TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Çok değil, bundan on yıl kadar önce, 2007’de 1 lira yaklaşık 75 cent’ti geçen hafta itibariyle 22 cent oldu. Nedir? Lira son 10 yılda yüzde 70 değer kaybetti. Bundan 10 yıl önce, Amerikalılar, bir Türk Lirası almak için 75 Amerikan kuruşu ödüyorlardı; geçen hafta itibariyle, 22 Amerikan kuruşu veren bir Türk Lirası edinebilir hale geldi. Bizim oralarda eskiler buna, para pul oldu derlerdi. Nitekim Türk Lirası hakikaten pul oldu. Şimdi akıllardaki sorulara bakalım. Türk Lirasına yeniden itibar kazandırmak mümkün müdür? Evet. Türkiye, tek başına, Türk Lirasına itibar kazandırabilir mi? Evet. Peki, neden yapmıyor? Bilmem. Yapmalı mıdır? Geç bile kaldı. Gelin anlatayım.
Liranın pul olma süreci 2007’de başladı
Önce ilk tespiti hemen yerine koyalım. Türk Lirası’nın itibarsızlaşma süreci yeni başlamadı. 2007’den beri aslında lira bayır aşağı gidiyor. Nedir 2007? Türkiye’nin ekonomiyi, yapısal reform sürecini filan bir kenara bırakıp, siyaseti öne çıkarttığı tarihtir. Bana sorarsanız, bunun en önemli işareti, 2007 sonrasına egemen olan hendek siyasetidir. 2007, herkesin kendi hendeklerinin arkasından ötekine laf yetiştirmeye başladığı tarihtir.
2007’den itibaren hendek siyaseti hayatımızı esir aldı
2002-2007 arasında Türkiye, Avrupa Birliği süreci için anayasasını önemli ölçüde değiştirdi. Bu dönem içinde, bütün değişiklikler mecliste iktidar ve muhalefetin oylarıyla güle oynaya gerçekleştirildi. 2007’den bugüne yaptığımız anayasa değişikliklerini ise referandum vasıtasıyla, hep itişerek, kavga ederek yaptık. Şimdi sorsanız herkesin niye öyle yaptığımıza dair pek güzel, mantıklı açıklamaları vardır. Ama benim söylediğim yalnızca şu: Böyle yaptık ama iyi olmadı.
2001 ekonomik programı 2007’de başarıyla tamamlandı, yerine yeni bir vizyon koyamadık
İki nokta daha ekleyeyim bu tespite, müsaadenizle. Birincisi, 2007 yılında Türkiye’nin kamu borç stokunu azaltmayı hedefleyen eski iktisadi programı, efektif olarak sona erdi. Biz yerine yeni bir bakış açısı, yeni bir büyüme stratejisi koyamadık. Biten reform programını yeni hedeflerle yenileyemedik. Büyüyen cari işlem açıkları ve artan büyüme volatilitesi ile Türk ekonomisinin girdiği yeni dur-kalk süreci, yaptığımız hatanın bariz delilleri oldu.
Avrupa Birliği sürecinin yerine milleti barıştırıp, ortaklaştıracak bir yeni proje çıkaramadık
Ayrıca 2007 yılında Sarkozy iktidara geldi. Merkel ile el ele verdi. Türkiye’nin Avrupa Birliği süreci efektif olarak durdu. Milleti ortak bir hedef etrafında toplayan Avrupa Birliği sürecine benzer birleştirici bir proje ortaya koyamadık. Hendek siyaseti öne çıktı. Barıştırmanın yerini karıştırma aldı. Yüzde 50/50 bölünmüş bir toplumda, yapısal reform yapmayı imkansız hale böylece elbirliğiyle getirmiş olduk. Herkes kendi bahçesinde, işler iyiymiş gibi yapmayı tercih etti. Geldik bugüne.
Zaman sana uymazsa, sen zamana uy
Ben 2007’den beri Türk Lirası’ndaki bu bayır aşağı gidişe dikkatinizi bir başka açıdan daha çekmek isterim. Türk lirası 2007’den bugüne Amerikan Doları karşısında yaklaşık yüzde 70 değer kaybetmiş. Ama bu değer kaybının kahir ekseriyeti, neredeyse yüzde 90’ı, özellikle 2014’ten itibaren olmuş. 2018 yılının son iki ayında ise liranın pul olma süreci yeni bir ivme kazanmış. Rakamlara bakınca öyle görünüyor. Neden?
Gayet basit bir nedenle. Türkiye dışa açık, dalgalı kur rejimini benimsemiş bir ülke. Dışarıda olup bitenler bizi etkiliyor. 2009-2014 arasında Amerikan Merkez Bankası parasal genişleme (QE) sürecindeydi, bilançosunu 3,5 trilyon Dolar kadar büyüttü. Yarattığı likiditeyle tahvil ve ipoteğe dayalı menkul kıymetler satın aldı. Orada getiri oranları düştü. Ortadaki fazla likidite bizim gibi ülkelere gelmeye başladı. 2014’ten itibaren paspaslama (tapering) dönemi başladı. Bilançodaki genişleme durdu. 2017 yılından itibaren ise parasal daralma (QT) dönemine girdik. Zaten dışa açık dalgalı kur rejimini benimsemiş Türkiye’nin, zamana uyması gerekiyordu.
