TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Zor zamanlardan geçiyoruz. Evvelki gün Ankara’da patlayan iki bomba ile yaklaşık 100 vatandaşımız öldü. Henüz sayıyı tam bilemiyoruz ama yüzlerce kişi de yaralandı. Böyle saldırılar bir zamanlar ancak Bağdat, Kabil, Şam ve Rakka’ da olurdu. Oralar bize hayli uzaktı. Olup biteni televizyonlardan ve internetten takip ediyorduk. Halep’te oldu. Halep, Gaziantep’e pek yakın olsa da Ankara’ya ve İstanbul’a hiç de yakın değildi. Suruç sarsıldığında, biz hala hadisenin etkisinin bölgesel sınırları üzerine tartışabiliyorduk. Ama evvelki gün patlama bu sefer Ankara’daydı.
Şimdi şöyle bir etrafınıza bakın, sizce etrafta bir bozukluk var gibi durmuyor mu? Başkentinde vatandaşlarının can ve mal güvenliğini sağlayamayan bir idare, Fırat’ın doğusunda acaba ne yapar? Kendi vatandaşlarının can ve mal güvenliğini temin edemeyen bir ülke, iddia sahibi olabilir mi? Olamaz. Doğrusu ya, ben israf ettiğimiz fırsatlara çok üzülüyorum. 2002 yılında, Avrupa’ya niyet ettik, haydi bismillah diyerek umutla yola çıktık ve sonunda memleketi başarıyla Orta Doğu’ya çevirdik. Avrupalılaşacağız derken, Orta Doğulu oluverdik. Bugün Ankara’daki vahşetten sonra neler düşündüğümü sizinle paylaşmak isterim.
Önce şu Orta Doğulu olma hali üzerinden başlayayım, müsaadenizle. Hadisenin boyutu ve biçimi bana tamamen Orta Doğu’yu çağrıştırdığı için öyle söylüyorum. Ölü sayısı da hadisenin vahşiliği de bunu gösteriyor. Amerika’daki Maryland Üniversitesi’nin Küresel Terör Veri Tabanı (Global Terrorism Database)’na göre, 2010’dan bu yana Orta Doğu’da tek bir bombalı saldırıda en çok sivil can kaybının yaşandığı olay Yemen’de olmuş. 2011 yılında Yemen’de 110 kişi ölmüş, tek bir hadisede. Veri tabanında Ankara saldırısı, şimdiden ikinci sıraya yerleşmiş durumda. Biz eskiden böyle değildik. 1980 öncesinde dahi vahşetin bu boyutta olanını görmemiştik. Şimdi 21’inci yüzyılda Orta Doğu’ya döndük ve gördük. Bu birincisi.
İkincisi, Eskiden Orta Doğu’nun meselelerinde taraf olmazdık. Şimdi taraf olduk ve Orta Doğu buraya geliverdi. Orta Doğu’nun, Orta Doğu usulü yapılan hesaplaşmaları Ankara’ya, Cumhuriyetimizin başkentine kadar geldi. Bu manada biz de Orta Doğulu oluverdik. Cumhuriyetimizi kuran imparatorluk subaylarının ne kadar bilgili ve geniş görüşlü olduğunu artık daha iyi anlıyoruz herhalde.
Geleyim üçüncüsüne. Biz demokratikleşme sürecimizi hızlandırmak, ekonomimizi sağlam idari ve kurumsal temeller üzerine oturtmak ve Orta Doğu’dan kopmak için Avrupa yoluna çıkmıştık. Hatalarımızın farkındaydık. Bir yeni sıçrayış istiyorduk. Ama şimdi aynı bu coğrafyadaki diğerleri gibi, kendimizi aynada aslan filan gibi görmeye başladık. İçmeye ayranımız yokken, tuvalete giderken altımıza en pahalı Mercedes’i bir hak olarak istemeye başladık. Bize yarı yolda bir haller oldu. Birden gerçeklikle alakamız kesildi. Ne oldu? Avrupalı olacakken, Orta Doğulu olduk. İyi yönetilen bir ülkede fakir kalmanın, kötü yönetilen bir ülkede ise zengin olmanın utanç vesilesi olduğunu söyleyen Konfüçyüs’ü de unuttuk. Halbuki bugünkü vaziyetimizi bence en iyi o anlatıyor. Ancak biz hiç utanmıyoruz.
