TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Dilime doladığım 'mikro reform' başlığı altında neler yapılabileceği konusunda aralıklarla yazılar yazdım bugüne değin. Gündem izin verdiğince. Sanırım vakti geldi bu konuya yeniden dönmenin.
Bankacılık sektörünün reel sektöre açtığı kredi miktarının büyüme hızı üzerinde belirleyici unsurlardan birisi olduğu açık. Bu miktardaki oynamalar, üretim düzeyinde de paralel oynamalar oluşturabiliyor.
Kredi piyasası çok özel bir piyasa. Diğer piyasalardan farklı bir biçimde işliyor. Daha yüksek bir fiyat (faiz) ödemeye razı olanlar bulunsa da kredi arz edenler daha fazla kredi açmayabiliyorlar. Diğer bir ifadeyle, kredi talebi ile arzı arasındaki fark, diğer piyasalarda olduğu gibi fiyat hareketleri ile dengelenmeyebiliyor.
Krediyi veren malını (parayı) 'bugün' satıyor. Karşılığını ise 'yarın' alabiliyor. Ortada kredi borcunun ödeneceğine dair bir söz var. Kredi talebi olmasına karşın faizleri yükseltmek bankanın beklediği kârı artırmayabiliyor. Örneğin daha yüksek faiz, 'iyi' müşterileri kredi piyasasından uzaklaştırabiliyor. Çok daha riskli projeleri yürüten müşteriler kalabiliyor geriye.
Bu durumda belli bir faiz haddinin üzerinde müşteri olsa da kredi vermeyebiliyor bankalar. Bu sonuca yol açan nedenlerin başında müşteri ile satıcı arasındaki bilgi farkı geliyor. Satıcı (banka) müşterisinin özelliklerini ve soyunduğu projenin gerçek kârlılık düzeyini doğal olarak müşterinin kendisi kadar bilmiyor.
Bu tür bilgi eksiklikleri ya da farklılıkları, kredi almaya değer birçok şirketin (projenin) ya yeteri kadar, ya da hiç kredi alamamasına yol açabiliyor. Banka açısından 'optimal' davranış biçimi 'temkinli' olmak haline dönüşüyor çünkü. Oysa banka açısından optimal olan ekonomi açısından olmayabiliyor. Potansiyel üretim düzeyi, bu sorunun çözülmesi halinde ulaşacağı düzeyden daha düşük bir düzeyde kalabiliyor.
Şüphesiz bu sorunu azaltmak mümkün. Kredi talep edenler bankalara çeşitli varlıklarını teminat gösterebilirler. Mesela, şurada ya da burada arsaları, evleri olabilir. Aldıkları krediye karşılık bunlar ipotek edilebilir. Aynı zamanda kredi talep edenin geçmiş davranış biçimi sorgulanabilir. Eskiden aldığı kredileri zamanında ödemiş midir? Şirketin bilânçosu zaman içinde ne tür bir değişime uğramıştır? Ve benzerleri.
Ama diyelim ki, üniversiteyi yeni bitirmiş iki kafadarsınız. Yenilikçi bir projeniz var. Hayata geçirebilirseniz hızla büyüyeceğinizi tahmin ediyorsunuz. Ne yazık ki hiç paranız yok. Ne arsanız var teminat gösterebilecek ne de apartman daireniz. Anneler ve babalarda da yok. Doğal olarak 'kredi geçmişiniz' de yok. Kimse sizi ticari açıdan tanımıyor. Geçmişe ilişkin sizi tanıtabilecek tek belge mezun olduğunuz okuldan hemen temin edebileceğiniz aldığınız dersleri ve notları gösteren belge. O da soyunduğunuz işte bir şey ifade etmiyor.
Ne yapacaksınız? Krediye nasıl erişeceksiniz? Yeterli ve uygun koşullarda krediye erişebilmek salt sizin sorununuz olsaydı, fazla kafa yormaya gerek kalmayabilirdi. Siz de 'yeni icat çıkaracağınıza' oturup dururdunuz olduğunuz yerde. Mesela bir yere 'kapağı atar', hayatınızı 'garantiye alırdınız'. Oysa bu, hepimizin sorunu. Yenilikçi projelerin hayata geçmesi potansiyel büyüme hızımızı artıracak, refah düzeyimizi yükseltecek çünkü.
Nasıl çözeceğiz bu sorunu? 'El âlem' nasıl çözmüş? Devam edeceğim.
Bu köşe yazısı 15.01.2007 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.