TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Aralık ayı sonunda Meclis’ten geçen Sınai Mülkiyet Kanunu geçen hafta Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Kanunla, marka, patent, tasarım, faydalı model ve coğrafi işaretleri kapsayan genel bir düzenleme yapılmış oldu. İyi oldu. Türkiye, fikri mülkiyet haklarının korunması açısından bakıldığında, Avrupa Birliği normlarına doğru büyük bir adım attı. Türkiye’yi içinden değer zinciri geçen bir ülke yapabilmek için atılması gereken adımlardan biri daha atılmış oldu. Aslında her şeye rağmen hükümetimizin reform iradesinin bir göstergesi olarak bu tasarıyı öne çıkarmak mümkün görünüyor. Yabancılar sorduğunda, ben de öyle diyorum. Ama doğrusu ya, ben bu tasarı kanunlaştığından beri buruk bir sevinç içindeyim. Neden buruk bir sevinç duyuyorum? İçimdeki sıkıntıyı anlatmak isterim.
Bu yıl Ocak ayı itibariyle yürürlüğe giren, Sınai Mülkiyet Kanunu’nun hazırlık çalışmaları 2013 yılına kadar gidiyor. O zaman tasarının odağı, patentlerdi. Arada tasarıma, coğrafi işaretlere doğru genişledi. Kötü olmadı elbette iyi oldu. Nihayet düzenleme çıktı. Türkiye, gelişmiş dünya ile uyumlu bir yasal düzenleme yapmış oldu. Biz bu düzenlemeyi yapmaya koyulurken, Türkiye’nin yeni sanayi devrimine intibakı üzerinde düşünüyorduk 2013 yılında.
O vakit ortam ne kadar farklıydı? 2013 yılında, ham petrolün varili 100 dolar civarındaydı. 2016 sonu itibariyle ham petrolün varili 50 doların altına indi. Yeni sanayi devrimi ve yeni teknolojilerin transferi artık bütün bir Körfez’in ana işi oldu. Neden? 2016 yılında Suudi Arabistan’ın yıllık bütçe açığı 84 milyar Amerikan dolarıydı. 2017’de aynı açık 100 milyar dolar civarına yükseldi. Suudi Arabistan’ın ülke fonunun büyüklüğü ne kadar? Yaklaşık 600 Milyar dolar. Suudi Arabistan’dan başlayarak, bütün bir Körfez 2013’ten bugüne artan bir gelecek derdine düştü. Neden? Hazıra dağ dayanmaz da ondan. Nitekim 2 yılın bütçe açıkları toplamı, Suudi Arabistan’ın ülke fonunun neredeyse yüzde 30’u ediyor. Bütün bir Körfez şimdi ekonomisini çeşitlendirmek için tedbir almaya çalışıyor doğrusu. Nedir? Biz, 2013 yılında, uygun bir zamanda işe başlamıştık. Ama şimdi bu düzenlemeyi yapmakta çok geç kaldık. Biz, o düzenlemeyi, yabancı firmaları buraya nitelikli yatırımlar için davet etmek üzere tasarlamıştık. Ama şimdi ben onların Körfez’e doğru gitmekte olduklarını düşünüyorum. Bu içimdeki burukluğun ilk kaynağı. Biliyorduk, bildiğimiz için adım attık ama yapamadık.
Geleyim ikinci noktaya, bugün Körfez’e doğru gitmek için hazırlık yapanları burada tutmak için kendimizi gelişmiş ülkelerle eşitlememiz yetmiyor. Onlardan daha fazlasını önerebilmeliyiz. Fakat öyle de yapmıyoruz. Ama doğrusu ya, Körfezdekiler tam da onu yapıyorlar. 2000’den 2014’e Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri bölgemizin sanayi malları ihracatında önemli ülkeler haline geliyorlar. Ben bunu önemli görüyorum doğrusu. Grafik 1 ve Grafik 2’ye bu çerçevede yeniden bir bakmanızı öneririm. Burukluğumun ikinci nedeni bu işte. Biz biliyoruz ama yapamıyoruz. Onlar biliyorlar ve yapıyorlar. İnsan üzülüyor haliyle.
