TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Suudi Arabistan bunca yıldır hiç duymadığımız etkinliklere ev sahipliği yapıyor. Müzik festivalleri, konserler, tiyatrolar, Noel kutlamaları ve en son da Cadılar Bayramı! Tüm bunlar olurken Riyad’daki bir festivalde Hollandalı bir tiyatro grubunun üç üyesinin sahnede bir saldırgan tarafından bıçaklanması acaba bu olup bitene karşı bir tepki mi var sorularını akla getirdi. Daha doğrusu böyle bir hızlı değişime karşı tepki olacaktır ama merak edilen bu tepkilerin boyutunun nereye kadar gideceğidir.
Uzunca bir süredir Suudi Arabistan’daki değişime ve reformlara karşı içeriden güçlü bir muhafazakâr tepkinin geleceği varsayılıyor. Suudi Arabistan’ın aslında teokratik bir devlet olduğu, Din ile siyasal kimliğin iç içe geçtiği düşünülürse bu tepkiyi beklemek makul gözüküyor. Daha doğrusu Vehhabi-Suud ittifakının hem kurucu akıl hem de devletin gerçek sahibi olduğu biliniyor. O hâlde bu müesses nizam neden bu değişime karşı direnmiyor?
Bu durumda aklımıza üç seçenek geliyor:
1. Müesses nizam bu reformlar konusunda ikna edildi; 2. Müesses nizamın bu reformlara direnecek gücü yok; 3. Zamanını bekliyor bir şekilde bu gidişe dur diyecek.
Şahsi kanaatim bu seçeneklerden üçüncü ihtimalin düşük olduğudur. Zira Muhammed bin Selman gitse bile bu reformları devam edeceği yönündedir. Birinci seçenek ile ikinci seçeneği de bir arada düşünmenin daha makul olduğunu söyleyebilirim. Zira bu köşedeki yazımda daha önce açıkladığım gibi Muhammed bin Selman iktidara gelir gelmez yol temizliğine başlayarak aslında ülkede muhalif olan grupları tasfiye etmişti.(bkz.19 Mayıs 2019 tarihli köşe yazısı) İkinci olarak da bu değişimin zorunlu olduğu, olmazsa Kraliyet'in varlığını devam ettiremeyeceği konusunda Kraliyet ailesinin ikna edildiğini düşünüyorum. Bunun bir kısmı zora başvurularak yapılmış, Ritz-Carlton Oteli'ndeki tutuklamaları biliyoruz, bir kısmı da ekonomik dönüşüm modeli ve paranın gücü ile ikna edilmiş olabilir. Ekonomik değişim ve dönüşüm modelinin Suudi Arabistan için ne anlama geldiğini de yine bu köşelerde daha önce dile getirmiştik.(bkz. 22 Eylül 2019 tarihli köşe yazısı)
Suudi Arabistan konusunda ki bu üçüncü yazımda da aslında bu reformların sosyolojisi üzerinde durmak istiyorum. Bu konuda son zamanlarda çok sayıda yazının, araştırmanın kaleme alınmış olması doğrusu bu konudaki öngörülerimin haklılığını ortaya koyuyor. Bunların başında kuşkusuz sosyal medya analizleri geliyor. Suudi Arabistan’dan atılan tweetleri, facebook paylaşımlarını oturduğunuz yerden analiz edebiliyorsunuz. Oluşturduğunuz analitik modeller ile tweetlerdeki trendleri, kullanıcıların reformlardan memnun olup olmadıklarını, destekleyenleri ya da karşı olanları tespit etmek mümkün artık.
İkincisi olarak da Stanford Üniversitesindeki Hoover Enstitüsü Suudi Arabistan’da sosyal ve politik değişime gençlerin nasıl baktığının nabzını tutmuş. Ben de Suudi Arabistan’da görevli bir dostumdan rica ederek sokakta gençlerle konuşarak bu konuda ne düşündüklerini öğrenmesini istedim. Tüm bu verilerin sonucunda ortaya oldukça ilginç sonuçları olan bu yazı çıktı. Keşke Türkiye’de de araştırma kurumlarımız masa başında mikrofon uzatıp Suudi Arabistan’da ne olduğunu sormak yerine sosyal medya analizleri ve saha araştırmalarını destelemiş olsalar belki Orta Doğu toplumları hakkındaki öngörülerimiz daha doğru çıkabilirdi.
