TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Başka ülkelerin paraları ile kıyaslandığında Türk Lirası değerlenip duruyor. Rakamlar ortada. 2001 krizinden beri, bazı kısa süreli dönemler hariç, Türk Lirası hep daha çok aranan bir para oluyor. Arz-talep kanunu işliyor, çok talep edilen para daha değerli oluyor. Paramızın değerlendiği aynı dönemde Türkiye ekonomisi de büyümeye devam ediyor. Bu da konu üzerinde dikkatle durmayı gerekli kılıyor. Bize kalırsa, istikrar programının başında son derece normal bulunması gereken bir hadise azıcık fazla uzamış gibi duruyor.
Hadise uzadıkça, ekonomimizde neden olduğu etkiler de belirginleşiyor. Başlangıçta bütün sektörlerde verimlilik artışlarına neden olan bir gelişme, giderek daha kalıcı etkilere yol açacakmış gibi duruyor. Bazı sektörler bu nominal değerlenme sürecinden olumsuz etkilenirken bazıları ise olumlu bir biçimde etkileniyorlar. Döviz kurlarındaki nominal değerlenme, Türkiye ekonomisinde yokluğu çekilen sanayi politikasının yerini alıyor, geleceğimizi şekillendiriyor. İyi mi yapıyor, yoksa kötü mü; orası tartışılabilir. Ama kurlardaki nominal değerlenme sürecinin gelecekteki sanayi yapımızı şekillendirdiği giderek tartışılamayacak bir gerçeklik haline geliyor. Dikkatinizi çekelim, altını çizelim: Türkiye sanayisizleşmiyor, Türkiye sanayii yapı değiştiriyor. Sağlıklı bir politika çerçevesi geliştirip, geliştirmemekte gecikip gecikmediğimizi tartışabiliriz ama rakamlar şunu söylüyor: Türkiye ekonomisi, yapı değiştiriyor.
Peki, neden böyle oluyor? Sizce Türkiye "döviz kurunu bir politika değişkeni olarak kullanarak, Türk sanayiinin yapısını değiştirelim" diye bir bilinçli bir politika tercihi ortaya konulduğu için mi hızla büyüyor ve de yapı değiştiriyor? Sizce TCMB, Türk sanayii yapı değiştirsin diye, enflasyonu düşürme işini bırakıp hiç işi olmayan alanlara mı el atmış duruyor? Bize öyle gelmiyor. Ancak Merkez Bankası doğru adımları attıkça, Türkiye ekonomisine olan güven artıyor. Merkez bankamız faiz indirdikçe, Türk Lirası nominal olarak değerleniyor. Faiz indirimi yurtiçine fon akımlarını azaltmıyor, tam tersine artırıyor. Üstelik lütfen rakamlara bir bakın: Yurtiçine fon girişleri artık, portföy yatırımları biçiminde değil, giderek artan bir biçimde doğrudan yabancı yatırım biçiminde oluyor.
Ne oluyor? Yabancılar, Türkiye'nin geleceğine duydukları güvenin bir nişanesi olarak, ülkemizde malvarlığı edinmeye çalışıyorlar, memlekete daha çok döviz getiriyorlar. Gelen döviz bozduruluyor, karşılığında Türk Lirası alınıyor. O Türk Liraları ile yatırım yapılıyor. Bu arada Türk Lirası çok talep edildiği için yabancı paranın değeri azalıyor, Türk Lirası'nın değeri artıyor. Bir kere daha altını çizip vurgulayalım: Merkez bankamız, doğruyu yaptığı, maliyemiz doğruyu yaptığı, Türkiye'nin orta vadeli geleceği parlak göründüğü için Türkiye'ye yönelik ilgi artıyor. Artan ilgi paramızı daha değerli kılıyor. Türk Lirası nominal olarak değerlenip duruyor.
Şimdi bu durumda, ne yapmak gerekir? Ne kadar iyi olduğunu bilemeyiz ama bir çözüm yolu açıktır: Türkiye ekonomisinin istikrarını güçsüzleştirecek art arda bir dizi yanlış adım atılırsa Türk Lirası hızlı bir biçimde değer kaybedebilir. Uluslararası bankacılık krizinin etrafı giderek sislendirdiği bir ortamda, Türkiye'de, ülkemizin orta vadeli geleceğini karartacak adımlar atmak, Türk Lirası'nın hızla değer kaybetmesine neden olabilir. Bugünkü ortamda, Türk Lirası'na hızlı değer kaybettirecek en sağlam yol bir kriz ortamı yaratmaktır.
Bunu nasıl yapabiliriz diye merak edenlere birkaç öğüdü hemen verelim: Merkez Bankası'nın kredibilitesini sarsacak, bankayı siyasi kontrol altına sokacak adımları örgütleyin. Türkiye'nin geleceğini ağartmış olan maliye politikasını, mali disiplinsizlik dönemine doğru geri götürün. Ama sonra da siper alıp, bekleyin. Kurdan kaynaklanan patlama sizleri de yaralayabilir. Bu, ilk yoldur. Kısa vadeli kârlar için, bu yola sapmak isteyecekler çıkacaktır. Ama vebali büyüktür. Üstelik ülkemiz üzerinde Irak bataklığı kaynaklı sisler yoğunlaşmışken Türkiye'nin hareket kabiliyetini paralize etmek için çalışmak en hafif ifadeyle talihsizliktir ve de ciddiyetsizliktir.
İkinci yol ise daha zahmetlidir. Türkiye'nin orta vadeli geleceğini güvence altına almak, bu amaçla istikrarı pekiştirmek önemlidir. Ama bu arada, sürekli nominal değerlenme iyi değildir. İstikrarı koruyup, kurun şirketler kesiminin bir bölümünde yarattığı acıyı hafifletmek temel öncelik olmalıdır. Ancak bunun için, önce ne olduğunu anlamanız ve böylece ne yaptığınızı bilmeniz gerekir. İlk gereken merak etmektir. Ortadaki temel problem ise merak noksanlığıdır.
Gelin soruları sıralayalım: Bu dönemde, Türkiye gibi parası uzun süredir sürekli değerlenen başka ülkeler var mıdır? Oralarda olup bitenler bize ne kadar benzemektedir? Başka ülke örneklerine bakılarak yapılan bazı çalışmalar yerel paranın değer kaybettiği dönemlerde ülke ekonomisinin daha hızlı büyüdüğünü göstermekte midir? Türkiye o tür ülkelere benzemekte midir? Nedir Türkiye'nin farkı? Yoksa artan global likidite ile dünya artık yeni bir dönemde midir? O vakit, yeni dönemi geçmişten farklı yapan temel özellikler nelerdir? Ortada bir dizi soru vardır. Önce bu sorulara cevap bulmak gerekmektedir. Bunların cevaplarını bilmeden, kestirme politika önerilerinde bulunmak tehlikeli olabilir.
Şimdilik ilk soruya cevap verelim: Evet, son dönemde Türkiye gibi parası sürekli değerlenen, üstelik cari işlemler açığı da veren bir dizi ülke vardır. Güney Afrika ve Macaristan bu tür ülkelere örnektir.
Devam edeceğiz.
Bu köşe yazısı 30.10.2007 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024