TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Türkiye’nin bir turizm stratejisi yoktur. Türkiye, turizm adı altında yalnızca inşaatı destekler. Şimdi diyeceksiniz ki Türkiye’de her şeyin stratejisi var da bir tek turizm stratejisi eksikliği mi dikkatini çekti? Değil elbette. Bizim buralarda önceden düşünme, olasılıkları değerlendirme, hadise olmadan bir tedbir setini hazırlama konusunda hep ciddi bir eksiklik olmuştur. Hatta kötü olasılıkları önceden düşünmek, senaryo analizi filan yapmak pek tehlikelidir. Yarın öbür gün, bir gazetenin manşetinde kendinizi “meğer bunu da yapacaklarmış, oturup bir de konuşmuşlar” diye bulabilirsiniz. Hatta hakkınızda dava bile açılabilir. Neme lazım, tehlikeli işler bunlar.
İşte turizm ile ilgili tartışmaları da ben bu çerçevede değerlendiriyorum. Gelin ilk tabloya bir bakın. Türkiye, 1995 yılında dünyanın 15’inci önemli turizm destinasyonuydu. 2010 yılında dünyanın 6’ncı önemli turizm destinasyonu olduk. 2014 yılında hala oradaydık. 2015 performansı karışıktı. Gelen turist sayısı aynı kaldı. Ama petrol fiyatlarının gerilemesi, memlekete gelen Rus turist sayısını 1 milyon azalttı. Şimdi üzerine bir de Rus uçağı düşürdük. 2016 yılında pek Rus turist beklememek gerekir diyor işi bilenler. Rezervasyonlarda ise şimdilik yarı yarıya bir azalmadan söz ediliyor. Bu kötü elbette.
Ama bu durum, aslında Türkiye turizmini masaya yatırmak için son derece güzel bir fırsat. Önce turizmle ilgili ilk tespiti yapayım. Bunun için lütfen ikinci tabloya da bir bakın. Türkiye, ülkelerin turizm gelirleri sıralamasında 2010 ve 2014 yıllarında dünyanın 11’inci ülkesi konumundadır. Gelen turist sayısı açısından bakıldığında 6’ncı sırada olan Türkiye, turizm gelirleri açısından dünyada 11’inci sırada yer almaktadır. Nedir? Türkiye’nin turisti deniz kıyısındaki kocaman otellere hapseden yaklaşımında bir yanlışlık vardır. “Alles inklusive” yaklaşımında bir hata vardır. Türkiye’nin turizm meselesini üç beş turizm yatırımcısına emanet etmiş olması doğru değildir. Diğer ülkelerde durum nasıl diye merak ederseniz Almanya’ya ve İspanya’ya bir bakın aynı tablolarda.
Şimdi geleyim ikinci noktaya. Yandaki harita, turizm tesislerinin belli bir coğrafyada yoğunlaşıp yoğunlaşmadığını gösteriyor. Nedir? Türkiye’deki turizm tesislerinin yarısı, turizm alanında lider üç ilde, Antalya, İstanbul ve Muğla’da yoğunlaşmış. Turist sayısı olarak bakıldığında ise yurt dışından Türkiye’ye gelenlerin yüzde 75’inden fazlası bu üç ile geliyor. Bu ne demek? Türkiye’nin turizm stratejisi yok demek. Antalya neden Rusya işinden en büyük zararı görecek? Çünkü en çok tesis orada, en çok turist oraya gidiyor. Peki, başka iller neden yeterince turist alamıyor? Öncelikle oralarda tesis yok. Herkes hep birlikte bir yere toplanınca ne oluyor? Rekabet etmek için “alles inklusive” gerekiyor. Neden? Tesislerde doluluk oranı bir türlü ortalama yüzde 50’leri aşamıyor. Her turizm yatırımcısı, yandaki turizm yatırımcısını batırmak için fiyat düşürüyor. Hep birlikte zarar görüyoruz sonuçta. Türkiye’nin turizm yatırım teşviklerinde stratejik davranması gerekiyor. Davranmıyor. Turizmi üç beş turizm yatırımcısına emanet etmemek gerekiyor.
Bir de üçüncü noktanın altını çizeyim, müsaadenizle. Bundan yaklaşık bir yıl kadar önceydi. Erzurum’un iktisadi gelişme eksenleri üzerine ileriye yönelik konuşuyorduk. TEPAV, Erzurum’da bir tartışma toplantısı düzenlemişti. Salondaki katılımcılar sürekli, Palandöken’deki tesislere gelen turistlerden Erzurum kentinin faydalanamadığını vurguluyorlardı. Halbuki Palandöken, kış turizmi merkezi olarak kendisine en yakın diğer merkezlerle kıyaslandığında kent merkezine en yakın olmasıyla dikkat çekiyordu. Ama Erzurum kent merkezi ve Erzurum’un diğer firmaları kente gelen turistlerden yeterince faydalanamıyordu. Konu, ilk o zaman dikkatimi çekmişti. Neden?
Gayet basit bir nedenle. Türkiye’de turizm değer zincirinin tamamını hep birlikte ele alıp desteklemeyi hedefleyen bir strateji olmadığı için. Düşünün turizm değer zincirini. İlk aşamada turisti buraya getirmek için dikkatini çekeceksiniz. Tanıtım ve tasarım bu aşamada önemli. Destek gereken ilk alan bu. İkincisi, havaalanınız ya da tren bağlantınız olacak ki turist sizin oraya gelebilsin. Sonra o turisti havaalanından alıp bir otele getireceksiniz. Arada ne lazım? Taşımacılık şirketleri ve tesisler. Sonra o turistin yemek yiyeceği ilginç lokantalar olacak. O turist müzeye gidecek, tarihi yerleri dolaşacak. Ayrıca alışveriş yapacak. Sonra da ülkesine dönecek. Şimdi bizim turizm teşviklerine bakınca ben bir tek inşaata teşvik verildiğini görüyorum doğrusu. Yalnızca otel yapımını destekliyoruz. Turizm değer zincirinin kalan bölümlerini ihmal ediyoruz.
O vakit, gelen turistin kente gelip yapacağı bir iş olmuyor. Turistin her ihtiyacını kapalı bir tesis içinde karşılamaya çalışıyoruz. Neden? Turizm teşvikini inşaat teşviki gibi düşündüğümüz için elbette. Herkes aynı yere inşaat yapınca ne oluyor? Tesislerin yarısı birkaç yerde toplanıyor. Doluluk oranı ortalamada yüzde 50’lerde dolanıyor. “Alles inklusive” rekabeti ile turizm gelirlerimizi hep birlikte azaltıyoruz.
Şimdi öyle görünüyor ki yine palyatif tedbirlerle gemiyi yüzdürmeye çalışacağız.. Ama Rusya krizi vesilesiyle bari bir turizm stratejisi sahibi olalım derim ben. Zira turizm işi, birkaç turizm yatırımcısına bırakılamayacak kadar değerli bir bölgesel gelişme stratejisidir.
Bu köşe yazısı 08.02.2016 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.