TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Grafikte Ağustos ayının başından geçtiğimiz Salı akşamına kadar Merkez Bankası’nın politika faizi ile Türkiye’nin riskinin (kredi temerrüt takasının –beş yıl vadeli CDS’in) hareketleri yer alıyor. Beş yıl vadeli CDS, aynı zamanda Hazine’nin yeni dış borçlanmaya çıkması halinde aynı vadedeki ABD Hazine tahvil faizinin üzerine ne kadar risk primi ödeyeceğinin de bir göstergesi.
Merkez Bankası 23 Eylül’e kadar politika faizini %19’da sabit tutuyor. Bu sırada risk primi 360-390 arasında dar bir bantta yatay hareket ediyor. Sonra Merkez Bankası politika faizini düşürmeye başlıyor. Dört ayrı toplantıda alınan kararla politika faizi beş puan düşürülüyor ve %14’e geriliyor. Buna karşılık CDS geçtiğimiz Salı günü 624 baz puana yükseliyor. Dolar cinsi borçlanma faizinde yaklaşık 2,5 puan artış demek bu. Son bir hafta içinde hafif bir düşüşle CDS 554 baz puana geriliyor. ABD beş yıllık tahvil faizi bugünlerde %1,3 civarında seyrediyor. Bu durumda Hazine şu anda beş yıl vadeli dolar cinsinden borçlanırsa %7’ye yakın bir dolar faizi ödeyecek anlamına geliyor.
Bu süreçte sadece Hazine’nin dolar cinsinden yurtdışında borçlanma faizi yükselmiyor. Türkiye’nin riski artınca bankaların ve şirketlerin yurtdışından borçlanma faizleri de yükseliyor. Aynı dönemde döviz kurunun nasıl kontrolden çıktığını da gördük. Salı günkü yazıda Hazinenin lira cinsinden borçlanma faizinin de yukarıya doğru yöneldiğini göstermiştim. Şu sıralarda kredi faizleri de artıyor.
Dolayısıyla dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz. Ekonominin sağlığı açısından istediğimiz yüksek risk – yüksek borçlanma faizleri – yüksek kur üçlüsü değil. Bürokratların belirlediği politika faizi düşerken ne yazık ki bu üçlüyü gerçekleştirdik biz. İlla politika faizinin düşmesi gerekmez bu sevimsiz üçlünün oluşması için. Politika faizi yükselirken de gözlenebilir bu durum. Önemli olan politika faizini yükseltmek ya da düşürmek değil; enflasyonla mücadele etmek için ne düzeyde belirlenmesi gerekiyorsa o düzeyde olmasını sağlamak politika faizinin. Riskin de, şirketlerin ve tüketicilerin kredi faizlerinin de, Hazine’nin borçlanma faizinin de düşmesinin ve döviz kurunun istikrarlı seyretmesinin ön koşulu bu. Elbette enflasyonun düşmesi de buna bağlı.
Yeni yılın hepimize sağlık, mutluluk ve huzur getirmesini dilerim.
Bu köşe yazısı 30.12.2021 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.