TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Kahramanmaraş'ta iplik üreticileri dertli mi dertli. Daha geçenlerde "Üzerine türban bağlayıp, bu fabrikaları kapatacağız" sözleri gazetelerdeydi. Aynı durum Gaziantep'teki tekstil üreticileri için de geçerli. İplik fabrikaları ise zaten kapandı. Orada da fazla kalmayın, gidin Malatya'ya. Geçen haftalarda Malatya'da tekstilin duayenlerinden Mahmut Çalık'ın Sayın Başbakan'a mektubu ortalardaydı. Doğu yeter diyorsanız, gelin Batı'ya. Bakın televizyon sektörünün haline. Profilo Telra, Vestel ve Beko'nun bilançolarına. Her yerde aynı söz. Herkes söz birliği etmişçesine işçi çıkarmaktan, işletmeleri kapamaktan söz ediyor. Ne oluyor? Dünyada herkes "gelir akımı sigortalama şirketleri"ne (monoline insurers) yönelik kurtarma operasyonu acaba sonuç verecek mi diye beklerken küresel kriz daha şimdiden buraları etkilemeye mi başladı? Hayır. Bu kriz daha o kriz değildir.
Peki, o vakit buralarda gördüğümüz nedir? Elbette basbayağı bir krizdir. Buralarda gördüğümüz bir nevi "madem böyle yapacaktın neden baştan öyle söyledin" krizidir. Ankara kaynaklı problemin adı, politika koordinasyonsuzluğudur. Her bir kamu idaresinin birbirinden farklı hedeflere doğru koşması, arada bunlardan birinin söylediğine inanan yatırımcının heba olmasıdır. Türkiye'nin sanayi politikasızlığı yukarıdaki problemlerin temel kaynağıdır. İkinci kaynak ise idaremizin "koordineli eylem özürlü" olmasıdır. Türkiye'nin ihtiyacı, tek bir amaca yönelmiş "yoğunlaştırılmış çaba"dır. Tek bir noktaya damla damla akıtılan su sonunda betonu deler. Zaman tek bir noktaya damla damla su akıtma zamanıdır. Küresel işbölümünde yerimizi değiştirebilmenin yolu sağlam bir sanayi politikası tasarımı ve güçlü bir koordineli eylem becerisidir. Küresel işbölümü yeniden yapılanırken zaman eyleme geçme zamanıdır. Küresel krizi bu çerçevede bir fırsat olarak görmek gerekir.
Gelin buradan iki tespit çıkaralım. Bugün lafı uzatmayalım. Birinci nokta şudur: Sanayi politikası eksikliği ve politika koordinasyonsuzluğu bu güzide memleketimizde daha geçen yıl yapılan bir dizi yatırımı bile bugün gereksiz hale getirmiştir. Bu israftır. Anadolu'nun çeşitli yerlerinde bugün hissedilen küresel kriz ile bağlantılı değildir. Bugün canımızı acıtan günün problemleri değil, dünün birikimli problemleridir. Ama günün problemleri yakında etrafımızı kuşatacaktır. Daha göreceklerimiz vardır. Hazırlıklı olmak gerekir.
Gelelim ikinci tespitimize. Biz bugünlerde sıkça "Hadi gelin ülkemizi 10 bin dolar, yok, yok, 15 bin dolar kişi başına geliri olan bir ülke haline getirelim" söylemini duyuyoruz. Bunu duyunca sanmayın ki, bu iş öyle şıpınişi hiçbir tedbir almadan, "koordineli eylem" filan gerektirmeden yapılabilir. TEPAV iktisatçılarından Ozan Acar'ın geçenlerde yayımladığı Politika Notu tam da bu meseleyi analiz etmeye müsait bir çerçeve sunuyor.
Buyurun size TEPAV web sitesindeki çalışmadan bir grafik. Yatay eksende OECD üyesi ülkelerin kişi başına milli geliri var. Dikey eksende ise aynı ülkelerin orta ve yüksek becerili işgücü gerektiren ihracatının toplam ihracatları içindeki payı. Buradan şunu görüyoruz. Toplam ihracatının içinde orta ve yüksek becerili işgücü gerektiren ihracatın payını artıran ülkelerin kişi başına milli gelirleri de yüksek oluyor. Bu eğilim, toplam ihracatları içerisinde, orta ve yüksek becerili işgücü gerektiren ürünler kategorisinde yer almayan doğal kaynağa dayalı ürünlerin payının yüzde 50'nin üzerinde olduğu Avustralya, Norveç ve Yeni Zelanda'yı dışarıda tuttuğumuzda daha da belirgin olmaktadır.
Ne demek toplam ihracatın içinde işgücünde orta ve yüksek beceri gerektiren ihracatın payının yüksek olması? Kişi başına gelirin artması demek, ülkenin üretim kapasitesinin yapısal bir dönüşümden geçirilmesi demek. Bunun için gereken tedbirlerin alınması demek.
Şimdi Türkiye bu tabloda nerede? Ulaşmak istediğimiz muasır medeniyet seviyesi ile kıyaslandığında tablonun sol alt köşesindeyiz. Yani neredeyiz? Kişi başına geliri en az, toplam ihracatının içinde orta ve yüksek becerili işgücü gerektiren ihracatın payının en düşük olduğu ülkeler kategorisindeyiz.
Küresel işbölümünde yerimizi değiştirmek demek kişi başına milli geliri artırmak demek aslında. Bu çerçevede bakarsanız ortada doğru bir hedef var. Bu ilk sonuç. Ama o hedefle uyumlu bir politikalar demeti yok. Açık ki, kişi başına milli geliri artırmak demek, ülkenin üretim altyapısını yeniden biçimlendirmek anlamına geliyor. Ama daha böyle bir politika çerçevesinden yoksunuz. Bu ikinci sonuç. Kahramanmaraş, Gaziantep ve Malatya'da gördüğümüz ise dün ortaya konulan politika çerçevesinin ve bürokrasinin eylem koordinasyonunun bu amaçla uyumlu olmadığı gerçeğidir. Bu da bugünlük üçüncü sonuçtur.
Hedefin doğru konması, o hedefe ulaşılabileceği anlamına gelmez. Bu kriz daha o kriz değildir. Bu iş burada kalmaz daha ayrıntılandırarak devam edeceğiz.
Bu yazı 29.02.2008 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024