TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Partilerimiz seçimlere hazırlanıyorlar. Önümüzdeki dönemde ne iş yapacaklarını anlatıp, bizlerden oy isteyecekler. Geçen hafta "Yoksa bizim esasen siyasetçilere ihtiyacımız yok mu?" diyerek lafı bağlamıştık. Yoksa siyasetten beklentimizin "gölge etme başka ihsan istemem" düzeyinde mi kalması lazım? Bu soruya cevap olarak, ne kadar çok, "evet, evet, öyle" demek istesek de, ne yazık ki öyle değil. Şu anda yapılacak bir dizi tercih aslında geleceğimizi belirleyecek; ve bu tercihler esasen siyasi tercihler. Yapılacak tercihlerle, toplumun bir kesimi diğerine göre daha önce feraha çıkacaksa, toplumsal kesimler arasındaki mevcut denge veya dengesizlik durumu bir taraf lehine değişecekse, yapılacak tercihlerin teknik değil, siyasi olduğunu herhalde vurgulamakta fayda var.
Türkiye aslında siyasi tercihlerin ön plana çıktığı bir dönemden geçiyor. Bu aslında dünden farklı bir durum. Dün uçurumun kenarından düşerken, tesadüfen elimize yapışıveren bir ipe tutunmuştuk. Uçurumdan aşağıya doğru yuvarlanırken, tesadüfen eline yapışan bir ipe tutunmuş birinin "Acaba bu durumdan kurtulmak için seçeneklerim nelerdir? Bu seçeneklerin her biri ne tür sonuçlara yol açabilir?" diye düşünme lüksü yoktur. Bizim de yoktu. Uçurumdan yuvarlanırken, birdenbire eline yapışıveren bir ipe tutunmuş birinin tek bir derdi olabilir: "Gücüm tükenmeden, yukarıya nasıl çıkabilirim?" Bu durumda siyasi karar yoktur. Bu durumda teknik olanı bir an önce, vakit kaybetmeksizin yapmak gerekir. Nitekim biz de öyle yaptık.
Dün verdiğimiz ve sonrasında da oldukça disiplinli bir biçimde takip ettiğimiz teknik kararlar sayesinde, kendimizi uçurumun kıyısından kurtardık. Şimdi bir platformun üzerine çıktık. Ancak bu olmak istediğimiz yer değil. Olmak istediğimiz yere gidebilmek için ise tek bir reçete yok. Şimdi tercih yapmak zorundayız. Önce hangi adımları atacağız? Yolculuğa hangi adımla başlayacağız? Arada dinlenecek miyiz? Şimdi bu siyasi tercihleri yapacak, aldığı her bir kararın bizi olmak istediğimiz yere hangi maliyetle götüreceğini bilen siyasetçilere ihtiyacımız var.
Alınacak kararların niteliği ile ilgili olarak, isterseniz, bir örnek verelim. Bakın Tablo 1'de dört ülkenin ihracat desenlerini 2000 ile 2005'de karşılaştırmak mümkün. Türkiye, Almanya, Çin ve Hindistan ihraç mallarının ileri, orta ve düşük teknolojili ürünlerle doğal kaynağa dayalı ürünler olarak dağılımı tabloda. Bakın bu beş yılda neler olmuş? Türkiye'deki bütün "Canım üretimde katma değeri yüksek mallara doğru yönelmeliyiz."muhabbetine rağmen, Türkiye'nin ileri teknolojiye dayalı mal ihracatı artmamış, tam tersine azalmış. Halbuki katma değerin daha yüksek olduğu mallar o sınıflamanın altında. Ama bakın Çin öyle yapmamış. Çin'de katma değeri daha yüksek ileri teknolojiye dayalı mal ihracatı son beş yılda inanılmaz bir hızla artmış. Cari işlemler fazlası herhalde boş yere verilmiyor. Çin'de birileri sanki "bir an önce katma değeri yüksek mallara yönelmeliyiz" kararını vermiş ve gereğini de yapmış. Cep telefonu şirketlerinin araştırma laboratuarlarını Avrupa'dan söktürüp, Çin'e taşıyanların herhalde bir bildiği varmış. Bakın Çin'in bu ihraç mallarının, bu kategorilere göre dağılımı Almanya'ya bizden ve Hindistan'dan daha çok benziyor. Çin ihracat deseni açısından gelişmiş bir ülke gibi duruyor.
Biz ise, giderek orta teknolojili ürünlerin ağırlık kazandığı bir ülke oluyoruz. Bunu isteyerek mi yapıyoruz? Yoksa durum onu mu gerektiriyor? Başkalarına taşeronluk yapmak esasen kötü değil, küresel işbölümünde bir yer ediniyoruz. Peki, bu olmak istediğimiz yer mi? Siyasetçilere bakın bunu sorabiliriz.
Mesela bakın Hindistan sanki, Çin'den daha farklı bir iş yapmaya çalışıyor. Hizmetler sektörü ile para kazanan Hindistan'ın ihraç malları deseni giderek daha fazla düşük teknolojiye ağırlık verir hale gelmiş. Son hükümetin beceri yoksunu milyonlara iş sağlamak için, emek yoğun teknolojilere ağırlık verdiği Hindistan'da bu eğilim sanki rakamlardan da izlenebiliyor gibi. İşsizlikle bir an önce baş etmek istiyorsanız başka bir yoldan gitmeniz gerekiyor. Demek ki neymiş? İlle de "katma değeri yükseltmek" gerekmiyormuş. Katma değeri yükseltmek için yüksek teknolojili ürünlere yöneldiğinizde, eğer işgücünüz beceri sahibi değilse, yüksek işsizliğe razı olmak zorundaymışsınız. Bu durumda siyasetçinin bir karar vermesi gerekiyormuş.
Hindistan'ın elbette özel şartları olabilir. Ama her ülkenin özel şartlarına dayalı olarak karar vermek, o ülkenin siyasetçisine düşüyor. Türkiye, ne kadar iyi ki, şimdi öyle bir ülke. Şimdi siyasetçilere sorun lütfen: Hindistan gibi mi yapacaklar, yoksa Çin gibi mi? Bir de elbette neden? Çin gibi yaparlarsa, ortaya çıkacak, işsizliği ne yapacaklar? Hindistan gibi yaparlarsa, büyüyebilecek, cari işlemler açığını ne yapacaklar?
Açmamız gereken yeni kapıyı ve bir de kapının anahtarını bulması gerekenlerin, bu soruların cevabını zaten bilmesi gerekiyor.
Bu köşe yazısı 12.06.2007 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024