TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Ben bu yazıyı Ankara’da, pazar sabahı yazıyorum. Cuma akşamüstü normal bir hafta sonu tatili başlangıcıydı. Planlar her zamanki gibiydi. Cuma gecesi daha bitmeden memlekette bir askeri darbe teşebbüsü olduğunu anladık. “Yok artık, ne darbesi, şaka mı bu?” diye etrafa bakarken daha önce hiç olmamış bir şey oldu. Türk savaş uçakları ve helikopterleri, Ankara’nın göbeğinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM)’ni bombalamaya başladı. Ne olduğunu ben galiba bu aşamada anladım. Hafta sonu tatili henüz bitmedi. Akşama kadar daha neler görebileceğimi şimdilik bilmiyorum. Şimdi hepimiz işlerimizin başına dönüp eskisi gibi yaşamaya başlayacağız. En azından bizden beklenen bu. Peki, sizce her şey eskisi gibi olabilir mi?
Ben askeri darbe teşebbüsünün ekonomimiz üzerine etkisini bu soru etrafında ele almak gerektiğini düşünüyorum. Ben, kendi haline bırakıldığında hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağı kanaatindeyim. Türkiye, bu tecrübeden sonra ya olduğu gibi kalıp kişi başına geliri 3 bin doların altında bir Ortadoğu ülkesine dönüşür ya da kurumsal altyapısını güçlendirerek 10 bin dolar kişi başına gelirden 25 bin dolara yükselmek için tedbir almaya başlar. Ben, Türkiye’nin kişi başına geliri 3 bin dolardan az bir Ortadoğu ülkesi olmayı tercih edemeyeceği kanaatindeyim. O nedenle, Türkiye bir Ortadoğu ülkesi olamaz diye düşünüyorum.
Cuma akşamüstünden itibaren olup bitenlere bakınca birkaç yıl önce Amman’da bir taksi şoförünün söyledikleri aklıma geliyor. Amman’da kaldığım otelden havaalanına gitmek için bir taksiye binmiştim. Şoförle sohbet ediyorduk. “Amman çölün mücevheridir” demişti bana. Sonra bir an durmuş ve “Gerçi” diye eklemişti, “Bir süre önce Şam da öyleydi.” O vakit, Ortadoğu’da yaşamanın nasıl bir şey olduğunu ilk kez düşündüğümü hatırlıyorum. Akıllarda hep bir geçicilik, “her an her şey değişebilir” duygusu oluyor.
Ortadoğu’nun mesafe almasını engelleyen meselelerden birinin ben bu “her an her şey değişebilir” algısı olduğunu düşünüyorum. Türkiye’nin farkı ise o “her an her şey değişebilir” halinin hayatlarımızda giderek daha az belirginleşmesiydi. İstikrarın temeli, aslında memleketin kurumsal altyapısının gücü ile yakından alakalı. Ülkenin kurumsal altyapısı ne kadar zayıfsa her an her şey değişebilir algısı o kadar güçlü oluyor. Her an her şey değişebilir algısı ne kadar kuvvetliyse o ülkede istikrar olmuyor. İstikrar yoksa yatırım da olmuyor.
Şimdi yarın sabahtan itibaren hiçbir şey olmamış gibi çalışmaya başlayabilir miyiz? Henüz üç gece önce üstümüzden savaş uçakları alçak uçuşlar yapıp, uzaklarda bir yerdeki patlamadan camlarımız titremişken, her şey normalmiş gibi davranabilir miyiz? Ben, Türkiye’nin bir Ortadoğu ülkesi olamayacağına ikna olursak yapabileceğimizi düşünüyorum doğrusu. Bunun için size üç yapısal neden söyleyeceğim.
Birincisi, Türkiye içinde bulunduğu bölgenin imalat sanayii ihracatının neredeyse 3’te 1’ini tek başına gerçekleştiren bir sanayi ülkesidir. Yandaki grafik 2014 yılı itibariyle Ortadoğu’da Türkiye’yi gösteriyor bana sorarsanız. Rusya dâhil pek çok Ortadoğu ülkesinde imalat sanayii ihracatının toplam ihracat içindeki payı yüzde 30’larda dolaşırken Türkiye’de, aynı İsrail gibi yüzde 80’lere ulaşmaktadır. Nedir? Türkiye bir sanayi ülkesidir. Biz başkalarına mal satmadan zenginliğimizi koruyamayız. Rusya ve Ortadoğulular doğal kaynak satarak zenginliklerine zenginlik katabilirler. Bu ne demektir? Ortadoğu ülkelerinde ve Rusya’da demokrasi ve hukukun üstünlüğü milletleri zenginleştirmek için çok önemli olmayabilir. Türkiye için demokrasi ve hukukun üstünlüğü olmadan zenginleşmek mümkün değildir. Sanayi bunu gerektirir. Demokrasi ve hukukun üstünlüğü, Türkiye için kişi başına gelirde 10 binden 25 bine çıkarken daha da fazla gereklidir. Türkiye bir Ortadoğu ülkesi olamaz.
