TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Türkiye’nin güneyi deyince aklınıza ne geliyor? Eğer Türkiye gibi içe kapalı bir toplumdan bahsediyorsak, Türkiye’nin güneyi demek, ilk olarak, Antalya’yı aklınıza getirebilir. Olmadı turizmi düşünebilirsiniz. Rusya Türk turizmini ve seracılığını nasıl yıktı meselesi aklınıza gelebilir. Yok o kadar da içe kapanık olmayan Türklerdenseniz, o vakit, aklınıza, öncelikle, Irak ve Suriye’deki gelişmeler gelebilir. Nedir? IŞİD, Musul, Rakka, PKK/PYD gibi meseleler. Kan, gözyaşı, mezhep kavgası ve daha nice can sıkıcı gelişmeler.
Ben bu günlerde Türkiye’nin güneyi derken, doğrusu ya, daha da aşağılara bakıyorum. Bölgenin imalat sanayi ihracatında payını giderek artıran Körfez ülkelerini görüyorum. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Kuveyt, Umman ve Bahreyn’in farklı yılları hedef olarak seçmiş birer vizyon dokümanı ve bir nevi dönüşüm stratejisi var. Biz, Türkiye’de, daha 2023 hedeflerini stratejik bir vizyon belgesine dahi dönüştüremedik. Ama onların hepsinin öyle bir belgesi var. Kağıdın üstünde yazılı olması da önemli değil aslında, ortada artık bakınca görülen bir dizi uygulama ve bu uygulamaların oluşmaya başlayan çıktıları var. Öyle ki, ticaret istatistiklerini inceleyen biri, “yahu neler oluyor bu Körfez bölgesinde” diyebilir. 2000’lerden bu yana o kadar bariz bir değişim var. Bugün bunu anlatmak isterim.
Ben bugünlerde Bahreyn’deyim. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), Türkiye-Körfez 2. İş ve Yatırım Forumu’nu düzenliyor. 1 ve 2 Kasımda yapılan toplantının alt başlığı da güzel: “Stratejik Ekonomik Ortaklığa Doğru”. Doğrusu ya, ben onları içinde bulundukları ortam söz konusu olduğunda, durumlarını bizden daha iyi gördüm. Endişeliler ama deniyorlar da. Her konuşan, “ekonomik sıçrama” gereğinden bahsediyor. Bütün o vizyon belgelerinin ortak noktası da ekonomilerini çeşitlendirmek. Neden? Herkes petrol fiyatlarındaki düşüşün konjonktürel olduğu kadar yapısal nedenleri olduğunu da görüyor. Dünya değişiyor. Karbon bazlı olmayan yeni bir büyüme dönemine doğru gidiyoruz. Ben petrol üreticisi Körfez’de bu kadar çok “yenilenebilir enerji” denilebileceğini düşünmemiştim doğrusu. Bir o kadar da, su üzerine, desalinasyon teknolojileri üzerine laf dinledim. Petrokimya konularını ise pek duymadım doğrusu.
Nedir mesele? Şimdi Körfezdekiler bundan böyle bugüne kadar yaptıklarını yapmaya devam ederek zenginliklerini koruyamayacaklarını, daha fazla zenginleşemeyeceklerini biliyorlar. Ve bu nedenle bir nevi endişeliler. İçinde bulundukları yapının, hayat tarzlarının geçici olduğunu biliyorlar. Bana ilginç gelen hadise işte bu oldu doğrusu. Bakın şimdi, biz de, Türkiye’de, 1980’de 1500 dolar kişi başına gelirden, 2007 ve sonrasında 10 bin dolar kişi başına gelire nasıl geldiysek, bundan böyle aynı şeyleri yaparak, burada tutunamayacağımızı biliyoruz. 10 bin dolardan 25 bin dolara çıkmak için, bugüne kadar yaptıklarımıza benzemeyen, yeni bir şeyler yapmamız gerektiğini de biliyoruz. Yani biz de şimdiki durumumuzun geçici ve derme-çatma olduğunun farkında olmalıyız. Gel gör ki, yöneticilerimiz pek endişeli durmuyorlar. Millet endişeli ama devlet pek umursamaz duruyor. Ortalık buram buram siyaset kokuyor. Daha ortada ekonomi politikalarına ilişkin buradakilere benzer bir strateji belgesi bile yok dediğim işte bu.
