TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Dün Yunanistan’da referandum vardı. Siz bu satırları okurken sonucunu biliyorsunuz, ben yazarken bilmiyordum. Evvelki gün neredeyse bütün İngiliz gazetelerinde, genellikle iktisatçıların yazdığı, “Yunanistan’da olsaydım, nasıl oy kullanırdım” yazıları vardı. Ben de bugün bir tane yazayım, eksik kalmayayım dedim. Yunan referandumu sonuçları üzerine sıcağı sıcağına düşünmek ve yorumlamak için ortada bir çerçeve olsun. Gelin birlikte bakalım.
Ben eskiden beri Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyeliği üzerine bir büyük referandumun Avrupa’nın siyasi geleceği üzerine yaşamsal bir tartışmaya neden olacağını düşünürdüm. Aklımda hep “Türkiye Avrupa projesini tamamlar” fikri vardı. Komşu meseleyi öne aldı. Yunanistan bugün bir büyük laboratuvar gibi hem Avrupa kurumlarının gücünü hem de Avrupa vizyonunun sağlamlığını test ediyor.
İsterseniz iki örnek vereyim: Birincisi, geçenlerde Alman Maliye Bakanı Wolfgang Schauble, Avrupa Komisyonu’nu Yunanistan’ın yanında yer almakla suçluyordu. Avrupa’nın Cumhurbaşkanı seçilen Juncker’e bir nevi “Ya Yunanistan’ın yanında olursun ya da bizim” diye hitap ediyordu. Bu ne kibir birader? Garip ama bakın oluyor. Ne oluyor? Taşlar yerine oturuyor.
İkinci örneği ise Avrupa Merkez Bankası’ndan (ECB) vereyim isterseniz. ECB başkanı Mario Draghi’nin durumu Wall Street Journal’a göre, aynı Baba III filmindeki Michael Corleone gibiydi bir süredir: “Ne zaman bu işlerden sıyrılıp çıktığımı düşünsem, beni yeniden işin içine çekiyorlar.” Draghi Yunan krizinde, Yunan devletinin iflası ile bankacılık sektörünün istikrarı arasında ayrım yapmaya çalışıyordu. Aslında Yunan hükümetinin borçlarını ödememesi, herhangi bir belediyenin borçlarını zamanında ödememesi gibi bir durumdu ve ECB’yi zinhar ilgilendirmezdi. Ama Yunan bankalarına olan güvenin ortadan kalkması, milletin mevduatını çekmek için bankalara hücumu, engellenmesi gereken bir hadiseydi. Avrupa finansal sistemi için tehdit olurdu. İşte bu ECB’yi ilgilendirirdi. Nitekim ECB tam da bu nedenle hükümetler arası görüşmeler sürerken, Acil Likidite Desteği (ELA) programını açıkladı. Yunan bankalarına, Yunan milli gelirinin üçte ikisi kadar bir likidite desteği sağlayan programı ortaya koydu. İşler buraya kadar iyiydi. Ancak Yunan hükümeti referandum kararını açıkladığında, ECB de ELA programının Yunanistan için genişletilmeyeceğini açıkladı. Siyasi bir mücadele yürüten Yunan hükümetine şantaj yapılmasına alan açtı. Yanlış yaptı.
Süleyman Bey olsaydı, “Kurumlar çalışıyor, kurallar işliyor” derdi. Avrupa’nın kurumları zor da olsa çalışıyor işte. Şimdi Yunanistan hadisesi kurumların neresinin yetersiz olduğunu, hangi kuralların nerede işlemediğini herkese gösteriyor. Ben bunun kötü değil, iyi olduğu kanaatindeyim. Yunanistan referandumunda eğer Yunanlar kendilerine dayatılan programa “evet” de dese “hayır” da dese bu tartışma bu dönemde devam edecek. Yunanistan yüzünden olacak.
Yunanlar “evet” derlerse, ne olacağını zaten biliyorlar. Yıllardır çektiklerini çekmeye devam edecekler. Hiçbir şey daha iyiye gitmeyecek. Yine işler kötüleşecek. Yine gösteriler olacak. Yine referandumlar gelecek. Yok eğer “hayır” derlerse, ne olacağını hiçbirimiz bilmiyoruz. O vakit, aynı Robert Frost şiirindeki gibi olacak:
“Ormanda giderken yol ikiye ayrıldı birden / Daha az gidilmiş olanını tercih ettim ben / Ve bütün farka bu oldu neden.”
Ben Yunanistan’da olsam dün “hayır” oyu verirdim. Yunanistan’ın Avrupa’yı birleştirmesi için doğru olanın bu olduğunu düşünüyorum. Gerçekçi olup, imkansızı istemenin tam zamanı bana kalırsa.
Evet ya da hayır demenin farkı nedir? Piyasalar için “evet” cevabı daha iyidir. Ama siyasi birlik tartışmasını derinleştirmek için “hayır” daha iyidir. Her iki durumda da euro dolar karşısında değer kaybeder ama “hayır” halinde volatilitesi yüksek olur. Euro dolar karşısında değer kaybettikçe, Türkiye’nin kırılganlığı her durumda artar.
Bu köşe yazısı 06.07.2015 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.
Fatih Özatay, Dr.
27/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
26/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024