Çin’in doğal kaynağı yok. Çin de sanayi ülkesi ama otokrat bir sanayi ülkesi. Bir nevi bir Ortadoğu ülkesi sonuçta. Peki, o halde Türkiye Çin gibi olamaz mı? Hayır. Türkiye, nasıl Rusya gibi olamazsa Çin gibi de olamaz. Çin, cari işlem fazlası veren bir ekonomiye sahip iken Türkiye, yapısal olarak cari işlem açıkları veren bir ekonomiye sahiptir. Türkiye, Çin gibi olamaz. Çin’in cari işlem fazlalarının nedeni olan küresel değer zincirlerinin tümü, Çin ekonomisinin tüketim potansiyeli nedeniyle Çin’den geçmektedir. Türkiye o kadar büyük bir nüfusa sahip değildir, bir. Bu nedenle de Türkiye’nin Çin gibi cari işlem fazlaları verebilmesi söz konusu değildir, iki.
Bu çerçevede bakıldığında Türkiye’nin 10 bin dolar kişi başına geliri 3 bin dolara doğru düşürmemesi için yabancı tasarruflara çok ihtiyacı vardır. Kaynağı ne olursa olsun, o yabancı tasarrufların buraya gelebilmesinin yolu hukukun üstünlüğü ve mahkeme sisteminin bağımsızlığıdır. Türkiye için demokrasi ve hukukun üstünlüğü olmadan zenginleşmek mümkün değildir. Demokrasi ve hukukun üstünlüğü, Türkiye için kişi başına gelirde 10 binden 25 bine çıkarken daha da fazla gereklidir. Türkiye bir Ortadoğu ülkesi olamaz. Halkın ve sivil toplumun gelişmelere verdiği tepkiler de bunu çok net göstermektedir.
Peki, o yatırımlar Çin’e hukukun üstünlüğü ve demokrasi olmadan nasıl gidiyorsa Türkiye’ye de gelmez mi? Gelmez. Çin, yüksek cari işlem fazlalarını Amerikan finansal varlıklarına yatırarak dolaylı yoldan kendi topraklarında Amerikan mahkemelerinin kararlarının geçerli olmasına “evet” demektedir. Türkiye’de öyle yapmaktadır ama bizim Amerika’da saklanan Amerikan Doları cinsinden finansal varlıklarımız, Türkiye’ye yapılacak yatırımlar için güvence olabilecek kadar çok değildir. Nedir? Yabancı yatırım için Türkiye’de demokrasi ve hukukun üstünlüğü önemlidir. Türkiye bir Ortadoğu ülkesi olamaz.
Bu darbe teşebbüsü bize şunu göstermiştir: Türkiye’nin kurumsal altyapısı zayıftır. Türkiye’nin kurumsal altyapısı zayıf olduğu için memleket, 2007 yılından beri zaten patinajdadır. Tam da bu nedenle 10 bin dolardan 25 bine çıkalım derken kişi başına milli gelir, 10 bin doların da altına düşmeye başlamıştır.
Geçen Cuma akşamından sonra, Türkiye’de hiçbir şeyin eskisi gibi olmamasında fayda vardır. O gece Ankara’da olmak, bir savaş bölgesinde olmanın ne demek olduğunu bizlere gösterdi. Doğrusu ya, ben bir daha Türk jetlerinin kendi topraklarımızı, kuzeybatıdan güneydoğuya kendi topraklarımızın hiçbir tarafını, bombalamasına şahit olmak istemiyorum.
Önümüzde iki yol var: Ya değişmek için hiçbir şey yapmayıp eskisi gibi kalacağız ve kişi başına milli geliri 3 bin doların altında, zayıf kurumlara sahip, “her an her şeyin değişebilir” olduğu otokrat bir Ortadoğu ülkesi olacağız. Ya da değişmek için çaba harcayıp kişi başına milli geliri 10 binden 25 bine doğru yükselen, güçlü kurumlara sahip, “her an her şeyin değişebilir” olmadığı bir ülke haline geleceğiz. Ben ikincisini mümkün görüyorum.
Bu köşe yazısı 18.07.2016 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.