TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
PKK’nın “üs” kurduğu, hayati öneme sahip “geri bölge” Kandil yine Türkiye’nin gündeminde. Tartışmalarda Kandil’in doğru bir yere oturtulması önemli. Bu ise, alan tarihinin yeterli ve örgüt stratejisindeki rolünün de doğru bilinmesine bağlı.
PKK gibi soğuk savaş mirası terör örgütleri için, kitaba uygun “güvenli bölgelere” sahip olmak oralarda “otorite gibi davranmak” bir beka sorunudur. Nitekim PKK da, diğer terör örgütleri gibi, bu sorununu önce Lübnan ve Suriye’de, ardından da Kuzey Irak’ta çözdü.
PKK ilk kamplarını Suriye ve Lübnan’da kurdu. Bunu, baba Esad ve Talabani’ye borçluydu. Örgütün 1982 baharından itibaren Kuzey Irak’ta geçici kamplar kurmaya başlaması ise, Suriye, İran, PKK ve Barzani’nin ittifakıyla mümkün olabildi. Bu hamle, Kandil serüvenin ilk adımıydı. Nitekim örgütün bölgede kökleşmesi ve yayılması, takip eden yıllarda Kuzey Irak’ta devlet otoritesinin çökmesiyle gerçekleşti.
PKK, bölgedeki savaşlar, çatışmalar ve politik gerilimlerin en fazla faydalanan aktörüydü. Sürekli değişen dengeler PKK’ya varlığını güçlendirme fırsatı verdi. PKK, bölgedeki diğer gruplar ve devletlerle simbiyotik ilişkiler geliştirdi. İran, Irak, Talabani ve Barzani her daim örgüt üzerinde etkili oldular.
Örgütün bölgesel varlığında etkili olan bir diğer husus da, Türkiye’nin sınır ötesi askeri harekâtları oldu. Bu gün tartışılan Kandil’e örgütün taşınması 1992 Eylül’ünde gerçekleşti. TSK kuşatmasında PKK’yı imha olmaktan kurtaran Talabani, onları bugünkü Kandil’in olduğu bölgeye taşıdı. Aynı dönemde Suriye ve Lübnan’daki askeri kamplarını kapatan PKK, Kandil olarak anılacak bölgeye iyice yerleşti.
Kandil, terör örgütlerine “güvenli bölge” tarifi veren el kitaplarındaki tüm özelliklere sahip. Devlet otoritesi yok ya da egemen devlet otoriteyi paylaşmaya rıza göstermekte. Bunun başlangıcı ise Eylül 1979. Savaşlar zinciri bölgede devlet otoritelerini çökertmiş durumda. Yerel çatışmalar, rekabetler ittifaklara kendilerini var etme imkânı veriyor. Kaçakçılık, ticaret, güvenlik üçlüsü ilişkileri şekillendirirken, farklı karakterdeki gruplar arasında da simbiyotik ilişkilere zemin sağlıyor.
Öte yandan, Kandil, üç ülkenin sınırının kesiştiği bölgeye komşu olması nedeniyle teröristlere büyük imkânlar veriyor. Bu çerçevede David Galula’nın “sınır doktrinini” anmak gerekir. Türkiye, Irak veya İran’dan biri PKK’yı sıkıştırıldığında kolaylıkla öteki tarafa geçebiliyor.
Yine lojistik depoları inşa edilen, ikmal ve barınma kolaylığı sağlayan dağlar ve vadilerden oluşan bir coğrafyadan söz ediyoruz. Eğitimlerin yapıldığı, hasta ve yaralıların tedavi edildiği, barınma alanlarının inşa edildiği bölgeden. Elbette sivillerin varlığı da Türkiye’nin askeri güç kullanımını sınırlayan “etkili” bir faktör.
Kandil, PKK için bir beka sorunudur. Kaybı halinde örgütün tüm stratejisi ağır hasar alacaktır. Bu nedenle, Kandil tartışmalarını sadece PKK değil, ilgili tüm aktörler yakından izliyor olmalı.
Bu köşe yazısı 08.06.2018 tarihinde Milliyet Gazetesi'nde yayımlandı.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024