TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Bugün Cumhuriyetimizin kuruluşunun 95inci yılı. Buyurun 2023’e 5 kaldı. Hesapta 2023 hedeflerine doğru koşuyor olacaktık bugünlerde. Onun yerine Cumhuriyet tarihinin en derin ekonomik krizlerinden birini yaşıyoruz. Halen ne yapmayı planladığımızda meçhul doğrusu. Ama asıl ortadaki bu derin coşku eksikliği beni endişelendiriyor. Büyük hedefler olmayınca, o hedefler etrafında duyulması gereken heyecan da olmuyor. 21inci yüzyılda, bir havaalanı inşaatı ile coşku eksikliği giderilemiyor.
95 yıl önce imparatorluk subay ve bürokratları, heyecanla Ankara’da toplanmışlardı
Geçenlerde Amerikalı gazeteci Isaac F. Marcosson’un Amerikan Saturday Evening Post gazetesinde 20 Ekim 1923’te yayımlanan Mustafa Kemal Atatürk söyleşisini okurken farkettim. O zamanlarda Haydarpaşa Garı’ndan trene binip Ankara’ya gitmek 27 saat sürüyormuş. Tren yolu boyunca askeri hareketlilik nedeniyle, Marcosson önce gemiyle Mudanya’ya, oradan arabayla önce Bursa ve sonra da Bilecik’teki Karaköy tren istasyonuna gidiyor. Haydarpaşa trenini Karaköy’de yakalıyor ve sonra Ankara’ya varıyor. İstanbul-Ankara yolculuğu böylece uzayarak 55 saate ulaşıyor. Anadolu’da o dönemde seyahat etmenin zorluklarını uzun gazete yazısı boyunca okuyorsunuz.
Ama benim en çok Marcosson’un ilk kez gördüğü Ankara’yı anlattığı bölümler dikkatimi çekti doğrusu. Özellikle de karşılaştığı, konuştuğu imparatorluk subay ve bürokratlarında gördüğü coşkuyu anlattığı bölümler. Söyleşinin yayım tarihi Ekim 1923, ama ziyaretin tarihi Temmuz 1923 civarı, Lozan Antlaşması’nın daha imzası atılmamış. 24 Temmuz’dan öncesi. Yeni Türkiye’nin temeli daha atılmamış. Kimse daha ne olacağından emin değil sanki. Ama ortada yeni bir işe başlamanın verdiği derin bir coşku var. Herkes anlatıyor bir şeyler. Anlatanların duyduğu heyecan satır aralarında dolanıyor. Doğru dürüst kalacak yerin olmadığı bir küçücük şehre: Ankara’ya, daha önce Paris’te Londra’da, Viyana’da yaşamış bir sürü imparatorluk görevlisi toplanmış. Öyle anlatıyor temaslarını yazar. Benim en çok dikkatimi, satır aralarına sinen, o çok tanıdık, bir iş başarıyor olmanın coşkusu çekti. 95 yıl önce Ankara’da o coşku varmış, Ankara’ya ilk kez gelenler o coşkuyu hissediyorlarmış. Şimdi yok. Şimdi hissedemiyorlar. Bugünlerde havada bir eksiklik duygusu hakim.
Havada bir iş başarmanın coşkusu yoksa olmaz
Şimdi bundan sonra ne yapılması gerektiğini artık herkes biliyor. O konuda ortada bir sıkıntı yok. Türkiye’nin makro ve finansal istikrar için çok yönlü bir programa ihtiyacı var. Ekonomi bürokrasisinden yargıya, dış politikadan güvenliğe ve hatta tanıtıma; herkesin her alanda ortak bir hedefe yönelik olarak birlikte adımlar atıyor olmaları gerekiyor. Biliyoruz. Eğer bunlar olmazsa, atılmayan adımların, yapılmayan işlerin derin negatif iktisadi sonuçları olacak. Onu da biliyoruz. Daha önce başka yerlerde oldu. Daha işin başındayız.
Hukukta normalleşme olmadan, mahkemeler normal çalışmaya başlamadan, tutukluluk ceza olmaktan çıkarılmadan, düzenlemeler böyle yaz boz tahtası olarak kaldıkça, makro ve finansal istikrarı tesis etmenin mümkün olmayacağını da biliyoruz. Zaten tam da bunun için en yetkili ağızlardan “Siz Avrupa Birliği sürecinde önümüzü açın, hep birlikte yargı reformu konusunda süratli adım atalım” deyip duruyoruz.
İşte bu dönemde, Ankara’ya gelen ve gelmeyen yabancılardan hep aynı soruları duyuyorum: Öncelikle “Türkiye son günlerde batılı müttefikleri ile aynı çizgiye yeniden gelmek için ciddi çaba harcıyor. Bunu zaman kazanmak için mi yapıyor, yoksa hakikaten yeni bir başlangıç yapması gerektiğini sonunda anlamış durumda mı?” diyorlar. Sonra konuşma hemen bu coşku eksikliği konusuna geliveriyor. “Peki” diyorlar, “bu kadar kapsamlı bir ekonomide toparlanma ve yeniden yapılanma programını tasarlayıp, uygulayabilecek heyecan, kurumsal altyapı ve beşeri sermaye Ankara’da var mı?” İnsan hemen cevap veremiyor doğrusu.
1923’te olan, şimdi yok. 1923te İstanbul’dan Ankara’ya 27 saatte geliniyormuş. Şimdi 4 saat yetiyor. Ama ortada bir eksiklik havası var yine de.
Türkiye’nin yine coşkuya ve büyük hedeflere ihtiyacı var.
Bu köşe yazısı 29.10.2018 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024