TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Geçen hafta Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2015 yılının büyüme rakamlarını açıkladı. Türkiye ekonomisi 2015 yılında yüzde 4 civarında büyüdü. Şimdi herkes meşrebine göre değerlendirme yapıyor. Bazıları Türkiye’yi bir dizi ülke ile kıyaslayıp yüzde 4’ün neden başarı olduğunu anlatıyor. Kimileri ise Türkiye’nin uzun dönem ortalamasının altında bir hızla büyüdüğünü söylüyor. Her ikisi de doğru. Mesela portföy yöneticileri Türkiye’ye bakarken bizi Brezilya, Rusya, Güney Afrika ile kıyaslıyor. Bakın şimdi onların hepsinden daha iyiyiz. Hani biri çıkıp da “Şimdi bizim gibi ülkelere fon yatıranlar, Türkiye’ye gelmeyip de ne yapacaklarmış? Güney Afrika, Brezilya ya da Rusya’ya mı gideceklermiş?” dese, haklı. Ben bunun Türkiye’nin şansı olduğunu düşünüyorum. Yine aynı biçimde “Türkiye artık uzun dönem ortalamasının altında bir hızla büyüyor” dediğinizde de doğruyu söylüyorsunuz aslında. Ama ben geçenlerde açıklanan 2015 yılı milli gelir rakamının bir başka konuyu gündeme taşıdığını düşünüyorum: Daha kısa bir süre öncesine kadar 15 bin dolar kişi başına gelir hayal ediyorduk, şimdi 10 bin doların bile altına düştük. Ben kendimi bir nevi Dimyat’a pirince giderken, eldeki bulgurdan da olmuş gibi hissediyorum doğrusu. Gelin neden böyle düşündüğümü anlatayım bugün size.
1980 yılında Türkiye’nin kişi başına milli geliri 1500 dolar civarındaydı. Türkiye, piyasa reformlarına girişti. Dışarıya açıldı. 1990’larda 3 bin dolara vardık. 2000’lerin başında hala oradaydık. Türkiye, 3 bin dolar kişi başına gelir civarında 10 yıldan fazla zaman harcadı. 2000’lerin başındaki reformlarla yukarıya gitmeye başladı. 2008’de 10 bin dolarlık kişi başına gelire ulaştık. 6 yıldır aynı yerde sürünüyorduk. 2015 yılında ise 9261 dolar a geriledik. Ben artık 10 bin dolar etrafında 7 yıldır sürünüyoruz demeyi düşünüyorum doğrusu. Şimdi burada hiç “canım lira dolara karşı geçen yıl çok değer kaybetti” filan demeyin. Bir nevi, “biz zaten hiçbir cephede savaş kaybetmediğimiz halde müttefiklerimiz yenilince hükmen yenik sayıldık” havasında konuşmayın. Bir tek lira değerlendi diye 10 bin doların üzerine çıktığımızla övünmüyorduk. Şimdi de bir tek lira değer kaybetti diye 10 bin doların altına inmedik. Zaten bütün göstergeler solgundu, kişi başına milli gelir de aşağıya indi.
Bakın Türkiye’nin büyüme performansına. 2002-2007 dönemi ile 2012-2015 dönemi ortalama büyüme oranlarını bir karşılaştırın. İsterseniz yandaki tabloya bir bakıverin. Ortalama büyüme oranı yüzde 7’ye yaklaşan bir ekonomiden şimdi ortalama büyüme oranı yüzde 3’lerde sürünen bir ülkeye döndük. Ne oldu? büyüme oranımız yarı yarıya azaldı. Yabancılar artık buraya yatırım yapmayı yakın gelecekte pek düşünmüyorlar. Türkler bile yatırımlarını içeriye değil, dışarıya yapıyor. Bakın büyüme analizlerine, iç tüketim Türkiye’yi taşıyor, özel sektör yatırımları ise yerlerde dolaşıyor. Türkiye, uzun dönem ortalamalarının altında bir oranda büyüyeceği bir yeni döneme girmiş gibi duruyor. Bu arada lira dolar karşısında yüzde 40 değer kaybedince, kişi başına milli gelir 10 bin doların altına iniyor.
Ben bu yılki büyüme tartışmalarının bir büyük sessizlik içerdiğini düşünüyorum doğrusu. Kimse artık 2023 hedeflerinden bahsetmiyor. 2023 hedefleri konusundaki derin sessizlik bugünlerde benim dikkatimi daha da fazla çekiyor. Kişi başına gelir 10 bin doların altına inince bu boşluk daha da göze batmaya başladı.
Aslında 2023 ile ilgili ilk vizyon çalışmasını 2000 yılında TÜBİTAK yapmıştı. “Vizyon 2023” ilk o zaman ortaya atılmıştı. Şimdi bir tozlu rafta duruyor. Ama 2023’ün makro hedeflerle birlikte anılmaya başlanması, 2023’e siyasetin sahip çıkması 2011 yılında oldu. O vakit Tayyip Bey daha başbakandı. Türkiye 2010 referandumundan 2011 genel seçimlerine doğru gidiyordu. O yıl, AKP’nin seçim beyannamesinde tam 186 kere “2023” geçiyordu. Tepe noktası orasıydı. Mesela bundan önceki genel seçim 2007’deydi. O günkü seçim beyannamesinde 2023’ten yalnızca 11 kere bahsediliyordu. 11 nerede? 186 nerede? Dikkatinizi çekeyim, 2007 seçimlerden sonra Türkiye, ilk kez kişi başına milli gelirde 10 bin dolar seviyesini yakaladı. Siyaset hemen bir ileri aşamaya hedef koydu. 10 bine erişilince 15 bini bekler olmuştuk dediğim bu işte. 2011’den 2016’ya işte bunu kaybettik.
Sonra bu heyecan günbegün soldu. 62’nci hükümet programında 2023 hedeflerinden 57 kere bahsedildi. Tayyip Bey daha yeni Cumhurbaşkanı seçilmişti. Sonra AKP’nin 2015 Haziran seçim beyannamesinde bu sıklık biraz daha azaldı, düştü 25’e. 64’üncü hükümetin programında ise 2023 hedeflerinden yalnızca 10 kez bahsedildi. Buna ister hayallerimiz söndü, ister ileriye bakma alışkanlığımızı kaybettik diye bakın. Ama işte böyle bir şeyler oldu.
Rakamlar bir şeyler anlatıyor bana sorarsanız. Sonuçta ne oldu? TÜİK 2015 yılı milli gelir rakamlarını açıklayınca, 7 yıl sonra Türkiye’nin 10 bin dolar kişi başına gelirin altına düştüğünü anladık. Kimse ufuk çizgisine doğru bakmamaya başladı. İyi olmadı.
Türkiye 2015 yılında yüzde 4 büyüdü diye bakmıyorum ben doğrusu. Türkiye, 2015 yılında, 2023 hedeflerini unuttu; Türkiye, hayallerini kaybetti diye bakıyorum.
Bu köşe yazısı 07.04.2016 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.