Peki, bugün geldiğimiz yerin maliyeti nedir? Bence çok açıktır. Dünya Bankası’nın 2015 yılı İş Yapma Kolaylığı Sıralaması (Doing Business Rankings)’nda 189 ülke arasında Türkiye 55’inci, Brezilya ise 120’inci sırada yer alıyor. 2015 yılı anketi 2014’ü gösteriyor. 2014 yılında Brezilya’nın toplam milli geliri yaklaşık 2,4 trilyon dolar, Türkiye’ninki ise 800 milyar dolar. Geçen yıl 830 civarındaydık. Kur oynadı, 3-5 puan büyümeye rağmen böyle olduk. Nedir? Brezilya’nın milli geliri Türkiye’nin 4 katı kadar. Peki, hiç iki ülkenin ne kadar yabancı sermaye çektiğine baktınız mı? Türkiye’ninki 12,5 milyar dolar civarında. Ne beklersiniz? Brezilya’nın milli geliri Türkiye’nin 4 katı ise, hadi 50 milyar dolar da oraya gitse dersiniz. Hayır. Brezilya, 2014 yılında yaklaşık 100 milyar dolar yabancı sermaye çekmiş görünüyor Dünya Bankası veri tabanına göre. Dört değil, sekiz katımız. Neden? Üstelik iki ülkede de ekonomi kötü yönetiliyor. Hindistan Merkez Bankası faiz indirip Türkiye’de bizim Merkez Bankası bakakalırken, Brezilya Merkez Bankası’nın faiz artırması bekleniyor. Neden?
Ben burada bu iki ülkenin içinde bulunduğu coğrafyanın farklarının ve o coğrafyanın ürettiği haberlerin de etkili olduğu kanaatindeyim doğrusu. Brezilya, Rio Karnavalı, renkli papağanlar, güzel plajlarla haber olurken, biz patlamalarla ve rekor sayıda can kaybı ile haber oluyoruz. Dün bu tür haberler yakın coğrafyamızdaydı. Ülkemizin kıyılarındaydı. Şimdi tam merkezinde de olabiliyor. Bu haberlere bakınca kim Türkiye’de yatırım yapmak ister bir düşünün bakalım. Daha kendi vatandaşının can güvenliğini temin edemeyen bir ülkeye kim gelmek ister?
Türkiye, Orta Doğu’nun parçası oldukça daha az yabancı yatırım alacak. Başkentinde 100 kişi öldüren bir bombanın patladığı ülkeye hiçbir Avrupalı, Amerikalı ya da Japon mühendis eşi ve çocuklarıyla yaşamaya gelmez. Başkentinde 100 kişi öldüren bir bombanın patladığı ülkeye orta ve ileri teknoloji üretim yapan şirketler yerine silah tüccarları gelir.
Belki de, geçen akşam, Mehmet Barlas’ın, doğrusu ilk anda anlamadığım bir biçimde dediği gibi, Türkiye zaten Orta Doğulu bir ülkedir. Nasıl mı?
Deneyimli bir diplomat yıllar önce, Arap Baharı başladığında, bana, “Dikkat et” demişti, “Hemen karar verme. Bu Orta Doğu’da hep güzel bir başlangıç yapılır ama sonra mutlaka işin suyunu çıkarırlar.” Belki bakın bu anlamıyla Orta Doğuluyuzdur.
Peki, neden böyle oluyor? Nasıl oluyor da Avrupa’ya niyet edip Orta Doğu’ya gelebiliyoruz? Neden biz bu işin suyunu çıkardık? Burada aklımda bir deyiş var doğrusu. Size, Mark Twain’in, yıllar önce söylediğini tekrar edeyim, müsaadenizle. “Politikacılarla bebek bezlerinin, aynı nedenle, sık sık değiştirilmesi gerekir .” Bakın bu manada, feci bir biçimde, Orta Doğulu olmaya devam ediyoruz.
Söyledim ve imanımı kurtardım.
Bu köşe yazısı 12.10.2015 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.
Fatih Özatay, Dr.
27/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
26/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024