Şimdi geleyim üçüncü noktaya. Bugünün üçüncü grafiği 2017 yılında en fazla satış beklenen ilk 10 ilacı gösteriyor. Bu 10 ilacın 8’ini biyoteknolojik ilaçlar oluşturuyor. Yeni sanayi devriminin önemli ayaklarından biri olan biyoteknoloji artık uzaklarda filan değil, burada. Yeni ilaçlar artık biyoteknolojiye dayalı olarak üretiliyor. İlaç endüstrisi artık kimyasalları karıştırarak ilaç yapmaktan, canlı organizmaları kodlayarak ilaç yapmaya doğru yöneliyor. Üretim süreci değişiyor. Üretim süreci artık daha az karbon emisyonuna neden oluyor. Türkiye, 2013 yılında yeni sanayi devrimine hazırlık olsun diye yalnızca bu yeni çıkan kanunu tasarlamaya başlamamıştı. Aynı zamanda, biyoteknolojinin üretim sürecinde önemini artırmak için, Sağlık Bakanlığı bünyesinde de çalışmaya başlamıştı. Biliyorduk. Adım atmak istiyorduk. Ne oldu? Adım atamadık. Biz önceliklerimizi koruyamadık amahayat acımasızca bizi beklemeden yoluna devam etti. Kendimi bir nevi, “kul kurar, kader gülermiş” burukluğu içinde hissetmem bundan sanki.
Son olarak yeni ilaçlar nasıl yapılıyor diye bakarsak, yeni ilaçların artık büyük ilaç şirketlerinde icat edilmediğini görüyoruz. , Fortune dergisinde yayımlanan şu dördüncü grafik bize onu gösteriyor. Yeni ilaçlar yeni teknoloji girişimlerinde, bir nevi ilaç KOBİ’lerinde icat ediliyor. Sonra o küçük girişimleri büyük ilaç şirketleri satın alıyor ya da onlarla işbirliği yapıyor. Nedir? Türkiye’nin içinden küresel değer zinciri geçen ülke olmak için, ille de yabancı büyük firmaların üretimlerini Türkiye’ye hemen getirmesi gerekmiyor. Yabancı firmaların desteğiyle, yerli küçük teknoloji şirketlerinin doğru yere odaklanmasını sağlamak yeterli çağımızda. TEPAV Program Direktörü Selin Arslanhan bunu yıllardır söylüyor. Tam da bu nedenle Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) yıllardır Türkiye’nin biyoteknoloji kapasitesini inşa etmeye çalışıyor. Her yıl Türkiye BIO Konvansiyonuna TOBB sayesinde daha kalabalık heyetlerle katılıyor. Ama ortada ses var, görüntü yok. Biliyoruz. Söylüyoruz. Yapamıyoruz. Herhalde çok önemli başka meşguliyetlerimiz olduğu için böyleyiz. Ne bileyim. Bu da burukluğumun dördüncü nedeni doğrusu.
Şimdi geleyim beşincisine. Son iki yıldır yıllık bütçesi ülke fonu büyüklüğünün yüzde 30’u kadar açık veren Suudi Arabistan bu aralar yeni sanayi devriminin taşıyıcısı olacak yeni teknolojilere yatırım yapıyor. Bu amaçla daha geçen yıl Londra’da Softbank ile birlikte 100 milyar dolarlık bir teknoloji fonu kurdular. Biz, Türkiye’ye yabancı yatırım bekliyoruz. Buna ihtiyacımız var. Araplar gelir diye, pek de seviniyoruz. Öyle olmasa her gün bir gazetede, “100 Milyar dolarlık Suudi Arabistan yatırımı bugün yarın geliyor” diye haber çıkmazdı sanırım. Halbuki onlar ellerinde kalan para ile geleceklerini kurtarmaya çalışıyorlar. Biz bakıyoruz. Eğer şimdiye kadar teknoloji yatırımları için gereken ekosistem üzerine bu kadar düşünmüş olsaydık, hakikaten buraya gelebilmeleri mümkün olurdu. Hem biliyorduk, hem konuştuk, hem de yapamadık.
Türkiye, sonunda Sınai Mülkiyet Kanunu’nu yürürlüğe koydu. Ben sevindim. Ama içimde bir burukluk kaldı doğrusu. Türkiye bugün çok daha iyi bir yerde olabilirdi. 10 bin dolar kişi başına gelirden 25 bin dolar kişi başına gelire, 1000 dolardan 10 bin dolara çıkarken yaptıklarımızı yaparak çıkamayacağımızı biliyorduk halbuki.
Bu köşe yazısı 16.01.2017 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024