki o kural dünün hastalıklarına çare olarak gelmişti.
Kreuger'in sırrı neydi
Laf muhasebe kurallarından açıldı mı bizim aklımıza hep Ivar Kreuger gelir. Bu işin piri odur. Ivar Kreuger İsveçlidir. İki savaş arasında Avrupa'nın en ünlü zenginleri listesinde en tepede yer almıştır. Zor durumdaki Avrupa hükümetlerine bazı tekel hakları karşılığında borç vermesi ile tanınır. Özellikle "Kibrit kralı" olarak bilinir. Hatta Amerikan Newsweek dergisine kapak olmuşluğu bile vardır. Hayatı ileride bir uzun yazıyı hak edecek kadar neşelidir. Ama Ivar Kreuger'ı ünlü yapan onun özellikle Amerikan kamuoyu aydınlatma sisteminin kuruluş nedeni olmasında yatar. Herhalde onun için zamanında Amerikan Saturday Evening Post gazetesi kendisine başarısının sırrını sorduğunda, büyük bir açık sözlülükle "Gizlilik ve hatta daha çok gizlilik" demiştir. O vakitler hayat işte böyleydi. Ortada fazladan malumat yoktu. Malumatın önemi de bilinmezdi.
Kreuger'in açıklaması son derece açık sözlüdür. Çünkü Amerikan sermaye piyasalarında şirket hesaplarının saydamlığına ilişkin düzenlemeler onun halka açık şirketlerinde çevirdiği dolaplar da dikkate alınarak tasarlanmıştır. Ivar Kreuger tarihin en büyük dolandırıcıları listesinde müstesna bir yere sahiptir. "Şirketimizin durumu harika gidiyor" diye bilanço uydurup, şirketinin yeni hisse senetlerini yüksek fiyatla halka satması ile tanınır. Bu çerçevede, ünlü piramit operasyonlarının mucitleri arasındadır. Hani bizim "Kastelli sistemi" diye bildiğimiz sistemin mucidi canım işte. Ali'nin yeni gelen anaparası, Veli ile Mustafa'nın faiz ödemelerine, sisteme yeni giren Hakkı'nın parası ise Ali'nin faiz ödemesine diye devam eden sistemin mucidi. Hani sürdürülebilirliği için sisteme sürekli yeni safların girmesi gerektiği için sonunda mutlaka batan sistem. Bu topraklarda en son Titan adı altında görülmüştü bir 5-6 yıl önce. Hatırladınız mı?
'Aydınlanma'nın başlaması
Neyse lafı uzatmayalım. Ivar Kreuger'in ABD'deki şirketi batınca, bağımsız denetim şirketleri tutup bir hesaplarına baktırmışlardı da aslında şirketin ilan edilen getirileri haklı gösterecek bir aktivitesi olmadığını görmüşlerdi. Bunun üzerine muhasebe sistemlerini saydamlaştırmak için düzenlemeler getirmişlerdi. Hisse senedi piyasalarında kamuoyu aydınlatma düzenlemeleri işte bundan sonradır. Geçmişin yatırımcıları cesur insanlardır.
Zaten hep böyle olur. Bu muhasebe düzenlemeleri hep bir şeyleri düzeltmek için yapılır. Bir şeyleri düzeltirken bazı şeyleri de bozuverir. Aslında yalnızca muhasebe düzenlemeleri değil, her tür kamu müdahalesi, hatta her türden müdahale öyle değil midir? Ameliyata karar verecek doktor, yapacağı müdahalenin olası iyileşmeye katkısını ölçerken, yol açacağı hasarı da dikkate almaz mı?
Bugünkü muhasebe sistemimizde giderek yaygınlaşan "piyasa fiyatlarına dayalı değerleme" kuralının başlangıç noktası Nisan 1993. Geçenlerde İngiliz Financial Times gazetesinde bu konuda bir haber vardı. Kuralın gündeme gelmesi yine aynı Ivar Kreuger hadisesi gibi bir krizin hemen ertesine rastlıyor. Gayrimenkul piyasası için çalışan Tasarruf ve Kredi Sandıkları (Savings and Loans Associations) krizinin hemen ertesine. Burada krizin görünür hale gelmesi "tarihsel alım bedeline dayalı değerleme" kuralı nedeniyle geciktiği için bundan sonrası için önlem olarak "piyasa fiyatına dayalı değerleme" prensibi getiriliyor. Böylece ne oluyor? Bilançonun varlık tarafındaki değerler neredeyse günlük olarak bile dalgalanmaya başlıyor. Riskler görülüyor. Görülüyor görülmesine de aynı o günlerde bazı uzmanların uyardığı gibi piyasalarda fazladan malumat akışı dalgalanmaları (volatilite) da artırıyor.
Malumat artınca ne oluyor
Sizce de öyle mi? Sizce de artan malumat akışı dönemler arasında fazladan dalgalanmaya sebep oluyor mu? İlginç bir dönem değil mi? Bu aralar daha çok malumat ediniyoruz. Ama fazladan malumat edindikçe daha çok bilmiyoruz. Yalnızca kafamız biraz daha karışıyor. Sizce neden? Haritası çıkarılmamış topraklarda yol aldığımız için mi? Yoksa artan malumat her zaman için risk algılamasını artırıyor mu?
Ne diyelim? Dün dünya aslında daha rahattı. Bu şeffaflık işi böyle değildi. Kapalı kapıların arkasında ne olduğunu bilmezdik. Şirket yönetim kurulları kendi içlerine kapalı çalışırlardı. Kaybedersek bir kerede arada hiç fazladan dertlenmeden kaybederdik. Şimdilerde ise her gün ölmüyor muyuz? Ölüyoruz. Muhasebe standartları suçlular arasındadır efendim. "Şeffaflık kötüdür!" İyi hafta sonları.
Bu yazı 01.03.2008 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024