TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
İdlib’de düzenlenen zehirli gaz saldırısının ardından diplomatik ve askeri alanda dikkat çekici gelişmeler yaşanıyor. ABD, Esad’ın saldırılarda kullandığı hava üssünü füzelerle vurdu. Her ne kadar saldırı medyada büyük yankı uyandırsa da operasyonun “danışıklı dövüş” olduğu yönünde ciddi kuşkular var. Nitekim hasar gören uçakların model ve niteliği ile kayıpların azlığı bu haberleri doğrular nitelikte. Hasar tablosu aynı zamanda füzelerin askeri tablo üzerinde ciddi bir etkisinin olmayacağını, asıl değişimin siyasi kararlar ve yeni askeri hamlelerle mümkün olabileceğini gösteriyor.
Trump, füzelerle askeri sonuç almaktan öte, psikolojik harekâtı başlatmış oldu. Aynı zamanda da kendisini ileride dikkate almak zorunda olduğu bir yükümlülük altına soktu. Bu manada harekâttan dört cephede sonuç almaya odaklandığı da açık. İlk olarak, Esad’a esas “patron”un kim olduğunu hatırlatmak istedi. İkinci olarak, ABD iç politikasında yoğunlaşan tartışmalarda gündemi değiştirmeyi hedefledi. Üçüncü olarak, İran’a gerektiğinde “kuvvet kullanmaktan” çekinmeyeceğini gösterdi. Son olarak, Suriye’de yürüteceği bir harekâtta “müttefiklerin” kimler olduğunu gördü. Rusya’ya gelince, tablo biraz daha karmaşık görünüyor. Emareler, ABD’nin saldırıdan önce, Rusya’yı haberdar ettiği yönünde. Böylece Rusya’nın kaybı olmadığı gibi, S-400’leri kullanmasına da gerek kalmadı.
Tüm bu gelişmeler, ABD’nin strateji değişikliği niyetini göstermekle birlikte, yöntem arayışlarının sürdüğünü gösteriyor. Nitekim yetkililerin karışık sinyaller vermesi, aynı günde üst düzey yetkililerin birbiriyle çelişen açıklamalar yapması bundan. Öyle olsa da, anlaşılan, Esad’sız yola devam yeni stratejinin ana tartışma konularından biri olacak.
Bu noktada ABD yönetiminin üç konuya çözüm bulması gerekiyor. İlk olarak, sadece DAEŞ’in değil, tüm radikal grupların tasfiye edilmesi. İkincisi husus, önerilecek yeni Suriye modelini arıza çıkarmadan kabul edecek “ılımlı muhaliflerin” güçlendirilmesi. Son olarak, Rusya’nın yeni strateji için ikna edilmesi.
Bugün Rusya ve İran’ın tutumuna bakınca, diplomasinin tek başına yeni stratejinin uygulanmasına, Esad’ın oyun dışı bırakmasına imkân vermeyeceği açık. O halde sahadaki askeri tablonun değişmesi, Esad’ın zayıflaması ve çözümün parçası olmaktan çıkması gerekmektedir.
Esad’ı askeri olarak zayıflatacak yöntem ise muhaliflerin askeri olarak güçlenmesi ve Esad aleyhine bir tablo oluşturmasıdır. Bunun olmazsa olmazı ise, Türkiye’nin de baştan beri talep ettiği, uçuşa yasak ve güvenli bölgelerin kurularak muhalif gruplar için insan havuzu ve askeri eğitim için uygun koşulların oluşturulmasıdır.
Ancak bu planın hayata geçirilmesi, yeterli genişlik ve derinliğe sahip araziyle kontrol edilebilir insanlarla mümkündür. Bu seçenek tartışılmaya başlandığında, ABD ordusunun/yönetiminin aklına gelecek ilk “güvenli bölge” PKK/PYD denetiminde kalan sahalar içinde olacaktır. Güvenilir güç ise, SDG şemsiyesi altına, PKK/PYD ile hareket eden “sadık, denenmiş Araplar” olacaktır.
ABD’li Senatör McCain “güvenli bölgeden” söz ettiğinde, Türkiye ile benzer fikirleri paylaşıyor olsa da iş uygulamaya geldiğinde yeni krizlerin yaşanması hiç de sürpriz olmayabilir.
Bu köşe yazısı 11.04.2017 tarihinde Milliyet Gazetesi'nde yayımlandı.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024