TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Türkiye’nin etnik, ideolojik ve dini referanslı terör tarihinin zengin olduğunu biliyoruz. Bu günlerde geçmişten farklı, karmaşık ve yeni terör tecrübeleri ediniyoruz. Özellikle de dini referanslı terörizm alanında.
Türkiye’nin dini referanslı terörle tanışması 1970’lerin sonunda, yerel örgütlerin yerel hedeflere odaklı eylemleriyle oldu. Sovyetler’in Afganistan’ı işgali ve İran İslam devrimi bu meselede elbette özel bir yere sahip. Öte yandan bugünü anlamak için Türkiye Hizbullah’ına yakından bakmakta yarar var.
Tüm dini referanslı örgütler gibi, dünyayı, siyasal sistemi ve yerel rakiplerini “dini değerlerle” açıklayan örgütlerden söz ediyoruz. Bu kavrayış ve rekabetin Kürtler arası çatışmaya nasıl dönüştüğü ise ayrı bir tartışma konusu. Bununla birlikte, etkilerini bu günlerde de görebiliyoruz.
El Kaide’nin 1990’ların sonunda yükselişi dünyadaki yerel dini referanslı terör örgütlerini de etkiledi. İyi haber, Türkiye’de faaliyet gösteren Kürt Hizbullah’ı dahil, benzer örgütlerin 11 Eylül saldırılarından önce güç kaybetmiş olmalarıydı. Bu nedenle Türkiye’de dini referanslı terör örgütlerinin yerelden küresel boyuta geçişleri zayıf ve az sayıda militanla gerçekleşti.
Yine de El Kaide’nin yerel teröristleri ilk küresel hedefli saldırıların, 15-20 Kasım 2003’te İstanbul’da gerçekleştirdiler. Dört farklı araçla intihar eylemi yaptılar. Bilkent Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ersel Aydınlı, ilk dalga olarak tanımladığı bu eylemlere rağmen El Kaide’nin Türkiye’de ciddiye alınacak bir taban oluşturamadığını belirtiyor.
Bu gün Türkiye, dini referanslı terörün ikinci dalgasını yaşıyor. Yeni dalganın kaynağı da stratejileri de ilkinden çok farklı. Sınırımız Irak ve Suriye’de başlayıp içimizde devam ediyor. Küreselleşme büyük bir ivme kazmış gibi.
Yeni dalga, etnik, dini, mezhebi yerel fay hatlarına küresel boyut katarak kendisine alan açıyor. PKK ile devam eden çatışmalarda “takviye kuvvetmiş gibi” gibi davranıp, çatışmanın hazır taraftarına mesaj gönderirken, bir yandan da dünyayı “dini” değerlerle açıklamaya devam ediyor. Sonuçta da tahminlerin ötesinde kitleselleşme potansiyeline sahip.
Savaş alanından yeni dönen radikalleşmiş militanların nefret duygularının yoğunluğu, radikalizmin ölçüsüzlüğü, mücadeleyi zorlaştırıyor. Zaten PKK gibi küreselleşip, kitleselleşmiş terörle uğraşan Türkiye, küreselleşen dini referanslı terörizmle ve iki örgütün “birbirleriyle savaşlarından” nasibini alacak gibi görünüyor. Nitekim 6-7 Ekim 2014, Suruç, Ankara saldırısı ve Diyarbakır’da polisin yaptığı IŞİD operasyonu yeni dalgayla tanışmanın ilk işaretleri gibi görünüyor.
Bu köşe yazısı 30.10.2015 tarihinde Milliyet Gazetesi'nde yayımlandı.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024