TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Ankara katliamı, 10 Ekim 2015 tarihinde oldu. İki intihar bombacısının neden olduğu patlamalar sonucunda, neredeyse hepsi, Barış Mitingi’ne katılmak için toplanan 99 kişi hayatını kaybetti, yüzlerce kişi yaralandı. Bunların önemli bir kısmı hala yoğun bakımda, durumları kritik.
Biz daha önce hiç böyle bir hadise ile karşılaşmamıştık. Orta Doğu’ya özgü bir olay ilk kez Ankara’da oldu. Bir yerlerin bombalanmasına o kadar da yabancı değildik. Ama sokakta dolaşan insanları hedef alan bir intihar saldırısını doğrusu ya hiç görmemiştik. İlk kez gördük. Meselenin değişik boyutları çeşitli mecralarda tartışılıyor. Ben bugün ekonomi ile ilgili bölümüne bir bakayım. Aklımdaki soru son derece basit. 10 Ekim Ankara Katliamı, Türkiye’nin 2016 ve 2017 yılı büyüme hedeflerini nasıl etkiler? Ben büyüme hedeflerinin aşağıya doğru revize edilmesi gerektiği kanaatindeyim. Anlatayım.
Bu aralar, tam 2015 ve sonrasında Türkiye’de büyümenin ne olacağı tartışılıyordu zaten. Geçenlerde herkes Türkiye’nin 2015 ve 2016 yılı büyüme tahminlerini aşağıya doğru revize etti. Buna göre, 2015 yılı yüzde 3 ile kapanacak. 2016 yılında büyümenin ise yüzde 2,9 olması bekleniyor. Hükümetimiz geçen hafta yeni Orta Vadeli Program’ı açıkladı. Malum şimdi bir de bütçe filan yapılacak 2016 yılı için. Burada da büyüme rakamları aşağıya doğru revize edildi. 2015 yılı için büyüme oranı yüzde 3, 2016 yılı için ise yüzde 4 öngörülüyor. Şimdi bu büyüme tahminleri, ekonomide işlerin nasıl gideceğine ilişkin bir dizi varsayıma dayanarak yapılıyor elbette. Sonra Ankara Katliamı oldu. Türkiye’de ilk kez daha öncekilere benzemeyen bir tür saldırı oldu. IMF’nin Dünya Bankası’nın ve hükümetin büyüme tahminleri yapılırken, her ne öngörüldüyse, herhalde bu tür bir saldırı öngörülmemişti. Daha önce olmamış, yapılan hesaplamaların dayandığı tahminlerde dikkate alınmayan yeni bir şey olduğunda, ne yapmak gerekir? İşte o başlıktaki soruyu sormak gerekir? 10 Ekim Ankara Katliamı büyüme hedeflerini etkileme potansiyeline sahip midir? Bence evet.
Bu soruya cevap vermek için, nasıl düşünmek gerekir deyince aklınıza ne gelir? Böyle bir saldırı bizim başımıza ilk kez geliyor. Ama dünyada ilk kez olmuyor. Daha önce olmuşları var. 2001 yılında Amerika’daki 11 Eylül saldırısında ilk anda 2974 kişi ölmüştü. Sonra 2003 yılında İstanbul’da 3 ayrı yerde bomba patlamış ve 57 kişi hayatını kaybetmişti. 2004’te İspanya’daki tren saldırısında 191 kişi hayatını yitirmişti. 2005 yılında Londra’da metroya yapılan saldırı 52 kişinin canına mal olmuştu. Amacım, rakamları filan yarıştırmak değil. Bunlardan 11 Eylül ve Londra saldırıları sonrasında yapılan iktisadi etki değerlendirmesi çalışmaları var. Bu çalışmalarda esasen tek seferlik bir belirsizlik şokunun neden olduğu iktisadi sonuçlar değerlendirilirken, aşağıya doğru revize edilen beklentilerin, büyümeyi ve istihdamı azalttığı ve iyileşme döneminin bir yıl kadar devam ettiği gösteriliyor. 10 Ekim Ankara Katliamı’nın iktisadi etki değerlendirmesi açısından bakıldığında, doğrusu ya ortada üzerinde düşünülebilecek bir çerçeve var.
Böyle bir analize başlayabilmek için öncelikle hadisenin niteliği üzerine bir tespit yapmak gerekiyor. Müsaade ederseniz, ben kendi çıkardığım sonuçları bir sıralayayım. Ben ilk anda, tek başına alındığında, 10 Ekim Ankara Katliamı’nın 2015 ve 2016 yılı büyüme tahminlerinin aşağıya doğru revize edilmesini gerektirdiğini düşünüyorum. Ama bir ihtimal daha var. Gelin anlatayım. Birincisi, sokaklarda can ve mal güvenliğimizin olmadığını öğrenmiş olmak kendi başına bir negatif belirsizlik şoku yaratıyor. Ben ortadaki “şimdi ne olacak?” havasının kendi başına iktisadi aktiviteyi olumsuz bir biçimde etkileyebileceğini düşünüyorum. Hadise hepimizin moralini bozdu. Yapılan çalışmalar, böyle bir negatif belirsizlik şokunun toplam talebi düşürerek, geçici bir süre için işsizliği olumsuz etkilediğini gösteriyor. Türkiye söz konusu olduğunda buna fon akımlarından gelebilecek negatif büyüme etkisini de eklemek gerekiyor herhalde. Bu ilk nokta: geçici ama olumsuz bir etki. Ne olur? 2015 yılının son çeyreği ile 2016 yılının başında büyüme sürecini ve istihdamı olumsuz etkileyebilir. Rakamlara bu gözle bir daha bakmakta fayda olabilir.
