TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Suriye’deki gelişmeler Türkiye’yi yakından ilgilendiriyor. Yedi yıl süren iç savaş makas değiştiriyor. Bu noktada Türkiye, şu üç konuda kararlarını ve öncelikler listesini gözden geçirmek zorunda. Bunlar, Esad’la ilişkiler, Suriye’de muhalif Arapların durumu ve PKK/PYD’nin Suriye’de geleceği.
Türkiye, Esad ve etrafında şekillenen rejimi “terör devleti” olarak tanımlamaya devam ediyor. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bakü dönüşü gazetecilere uçakta yaptığı konuşmada, bunu açıkça ifade etti. Öte yandan, Türkiye gibi düşünmeyen birçok ülke var. Sadece Rusya ve İran’dan söz etmiyoruz. Başta BM olmak üzere diğer Batılı ülkeler de gelinen aşamada Suriye’de Esad’lı geçiş sürecinden söz etmeye başladılar ve planlar üzerinde çalışıyorlar. Böylesine kalabalık bir “liste”, elbette Türkiye’nin canını sıkıyor olabilir. Ancak bu tablo bize Esad’ın bir süre daha iktidarda kalacağını söylüyor.
Bizi yol ayrımına getiren ve karar vermemizi gerektiren bir diğer konu da Suriyeli muhalif Sünni Arapların konumu ve siyasi gelecekleri. Açıkça veya kapalı kapılar ardında, ne Arap, ne Batılı, ne de Rusya ve İran’ın muhalif Arapların siyasi geleceğine dair bir plan, girişim ve niyetleri yok.
İç savaşın bu aşamasında Suriyeli Sünni Araplar üç konuda Batı’da ve Rusya’da gündemde yer bulabiliyorlar. Gittikçe ağırlaşan “mülteci” krizi ve “ağırlığını Sünni Müslümanların oluşturduğu terörizm merkezli güvenlik sorunları” ile Esad’lı geçişte nasıl ve ne kadar temsil edilecekleri. Mülteci sorununda bile tartışmalar “insani” boyuttan çok, güvenlikle ilişkilendirerek ele alınıyor. Batı’nın bu bakış açısına göre, Ortadoğu DAEŞ benzeri hareketler üretmeye müsait. Haliyle, Suriye’de, silahlı güçlerini muhafaza eden muhalifler kolaylıkla DAEŞ ile ilişkilendirilecektir. Sonuçta, Türkiye, ya tek başına bu anlayışa karşı bildiğini okuyacak ya da tabloyu bir bütün olarak yeniden ele almak zorunda kalacaktır.
Üçgenin öteki köşesinde PKK yer alıyor. PKK’nın Suriye’deki konumunu ve sorunun gidişatını belirleyecek iki unsur var. İlk olarak ABD’nin Suriye’de kalma kararı. Diğeri ise, Türkiye-Esad ilişkisidir. Suriye topraklarının bir bölümünü kontrol eden PKK, bir yandan siyasi, bir yandan da hukuki statüsünü değiştirmeyi umut ediyor. Diğer taraftan, lojistik, yeni üyeler, coğrafi derinlik ve tecrübe elde ederek sınıf atlıyor. Üstelik PKK’nın ABD, Esad rejimi, Rusya ve İran ile ilişkileri dikkate alındığında, sorun daha da karmaşık hale gelme potansiyeli taşıyor. Öyle ki Esad rejiminin Türkiye ile ilişkileri, PKK’nın bu ülkedeki siyasi statüsünü, silahlı gücünü, genel stratejisini belirleyecek en önemli faktörden biri olmaya aday.
Görüldüğü üzere, Türkiye, birbirini etkileyen Suriye merkezli bu üç sorunda kaçınılmaz bir biçimde seçim yapmak zorunda.
Bu köşe yazısı 18.09.2018 tarihinde Milliyet Gazetesi'nde yayımlandı.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024