Her neyse sözü çok fazla uzatmadan bazı veriler paylaşayım. Suudi Arabistan Orta Doğu’nun en genç ve neredeyse en eğitimli nüfusuna sahip. Kadınlar erkelerden daha eğitimli hâle gelmeye başladı. Suudi nüfusunun yüzde 51’i 25 yaş altındaki gençlerden oluşuyor. Yaş grubunu 30’a çektiğinizde bu oran neredeyse Suudi Arabistan’ın %70 denk geliyor. Buna karşılık giderek artan bir genç işsizlik sorunu var. Ve en önemlisi nüfusun bu büyük çoğunluğu devletlerinin Şiilerle savaşıyla ilgilenmiyor. Saudi Arabia’s Depth Consulting Genel Müdürü Yusuf Hamidaddin'in başını çektiği araştırmaya göre ikinci olarak daha önce yazdığım Vizyon 2030 projesi ve ekonomik dönüşüm bu gençlerden büyük destek görüyor. Üçüncü olarak da Muhammed bin Selman gençlerden destek görüyor ve tahta geçmesi isteniyor.
***
Bir diğer önemli bulgu teknoloji ve sosyal medyayı kullanan bu genç nüfusun dünyaya bakışı çok hızlı biçimde değişiyor. Sosyal medya en katı toplumların köklerini bile sallayacak kadar güçlü bir etkiye sahip. Toplumluların katı normları buna dayanamıyor. Özellikle de gençlere neden kadınların araba sürmemesi gerektiği, yalnız seyahat edemeyeceği, sokakta dolaşamayacaklarını anlatmada Vehhabiliğin hiçbir şansı yok. Twitter trendleri incelendiğinde Suudi Arabistanlıların en çok takip ettiği konular arasında şovmenlerdir, komedyenler, karikatüristler, ressamlar, film yapımcıları dikkati çekiyor. Dubai'de yaşayan ve uluslararası düzeyde tanınmış feminist araba sürücüsü en çok takip edilen hesaplar arasında. Suudilerin takip ettiği ilk on isim arasında hiçbir Selefi-Vehhabi din adamı yok. Galiba onları en çok bizim Türkler ve yurt dışındakiler takip ediyor.
Sosyal medya paylaşımları tüm kısıtlamaları yok ediyor. Tesettür ya da Suudi kadınların giydiği nikab sosyal medya paylaşımlarında yavaş yavaş yok oluyor. Tabii unutmadan bu erkeklerin ortak sohbet odalarında, paylaşıma açtıkları özel hayatlarında gerçekleşiyor. Suudi Arabistan Vehhabiliğinin sokaklara koyduğu kurallar çok önceleri önce sosyal medya da yıkılmaya başlamıştı aslında. Tüketim alışkanlıklarımız değiştikçe nasıl gündelik hayat biçimlerimiz değişiyorsa, aslında sosyal medya alışkanlıklarımız oluştukça gündelik hayat akışımızı da zorluyor.
***
Gazeteci Waleed Al Banawi, Riyad’da oğluyla katıldığı TEDx konuşmalarında yaşadıklarını anlatmış. Bu süreç boyunca beni en çok etkileyen şey, genç erkekler ve kadınlar arasındaki doğal etkileşim diyor. Yani artık kadın ve erkekler aynı ortamları doğal akışında paylaşıyorlar. Etkinlikte konuşan genç kadından birinin de aktivist ve feminist yaşam koçu Mashael Al Oqiel olması oldukça ilginç. Düşünsenize artık Suudilerin kadın bir yaşam koçu bile var!..