Dansta müziğe uymazsan, ayağına basarlar
Şimdi lira neden hızla itibarsızlaştı? Dünya parasal genişlemeden parasal daralmaya doğru giderken, biz üzerimize düşeni yapmadığımız için elbette. Zamana uyamadık. Dansta müziğe uymazsan, ayağına basarlar. Dünya QE’den QT’ye doğru giderken, Türkiye’nin dış açığını küresel müziğe uyarak azaltmak, şirketler kesiminin borçlarını küresel hareketle uyumlu olarak küçültmek gerekiyordu. Adamlar “bak bak paspaslıyoruz, yakında faiz artırımına da başlayacağız, herkes uyum sağlamak için tedbir alsın” diye davul çaldılar ama Türkiye kös dinledi.
Sonuçta ne oldu? Türk Lirası 75 cent’ten, 22 cent’e geriledi. Şimdi “Yerim dardı, yenim dardı, saha kötüydü, hakem taraf tuttu” diye dinliyor olabiliriz ama böyle oldu. Zamanın müziği değişirken, biz pistte kendimizi dünün müziği ile dans eder bulduk birden. Neden? “Seçim vardı, referandum vardı, sonra yine seçim vardı” falan filan. Meşguldük anlayacağınız.
Bu iş hep böyle bayır aşağı mı gider?
Küresel ölçekte bakıldığında, parasal sıkılaştırma sürecinin devam edeceği ortada. Bir taraftan, Euro-Dolar paritesinin de 1,24’ten 1,17’nin altına doğru gittiğini görüyoruz. Dolar, Euro karşısında güçleniyor. Bu durum, liradaki değer kaybını daha da sistematikleştiriyor. 1,17’nin de altı var gibi duruyor doğrusu. Küresel iktisadi iklim değişikliği, lirayı bugün için olumsuz etkiliyor. Bakın daha Türkiye ile ilgili son S&P dokümanında, tam beş kez geçen yaptırım kelimesini filan hiç kullanmadım. Peki, liraya yeniden itibar kazandırmak mümkün müdür? Evet. Bu iş eğer istersek hep böyle bayır aşağı gitmez.
İlk yapılması gereken, ortadaki karışıklığa son vermektir bana kalırsa. Onun için geçen hafta, “önce, dümende kendinden emin bir kaptan görmek isteriz” demiştim. Bir noktayı vurgulayarak, tekrarlayayım, “Öncelikle dümende günün gereklerinin farkında olduğu konusunda kuşkumuz bulunmayan, kendinden emin bir kaptan pilot görmek isteriz.” Bu olmazsa olmaz. Geçen hafta Londra’da olanlardan acil ders çıkarmak gerekir. Küresel değişimin farkında olmadığımızı alenen gösterdik, lira iki günde yüzde 5 ek değer kaybetti. Nokta.
İkinci yapılması gereken ise, Türkiye’nin QE’den QT’ye geçişin farkında olduğunu gösterecek adımlar atılmaya başlanmasıdır. Dans pistinde, biten şarkının melodisi ile uyumlu hareketler yapmayı bir an önce bırakmakta fayda var. Garip kaçıyor, ben size söylemiş olayım.
Şimdi bu noktayı biraz daha açayım. Türkiye’nin bu yeni küresel işleyişte sağlam bir hikayeye ihtiyacı vardır. Dümen başındaki, kendinden emin kaptan pilot işte bize ve tüm dünyaya bu yeni hikayeyi anlatacaktır. Türkiye, küresel sıkılaştırma dönemine nasıl intibak edecek ve dünyada, bölgesinde nasıl bir rol oynayacaktır? Bu rolü oynamak için sahip olduğu kudret nedir? Ben bu alanda geniş imkanlar olduğunu düşünüyorum doğrusu. Yeni teknolojik devrimler çağında, etrafımızdaki iş planını kaybeden ülkelerin, küresel sisteme entegrasyonunda, Türkiye önemli bir rol oynayabilir. Hem ekonomik, hem siyasi, hem de sosyal olarak.
Ne demiştim? Liraya itibar kazandırabilmek mümkündür ve bu amaçla Türkiye bazı adımları kendi başına atabilir. Sorumluluk mevkiinde olanlar, icraat yaparlar. Hadiselere bakıp yorum yapmazlar. Doğrusu ben yorum dinlemekten bıktım. Bulun şu işin dibini artık.
Şimdi mesele nedir? İlk yapılması gereken kanamayı durdurmaktır, ondan sonra asıl operasyona başlayabiliriz. Altını çizerek söylemiş olayım. Merkez Bankası tek başına kanamayı durduramaz. Herkesin elindeki barut sınırlıdır. Herkes elindeki barutu, büyük bir koordinasyon içinde, ortak hedefe harcamalıdır. Doğrusu ustalıkla yönetilmesi gereken bir süreçten geçiyoruz. Ne yapalım? Ektiklerimizi biçiyoruz.
Kanama durduktan sonra, şirketler kesiminin kurdaki hareket nedeniyle maruz kaldığı yükü hafifletmek ve şirketlerimizi yeniden yüzdürmek için, bir yeniden yapılanma programı tasarlamaya başlamak ve bunun için para bulmak gerekecek sanırım. Ama daha o noktada değiliz. Şimdi önce kanamayı durduralım.
Hendek siyasetini bitirmek, beceriksizlik madalyası gibi hala ortada duran OHAL’i kaldırmak, incinen adalet duygusunu onarmak elbette hep önemli. Ama şimdi zaman, odaklanma zamanı.
Peki, bu kanama bir an önce durmazsa ne olur? İyi olmaz, kayıplar artar, maliyet yükselir.
Söyledim ve ahiretimi kurtardım.
Bu köşe yazısı 21.05.2018 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024