TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Gün, maliye politikasının günü. Ama yaratıcı bir maliye politikasının. Para politikasının önünde ise önemli zorluklar var. Önce para politikası… Merkez Bankası’nın karşısındaki zorlukların birkaç nedeni bulunuyor. Birincisi, çok büyük bir belirsizlik var: Pandeminin ne kadar süreceği belli değil. Bu belirsizlik pandeminin ekonomiye etkisi hakkında sağlıklı bir çıkarsama yapmayı çok zorlaştırıyor.
İkincisi, tüm bu belirsizliğe rağmen ekonomimizin resesyona girme ihtimalinin çok kuvvetli olduğunu söyleyebiliriz. Ancak, Merkez Bankası’nın elinde resesyonu doğuran nedenleri ortadan kaldıracak ya da azaltacak bir politika aracı yok. Pandemi nedeniyle ‘sosyal mesafelendirme’ davranışı yaygınlaştıkça turizm, taşımacılık ve geriye kalan hizmetler sektörünün büyük kısmı çok olumsuz etkilenecek. İstihdam düşecek. Olumsuzluk, oradan da üretim yapan sektörlere yayılacak. Bu etkiye karşı Merkez Bankası ne yapabilir? Öte yandan, dış talebin belirgin biçimde azalması nedeniyle ihracatımızın da düşmesi söz konusu. Pandemi nedeniyle dış talep azalmasına karşı da silahı yok Merkez Bankası’nın.
Yukarıda belirtilen gelişmeler enflasyonu düşürecek. Enflasyonu düşürücü daha büyük etki ise, petrol fiyatlarının çok düşük seviyelere inmesi ve benzeri bir gelişmenin şu veya bu ölçüde diğer emtia fiyatlarında da görülmesinden kaynaklanacak. Ancak, bu gelişmelerin enflasyonu belirgin biçimde düşürmesi için döviz kurunun keskin biçimde artmaması gerekiyor.
Böyle büyük belirsizlik dönemlerinde –mesela finansal krizler sırasında- merkez bankaları, bankaların likidite sıkıntısına girip sermayelerinin aşınmasını, kısa vadeli faizlerin sıçramasını, likidite sorununun sistemik bir riske dönüşmesini ve bir süre sonra da kredi musluklarının tamamen kurumasını önlemek için olağanüstü durum önlemleri alırlar. Bu önlemlerin temelinde bankaların likidite sorunlarının çözümüne yönelik adımlar vardır. Çok daha fazla likidite, daha az teminatla likidite, likiditenin maliyetinin düşürülmesi (politika faizinde belirgin indirim) gibi önlemler…
Dikkat edilirse, likidite sıkışıklığını azaltıcı önlemler manzumesinin içinde faiz indirimi de var. Merkez Bankası’nın üçüncü zorluğu tam da burada ortaya çıkıyor. Hem uluslararası risk alma iştahı keskin biçimde azalıyorken (VIX endeksi 2008’in rekorunu kırdı/kıracak) hem Türkiye’nin risk primi hızla yükseliyorken, acil durum önlemleri çerçevesinde hızlı bir faiz indiriminin Türkiye’ye ilişkin risk algılamasını daha da artırması olasılığı var. Eğer bu olasılık gerçekleşirse, hem resesyon ihtimali daha da yükselir (dolar borcu olanların bilançoları bir kez daha sarsılır) hem de enflasyonda beklenen düşüş gerçekleşmez. Önemli bir açmaz bu. Şüphesiz, Merkez Bankası’nın daha önce çok hızlı faiz indirmesinin önemli bir rolü var bu büyük açmazda. Ama artık olan oldu; zaman suçlu aramak zamanı değil.
Peki, o zaman ne yapmak gerekiyor? Ekonomi politikasını bir bütün olarak düşünüp, şimdiye kadar eşi görülmemiş yaratıcılıkta maliye politikası adımlarını (doğal kriz önlemlerini) içeren bir paket açıklamak gerekiyor. Likidite önlemlerinin faiz ayağı bu paketle birlikte devreye girebilir. Peki, karşı karşıya kaldığımız büyük doğal krizin etkilerine karşı, maliye politikası ne yapabilir? Çok zor bir soru. Bu tür sorulara yanıt arayabilmek için ezberlerin dışına çıkıp ‘uçuşa geçmek’ gerek. Hizmet sektöründeki çok sayıda küçük işletmenin ve çalışanlarının son derece olumsuz etkilenmesinden, oradan da genel ekonomiye yayılacak olası derin bir krizden söz ediyoruz. Yaratıcı olmak gerekiyor. Olasılık gerçekleşmezse ne ala. Ama bu uç duruma göre önlem tasarlamak ve açıklamak gerekiyor.
Bu köşe yazısı 17.03.2020 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.
Fatih Özatay, Dr.
29/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
27/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
26/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024