Yukarıda, “adamlar endişelenerek strateji belgeleri hazırlamakla kalmıyorlar, yapıyorlar, ticaret istatistikleri değişiyor” demiştim. Şimdi oraya geleyim. İsterseniz şu iki grafiğe bir bakın. Her iki grafik de imalat sanayi ihracatı açısından bölge ülkelerinin durumunu gösteriyor. TEPAV iktisatçılarından Ayşegül Taşöz, grafiği hazırlarken bölgeyi azıcık geniş aldı. Orta Doğu’dan Batı Balkanlara ve Doğu Avrupa’ya doğru uzanan bir bölge. Rusya’yı da içeriyor. Ben bir nevi eski Osmanlı coğrafyası diye bakıyorum.
Şimdi grafiklere odaklanalım. Her bir balon bir ülkeyi gösteriyor. Balonun büyüklüğü ülkenin imalat sanayi ihracatının dolar cinsinden büyüklüğüne işaret ediyor. Yatay eksen, imalat sanayi ihracatının ilgili ülkenin toplam ihracatı içindeki ağırlığını gösteriyor. Yüzde 80’lerdeysek bir sanayi ülkesinden bahsediyoruz. Yüzde 20’lerdeysek doğal kaynak ağırlıklı bir ülkeden bahsediyoruz. Türkiye burada bir sanayi ülkesi olarak tebarüz ediyor. İsrail, Tunus ve Ürdün de öyle gibi duruyor tek eksenden bakarsanız. Polonya, Macaristan, Romanya’da öyle bakarsanız. Dikey eksen ise, ülkenin imalat sanayi ihracatının bölgenin toplam imalat sanayi ihracatı içindeki payını gösteriyor. Hem bölgenin imalat sanayi ihracatı içindeki payınız yüksek, hem de toplam ihracatınız içinde imalat sanayi ihracatının payı fazlaysa, siz, bölge için, önemli bir sanayi ülkesi oluyorsunuz. Kimler var? Türkiye, Polonya, Macaristan ve İsrail. Sıralamaya belki Rusya’da eklenebilir.
Şimdi yıllara dikkatinizi çekeyim. İlk grafik 2000 yılına, ikincisi ise 2014 yılına ait. 2000 yılından 2014 yılına bölgemizde değişeni görüyor musunuz? Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan imalat sanayi ihracatı artan, sanayi ülkesi olma yoluna giren ülkeler olarak belirmeye başlıyorlar. Güneyimizde bir şeyler değişiyor dediğim de bu işte. Körfez ülkeleri ekonomilerini çeşitlendirmek için strateji belgeleri hazırlamakla kalmamış, göstergeleri de etkilemeye başlamışlar. Doğrusu ya, ben üzerinde düşünmek lazım diyorum.
Bu kıssadan üç hisse çıkarayım, müsaadenizle. Birincisi, Türkiye’nin etrafına daha dikkatli bakması, bölgeye yönelik dış politikasını ve bunun iç gereklerini daha kapsamlı bir biçimde düşünmesi gerekiyor. İkincisi, Türkiye’nin ekonomik hedefleri ve stratejik vizyonu olmadan, kapsamlı bir dış ve iç politikası olamayacağını hiç unutmaması gerekiyor. Üçüncüsü, bu derin alt-üst oluş döneminde, Türkiye’de devlet, millete ne olacağını pek umursuyormuş gibi durmuyor. Umursasa önceliğini ekonomik hedeflere ve stratejik vizyona verirdi. Vermiyor. Meşgul şimdi.
Bu köşe yazısı 03.11.2016 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.