Selefî-Vehhabilik gibi iknaya dayanmayan, rasyonel tutumları desteklemeyen ideolojik inançlar ise bu alışkanlıklara sahip gençlik üzerinde tutunamıyor ve erimeye başlıyor. Suudi Arabistan’da artık el-Emri bi’lma’ruf ve’n-nehyi ani’l-münker (iyiliği emretme kötülüğü engelleme) ofisi Mekke ve Medine dışında kadınların görünen saçlarına, açık kollarına karışamıyor.
Hatta basına akseden müzik, film, kadın güreşçiler vb. eğlenceleri için Heyetu’l-Ammetu’termiyye yani Genel Eğlence Ofisi kuruldu. Ve resmî olarak tüm bu eğlenceleri bu ofis koordine ediyor. Tepkiler yok değil ama şimdilik bu tepkiler kırsaldaki muhafazakârlar ve Mekke, Medine’deki ulemalar ile sınırlı. Anlaşılan o ki aşağıdan gelen talep çok güçlü bir değişim talebi olarak karşımıza çıkıyor.
***
Suudi Arabistan’ın dindarlığı Mekke ve Medine’nin sınırlarına sıkışmış gibi. Onun ötesini aşamıyor en kötüsü de onun ötesine ışık vermiyor arttık. İslam dünyasının en kutsal şehri Mekke’nin manevi iklimini 870 km uzaklıkta Riyad’a taşıyamayan ve Riyad’da çılgınca "Cadılar Bayramı" kutlayan bir Suudi Arabistan var artık!.. Bu aslında sadece bir değişim değil yüzyılda değişime dayanamayan bir Selefî-Vehhabiliğin de krizi. Mevlidimize bid’at diyen Selefî-Vehhabilerin torunları artık eğlencenin dibine vuracak kadar çılgın partiler düzenleyebiliyorlar!..
Türbelerimize şirk diye saldıran, bizi mezarlara tapmakla suçlayan Vehhabilerin torunları Halloween (Cadılar Bayramında) cadı kılığında pozlar verdiler. Allah herkesi iddiası ile imtihan edermiş. Aslında sadece Vehhabiler değil tüm dünyada Müslümanlar iddiası ile imtihan oluyor. Belki hatırlamazsınız hem ben çok iyi hatırlıyorum elinde sakladığı arşivleri olanlar lütfen baksın. 1980 FETÖ'cülerin Sızıntı dergisi çıktığında bastıkları resimlerin kafa kısmı ile beden arasında görülecek bir çizgi vardır. Nedeni de insan sureti basmak haram olduğundan bedeni ile kafası ayrılmış suret canlı insan sureti sayılmadığından derlerdi. Haram diye insan sureti basmayan FETÖ'cülerin geldiği nokta herkese ibret olmalı. Tabii bu arada Suudi Arabistan’daki değişim de...
Katı olan her şey buharlaşır, Hazreti Mevlâna’nın dediği gibi; "Zıtlar birbirine ne yakın olanlardır." Hurafecilik adı altında İslam’ın estetik, irfani boyuna savaş açanlar ile İslam’ı pozitivist bir akılcılıkla anlamaya kalkanlar arasında fark yoktur. İkisi de makuliyeti ve itidali dışladığı için zıtlarına savurulurlar. Bu yüzden İmam Matüridi hazretlerinin dediği gibi vasat olmak adil olmaktır, adil olmak da her şeye hakkı ölçüsünde hakkını vermek ve hakkını gözetmektir. Benden demesi bu Vehhabi-Selefîliğin değişime, dijital çağın gençlerinin taleplerine dayanacak gücü yoktur. Ya bizdekilerin var mı, derseniz Suudi Arabistan’da Mekke ve Medine’nin duvarları arkasına saklanan İslam bizde de birkaç cemaatin, birkaç caminin duvarları arakasına çekilmek üzeredir. İnanmıyorsanız Diyanet'in güven endeksine bakın derim...
Bu köşe yazısı 16.11.2019 tarihinde Türkiye Gazetesi'nde yayımlandı.
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
16/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
15/11/2024