TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Türkiye bugünlerde kendisini galiba Belçika zannediyor. Hatırlayın, 2010 yılındaki genel seçimler sonrasında Belçika’da bir hükümetin kurulması 541 gün almıştı. Orada yaklaşık altı parti bir araya gelince bir hükümet kurulabiliyor. Yine Hollanda’da hükümet kurabilmek için en az dört partinin bir araya gelmesi gerekiyor. Bizde ise işi çözmek için yalnızca iki partinin bir araya gelmesi yeterli. Yeterli olmasına yeterli ama bakın seçimden bu yana beşinci haftayı geride bıraktık, altıncı haftaya girdik. Koalisyon görüşmeleri olmasa bile, ziyaretleri, altıncı hafta ile birlikte ancak başlayabildi. Daha bunun görüşmeleri var. Yalnızca iki parti bir araya gelse hükümet çıkacak ama Türkiye sanki kendisini Belçika zannediyor. Henüz ortada bir hükümet yok.
Doğrusu ya, ben Türkiye’nin kendisini Belçika zannetmesinden tedirgin oluyorum. Türkiye, asla Belçika gibi değil. Gelin, Türkiye’nin neden Belçika gibi olmadığını anlatayım, müsaadenizle.
Birincisi, hükümetin olmadığı 2011 yılı içinde Belçika yüzde 1,5 oranında büyüdü. Sonra hükümet kuruldu. 2012 yılında Belçika’nın yıllık büyüme oranı binde 1’e düştü. Nedir? Belçika hükümetsiz, hükümetle olduğundan daha hızlı büyüdü. Ben Türkiye’nin bir hükümet olmadan daha hızlı büyüyebileceğini ne yazık ki zannetmiyorum.
Çünkü Türkiye merkeziyetçi bir devlettir. Türkiye’de kamu çalışanlarının yüzde 85’i merkezi hükümette, yüzde 15’i yerel idarelerde çalışmaktadır. Halbuki Belçika’da merkezi hükümette çalışanların toplam kamu çalışanları içindeki payı yüzde 15’tir. Ama orası federal devlet demeyin, üniter bir devlet olan İsveç’te de durum böyledir. Türkiye kocaman bir köy gibidir, herkes muhtara bakar. Buralarda merkezi hükümet karar almadan iş yapılmaz. Belçika’da yapılır. Dolayısıyla Belçika’da merkezde hükümet olmayınca pek çok iş kesintiye uğramadan devam edebilir. Bizde merkezi hükümet konuşmadan hiçbir konuda perde kapanmaz. Merkezde hükümet yoksa, Türkiye durur. Nitekim şimdi de öyle olmuştur.
İkincisi, Türkiye, Amerika’da başlayan iktisadi normalleşme sürecinden en kötü biçimde etkilenmesi beklenen ülkelerden biridir. Belçika öyle değildir. Türkiye, geçen yıl önce Brezilya, Endonezya, Hindistan, Güney Afrika ile birlikte “kırılgan beşli” içinde değerlendiriliyordu. Sonra Endonezya, Hindistan ve Brezilya’da seçimler oldu. Bir tek Brezilya’da iktidar değişmedi. İktidarın değiştiği ülkelerde yatırımcılara anlatılacak bir yeni hikaye ortaya çıktı. Endonezya’da Jowido, Hindistan’da Modi bir fark getirdi. Bu iki ülke kırılgan beşli listesinden çıktı. Biz şimdilik çıkamadık. Seçim sonuçları ile birlikte hızlı davranabilirsek, bizim de bir fark yaratabilmemiz aslında mümkün olacak ama siyasetçilerimiz her nedense konuya bir türlü gelemiyorlar. Koalisyon bir türlü çıkmayınca iki mesele üst üste biniyor. Merkeziyetçi Türkiye, hükümeti olmadığı için çalışmıyor. Bir de, “biz artık farklıyız ve daha az kırılganız” diyemiyoruz. Önümüze kadar gelmiş bir fırsatı tepiyoruz. Malum, fırsatların kazası olmaz. Ama ne oluyor? Bizim siyasetçilerimiz sanki Türkiye Belçika’ymış gibi davranmaya devam ediyorlar. Türkiye duruyor. Vakit geçiyor.
Üçüncüsü, Türkiye’nin coğrafyadaki yeri Belçika’nınkine hiç benzemiyor. Belçika’nın komşuları, Fransa, Lüksemburg, Hollanda ve Almanya. Bizim komşularımız ise önce Suriye, Irak ve İran’dı. Şimdilerde komşularımız sürekli değişiyor. Bir bakıyorsunuz IŞİD oluyor, ertesi gün ÖSO oluyor. Yetmiyor sonra bir de PYD oluyor. Her gün değişiyor. Bu arada ülke içine gelen 2,5 milyon Suriyeli mülteciden, çözüm sürecinin içerdiği tehlikelerden bahsetmiyorum bile. Ortada derin bir ulusal güvenlik meselesi olduğuna da hiç değinmeyeyim. Ama ne oluyor? Bizim siyasetçilerimiz Türkiye sanki Belçika’ymış gibi aheste beste koalisyon kursak mı ile kurmasak mı arasında dolanıyorlar. Ben tabii anlamıyorum.
Geçenlerde ben böyle anlatırken biri bana, “Öyle diyorsun ama piyasalar pek sakin duruyor. Bak Türk lirası Amerikan dolarına karşı güçlendi bile.” dedi. Sonra da ekledi: “Yoksa piyasalar da Türkiye sanki Belçika’ymış gibi mi davranıyorlar?” Doğru, dışarıdan bakınca, ayrıntıları gözden kaçırınca öyle gibi duruyor. Ama ben piyasaların durumunun aynı o Nasreddin Hoca fıkrasındaki gibi olduğunu düşünüyorum.
Hani Hoca bir gün eşeğini kaybetmiş. Bıraktığı bahçede, çevredeki ovada aramış aramış bulamamış. Sonunda bir türkü tutturmuş, dağa tırmanmaya başlamış. Yolda hayrola diye bakanlara “eşeğimi arıyorum” demiş. “Hocam, eşek böyle güle oynaya mı aranır?” diye soranlara, “Bütün ovaya baktım bulamadım, umudum şu dağın ardında” demiş. “Hele bir orada da olmasın, görün siz bendeki feryadı.”
Vaziyet işte böyle bana sorarsanız. Piyasalar, Türkiye’yi normalleştirecek, artık yıkımdan yapıma geçmemize imkan sağlayacak bir hükümet bekliyor. Türkiye’nin yabancı fon yöneticileri gözünde anlatılabilir, pozitif ve inandırıcı bir hikayesi olmasını sağlayacak hükümeti bekliyor piyasalar, bana sorarsanız. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın manasız baskılar altında olmadan teknik kararlar alabileceği bir hükümetin oluşmasını bekliyor. Bu geçiş döneminde bankanın artan göreli özerkliğinden de herkes memnun bana sorarsanız. Bakın, Miki Maus iktisatçıları da epeydir faiz konusu ile yakından ilgilenemiyorlar. Bu iyi.
Peki, bu işten bir koalisyon çıkmazsa ne olur? Elbette seçim olur ama arada bir yerlerde önce bir “seyreyleyin siz gümbürtüyü” döneminden geçeriz. Benden söylemesi.
Bu köşe yazısı 16.07.2015 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.
Fatih Özatay, Dr.
27/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
26/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024