TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
ABD, Çin ticaret savaşından, Rusya’nın nüfuzunu genişletme hamlelerine, İran’dan Suriye’ye, Libya’dan Yemen’e, Afganistan’dan Kuzey Kore’ye kadar uzunca bir listeye dikkat kesilmişken eski bir sorunun yeniden gündeme oturacağını görüyoruz. Bu, İngiliz sömürge yönetiminin son bulduğu 1947 yılından miras kalan, Hindistan ile Pakistan arasında devam eden Keşmir sorunu.
Keşmir’in Hindistan yönetiminde kalan bölümünün nüfusunun neredeyse yüzde 60’nı Müslümanlar oluşturuyor. Sömürge yönetimi sona ererken bu oranla bölgenin Pakistan’da kalması bekleniyordu. Ancak Keşmir’in o dönemki yerel yönetimi Hindistan’a katılmayı tercih edince, iki ülke iki yıl süren bir savaşa tutuştu. Ateşkesin ardından bölgenin bir kısmı Pakistan’da bir kısmı da Hindistan’da kaldı. Böylece Keşmir ikiye bölündü. Ancak bölgedeki karışıklıktan faydalanan Çin, 1950’lerin sonuna doğru Keşmir’in bazı bölgelerini parça parça işgal etti. Sonunda Keşmir üçe bölünmüş oldu.
Bölünmenin belirleyici faktörü din olunca bölgeyi daha kalay yönetmeye odaklanan Hindistan, kendi kontörlündeki sahaya anayasasının 370’nci maddesiyle özerklik statüsü verdi. Böylece gerilimi düşürebileceğini umut etti. Ancak ne bölgenin Müslüman ahalisi ne de Pakistan, Hindistan’a aidiyeti kabul etmedi. Bu yüzden Pakistan ve Hindistan 1947, 1965 ve 1971 de savaştılar. 1987 ve 1990 da savaşın eşiğine geldiler. Tabloyu kökten değiştiren, kaygıları arttıran gelişme 1998 baharında yaşandı. İki ülkede nükleer silahlarını test ederek nükleer güç olduklarını ilan ettiler. O günden beri Hindistan ve Pakistan arasındaki gerginlik farklı boyutta ele alınır oldu. Çünkü patlak verecek bölgesel bir nükleer bir savaşta, tarafların kayıpları 3 milyon ve bundan etkilenecek nüfusun da 33 milyon olacağı hesap edilmiş durumda.
Bu yılın başında Hindistan-Pakistan gerilimi yeniden patlak verdi. Hindistan ordusu uğradığı terör saldırısında kırk askerini kaybetti. Pakistan bu işten sorumlu tutuldu. Ardından Hindistan uçakları, Pakistan sınırları içinde “teröristlere ait” olduğunu iddia ettiği bazı yerleri bombaladı. Pakistan iki Hindistan uçağını düşürdü. Neyse ki olası bir nükleer savaşın iki tarafa da maliyetinin yüksek olacağı düşüncesi ile kısa süre de ortam sakinleşti.
Geçen hafta yeni bir gelişme yaşandı ve Hindistan, Keşmir’in özel statüsüne son verdiğini ilan etti. Bölgeye asker yığıldığı gibi tüm haberleşme kanalları da kesildi. Kararın özerklik politikasını sonlandıracağı, bölgenin demografik yapısının değişmesine ortam hazırlayacağı görülüyor. Dahası alınan kararın Hindu Müslüman çatışmasını tetikleyeceği, iki ülke ilişkilerini yeni bir boyuta taşıyacağı da açık.
Çin’in Pakistan ile yakın ilişkileri, Pekin’in 2017 de Hindistan’la yaşadığı gerilim düşünüldüğünde gelmekte olan krizin daha geniş bir alanı etkileyeceği açık. Çin’in içinde olduğu bir gerilimde ABD’nin ilgisiz kalabileceği düşünülemez. Dahası yükselen gerilim, Pakistan’ın dikkatini Afganistan’dan Keşmir’e kaydırırken, İran’ın nüfuzunu arttırmasına da kapı aralayacaktır. Tüm bölgesel dengeler değişirken, olası bir çatışma Keşmir’den Afganistan’a, İran’dan Irak’a, Suriye’den Lübnan’a yeni bir şiddet dalgası için elverişli koşullar yaratabilir.
Kurban bayramınızı kutlar saygı ve sevgilerimi sunarım.
Bu köşe yazısı 13.08.2019 tarihinde Milliyet Gazetesi'nde yayımlandı.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024