TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
2019 yılının son Dünya yazısında “2020 yılı Türkiye için jeopolitik riskler yılı olmaya aday” demiştim. Aklımda Suriye İç Savaşı, Amerika-Rusya-Türkiye ilişkileri vardı ağırlıkla. Türkiye artık bir tercih yapacaktı. “Türkiye ekonomisine 2019 yılında hakim olan bahar havası hem şeffaf hem de sürdürülebilir değil.”di zaten. Bunun üzerine jeopolitik risklerin realize olması, Türkiye ekonomisini sarsacak gibi duruyordu.
Yılın başında, derdimiz bize yetmezmiş gibi bir de Çin savunma sanayiinin kalbi olan Wuhan kentinde, coronavirüs (COVID-19) salgını ortaya çıktı. COVID-19 geçen hafta itibariyle, küresel bir salgın haline geldi ve toplam vaka sayısı 100.000’i geçti. Geçen hafta, Irak’ta bile 4 vaka açıklandı. Türkiye’de şimdilik açıklanmış COVID-19 vakası yok. Ama COVID-19, Türkiye ekonomisini nasıl etkiler ve bu etkiyi doğru yönetmek için ne yapmak gerekir diye sormanın tam sırası zannederim.
Virologlar ölü sayısının 780 bine ulaşabileceği bir küresel salgın ihtimalinden bahsediyorlar, dikkatinizi çekerim. Geçen hafta virolog Profesör Paul Piot’nun İngiliz Financial Times gazetesinde vurguladığı gibi, önümüzdeki süreçte salgının olası yayılmasında Paskalya ne kadar risk unsuruysa, Ramazan’da öyle. Şimdiden ne yapacağımızı ayrıntılarıyla düşünmeye başlamakta fayda var. Devletin, yükü millete bırakmaması gereken bir sürecin içindeyiz. Burada milletin yapabileceği fazla bir şey yok.
Ülkeler ikiye ayrılır: Küresel salgın tehdidinin farkında olanlar ve olmayanlar
Ama önce COVID-19’a farklı ülkelerin kamu idarelerinin nasıl tepki verdiğine bakınca ortaya çıkan bir farkın altını çizmek isterim. COVID-19 bize gösterdi ki ülkeler ikiye ayrılıyor: Küresel bir salgın tehdidinin farkında olanlar ve olmayanlar. Mesela İsviçre hükümeti, küresel salgın tehdidinin farkında olduğunu işin en başında etkili bir biçimde gösterdi, o nedenle örneği oradan seçtim. Çinliler, Ocak ayında daha işin farkında değildiler ama şimdi tehdidin farkındalar. Türkiye’de biz şimdilik yalnızca ellerimizi sıkı sıkı yıkıyoruz ve başımıza bir iş gelmemesini umuyoruz. Devlet olmasa da millet işin farkında hiç değilse. Bu da bir aşama.
Geneva Motor Show (Cenevre Otomobil Fuarı) aslında geçen perşembeydi, 5 Mart 2020’de. İptal edildi. Halbuki 1905 yılından beri hep yapılırdı. Fuarın tarihi, bir nevi teknoloji tarihiydi. İsviçre hükümeti, ülkede, iki COVID-19 vakası tespit edince, işi ciddiye aldı. Öncelikle, ülkenin her tarafında test merkezleri kurdu. Bu arada, 1.000 kişiden daha fazla katılımcının olduğu bütün toplantıları da yasakladı. Cenevre Otomobil Fuarı, bu çerçevede COVID-19 nedeni ile bu yıl açılışa kısa bir süre kala iptal edildi. Bu hafta başında Barselona’da Avrupa Komisyonu, bir Akdeniz işbirliği toplantısı düzenliyordu. O da iptal oldu.
COVID-19 Türkiye’yi nasıl etkileyebilir?
Peki, COVID-19 Türkiye’yi, Türkiye ekonomisini nasıl etkileyebilir? Çin’in Ocak-Şubat ihracat ve ithalat rakamlarında gerileme geçen hafta açıklandı. Çin’in ihracatı Ocak-Şubat aylarında yüzde 17,2 azaldı. Aralık ihracat artışı yüzde 7,9’du. Çin’in Ocak-Şubat ithalatı yüzde 4 azaldı. Geçen Aralık ayında buradaki artış yüzde 16,5’ti. PMI endeksi 50’lerden 35,2’ye geriledi. Doğrudan etki, buradan bakarsanız, ekonomide hızlı bir daralma sürecine yol açıyor. Neden? Hiç kimse sokağa bile çıkmadığı için, işe de gitmekten kaçındığı ya da tatile çıkarıldığı için üretim doğal olarak büyük bir hızla daralıyor, ithalat azalıyor. Hava kirliliği de beraberinde azalıyor tabii. Daha biz böyle bir doğrudan etki hissetmedik.