Geleyim ikinci noktaya. Ben 10 Ekim Katliamı’nın gerek hadisenin oluş süreci, gerekse olay sonrası sürecin yönetimindeki aksaklıklar dikkate alındığında, kamu idaresinde önemli bir yönetim zafiyetini ortaya çıkardığını düşünüyorum. Üstüne üstlük olup bitenlerden ders çıkarmaya niyetli olduğumuza dair bir emarede bulunmuyor etrafta. Zaten politika belirsizliğinden kaynaklanan bir etki ile memleketin büyüme oranını aşağıya doğru revize ediyorduk. Hükümet yaptı, IMF yaptı, Dünya Bankası da öyle yaptı. Şimdi bunların üzerine bir de idarenin zayıflığını gözler önüne seren bir hadise ile de karşılaştık. Bugün katliama kapı açan zafiyet, yarın iktisadi toparlanma sürecini de zorlaştıracak sonuçta.
Üçüncüsü ise doğrudan hadiseden sonra olayın yönetiminde ortaya çıkan beceriksizlik önemli bir faktör bana sorarsanız. Amerikalılar, 11 Eylül’de ani belirsizlik şokunun olası olumsuz etkilerini izale edebilmek için bir dizi adım attılar. Öncelikle hadiseyi dışarıdan bütün Amerika’yı hedef alarak yapılmış bir saldırı olarak tanımladılar. Biz hemen öyle yapamadık. Hala saldırıyı içeriden kaynaklanan alalade bir terör saldırısı gibi görme eğilimindeyiz doğrusu. Halbuki değil. Yabancı güçlerin, muhtemelen IŞİD’in tesirindeki birileri, IŞİD’in ne olduğunu bilmediğimiz emelleri doğrultusunda Türkiye’yi sarsmaya çalışıyorlar. Biz hala bu çizgiyi çekemedik. Bu sefer bir belirsizlik ortamı oluşuyor, insanlar can güvenliğinden endişeleniyor. Mesela bayanlar birinci lig voleybol oyuncusu Karina Ocasio kendini Türkiye’de güvende hissetmediği için olaylardan sonra memleketi Porto Riko’ya dönmüş. Kontrat imzalamış voleybolcu bile gidiyorsa yatırımcı neden kalsın?
Bu neyi gösteriyor? Amerikalılar algı yönetmeyi biliyor, Türkler bilmiyor. Oradaki idari birim iyi çalışıyor. Bizdeki ne yapacağını bilmiyor. Bence yalnızca bunu gösteriyor. Buradan ne çıkar? Türkiye’deki negatif belirsizlik şokunun etkisi Amerika’dakinden daha derin ve uzun vadeli olabilir. Neden? Bizde idare zavallıdır. Beceriksizdir. Mahçurdur bir nevi. Bakınca gördüğüm budur.
Dördüncüsü, güçsüz olduğumuza dair bir algı yarattık. Zaten bomba patladığı anda devletimiz olayları şekillendiren değil, olaylara tepki veren aktördü. Bu rolden çıkamadık. Amerika’da 11 Eylül sonrası ilk verilen mesajların hepsi, “güçlüyüz” ve “failleri takip ediyoruz” biçimindeydi. Hatırlayın. Failler saptanır saptanmaz, Amerika belli dış hedeflere doğru kilitlendi. Afganistan operasyonu aslında Amerikan kamuoyuna güven vermek amacıyla hemen başlatıldı. Ben devletten umudunu yitiren vatandaşlarımıza moral verecek bir adımı hala görmedim.
10 yaşındaki Sarp o gün bana, “Biz buralarda kalmasak, Amerika’ya filan gitsek” dedi. “Ne dersin?” diye devam etti. “Ben oralarda okusam, sen de orada bir yerde çalışsan daha güvenli olmaz mı?” Sustum kaldım. Sarp’a bir şey söylemedim ama 10 yaşındaki çocukların böyle dertleri olmaması gerektiğini düşünüyorum doğrusu.
10 Ekim saldırısının Türkiye’nin büyüme hedeflerini bir kez daha revize etmemizi gerektirdiğini düşünüyorum. Rakamlara bakayım. Yine bu konuya dönerim. Ama önümüzde pozitif etki yaratabilecek bir başka imkan var elbette. 1 Kasım’da seçim var.
Bu köşe yazısı 16.10.2015 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.
Fatih Özatay, Dr.
27/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
26/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024