Doğrudan etkiyi, Türkiye, sanırım, ilk olarak, İran sınırını kapatıp, uçuşları da iptal edince görmeye başlamış oldu. Şimdilik etki bölgesel kalmış olabilir ama 2020 turizm sektöründe farklı çözümlere odaklanmayı gerektiren bir yıl olacak gibi duruyor. Havayolu şirketlerinin hisse senetlerinin yerlere çakılmaya başlaması da etkinin nasıl işleyeceğini şimdiden gösteriyor.
Küresel salgın dolaylı yoldan bakarsanız hem negatif hem de pozitif yönden etkileyecek bizi. Önce pozitiften başlayayım, dünya ekonomisinde Çin’in liderliğinde bir yavaşlamanın ilk etkisini petrol fiyatları, borçlanma ve ulaştırma maliyetlerinde görüyoruz sanırım. Petrol fiyatlarındaki düşüş varil başına 20 dolara vardı şimdilik. Bu, Türkiye için olumlu bir haber. Tedrici olarak, petrol faturamız ucuzlayacak demek. Ekonomi yavaşlayınca düşen faiz oranları da ilk bakışta Türkiye ekonomisi için olumlu bir haber aslında. Aynı durum ulaştırma maliyetleri için de geçerli.
Türkiye ekonomisi için kötü haberi ise, ihracat pazarlarımızda büyümenin yavaşlaması olarak düşünmek lazım. Avrupa, Türkiye’nin baskın ticaret partneri. Çin’deki yavaşlamanın Avrupa ekonomilerini yavaşlatmasını beklemek lazım. Neden? Küresel değer zincirleri nedeniyle elbette.
Türkiye, öncelikle, Almanya vasıtasıyla, küresel üretim sürecindeki daralmadan etkilenecek
Aşağıdaki grafik, küresel değer zincirlerinin ülkeler arasında nasıl yayıldığını ve birbirleri ile bağlantılarını gösteriyor. Küresel değer zincirlerinin merkezinde üç odak ülke var: Amerika, Almanya ve Çin. Bunlar hem birbirleri ile ikili, hem de üçüncü ülkelerden geçen değer zincirlerini yönetiyorlar. Türkiye, esas olarak, Alman değer zincirinin bir parçası. Çin’deki yavaşlamadan da Almanya dolayımıyla etkileneceğiz. Ancak aynı etki, tüm Avrupa’daki yavaşlamayı da tetikleyeceği için, beklenen etki büyüyecek.
Çin-Amerika ve Çin-Almanya dış ticaretlerinin ne kadarını birbirlerinden yapıyor, hiç baktınız mı? İki ülke arasındaki ticari entegrasyon ne kadar? Çin ve Almanya arasındaki ikili ticaretin, Çin ve Almanya’nın toplam ticaretleri içerisindeki ağırlığı yüzde 6,4. Avrupa Birliği, İngiltere dahil, toplam ticaretlerinin yüzde 61’ini birbirlerinden yapıyorlar. Türkiye ise toplam ticaretinin neredeyse yarısını bu ülkelerle yapıyor. Bilmem anlatabildim mi?
Amerikan ithalatının neredeyse dörtte birinin Çin’den gelmesinden dolayı, Çin ile Amerika arasındaki ticari entegrasyon yüzde 16,6 ile açık ara diğer ülkelerin önünde yer almaktadır. Bu nedenle, küresel salgının küresel değer zincirlerinin işleyişini olumsuz etkilememesini beklemek doğrusu çok mümkün gözükmüyor. Amerika’daki büyüme sürecinde tehdit algılayanlar, rakamlara bakıyorlar.
Peki, Türkiye ile Çin arasındaki ticari entegrasyon, iki ülkenin karşılıklı dış ticaretinin, Türkiye ve Çin’in toplam dış ticareti içindeki payı ne kadardır? Yüzde 1,2 kadar. Eğer merak ediyorsanız, Çin-İtalya arasındaki ticari entegrasyon yüzde 2 civarında iken; Güney Kore ile Çin arasındaki ticari entegrasyon yüzde 9,9 dolayındadır.
Türkiye, Almanya vasıtasıyla, küresel değer zincirlerindeki büzüşmeden etkilenir gibi duruyor, ilk bakışta, ama hadise bundan çok daha karmaşık. Dün malların sınırları aştığı bir dünyadan bugün fabrikaların sınırları aştığı yeni bir dünyaya, küresel değer zincirleri çağına geçtik. Şimdi küresel değer zincirlerinin küresel salgın da taşıyabildiklerini yaşayarak öğreniyoruz.
Nasıl dünyanın herhangi bir tarafında bir yolcu uçağı düşse, içinde Türkler dâhil pek çok milletten iş insanları da oluyorsa, küresel salgında da durumun aynı olması gerekir. Şimdiden olası etkileri nasıl yöneteceğimiz üzerine düşünmeye başlamakta fayda var doğrusu. Türkiye’nin bir an önce küresel salgın tehdidine hazırlıklı ülkeler safına geçmesi gerekiyor. Geldiğimiz noktada artık norm bir ülkede hiç vaka olmaması değil. Not etmiş olayım.
Bu köşe yazısı 09.03.2020 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024