TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Türkiye’ye 2-3 günlüğüne gelip de Türkiye hakkında fikir edinmek isteyenler, hemen “Türkiye’nin acilen ele alınması gereken ilk üç meselesi nedir?” diye sorarlar. Ben de her seferinde “Acaba nereden başlasam?” diye düşünürüm. Şimdi 18’inci çok partili genel seçimimizin sonucunu beklerken isterseniz size bu soruyu bu hafta nasıl cevapladığımı anlatayım.
Bence Türkiye’nin hemen ele alınması gereken üç temel meselesi, adalet sistemi ve yargı bağımsızlığı, eğitim sistemi ve beceri eksikliği ile vergi sistemi ve vergi idaresinin eşit muamele ilkesine uymamasıdır. Türkiye’nin kalan bütün meseleleri bu meseleler ile kıyaslandığında ikincildir. Bu konular ise son 20 yılda hiç ama hiç ele alınmamış meselelerdir.
Şimdi aklınıza hemen şu gelebilir: “Türkiye daha yakınlarda yargı sistemini yeniden yapılandırmak için referandum yapmış, yargı sistemi ile ilgili düzenlemelerini gözden geçirmemiş midir?” Hayır. Türkiye’de son 10 küsur yıldır yargı alanında demokratikleşme adına yapılan bütün işlerin kocaman bir şakadan ibaret olduğunu yaşayarak öğrendik. Şimdi artık doğru olanı yapmak durumundayız.
Nedeni gayet basit bana sorarsanız. Türkiye, Dünya Adalet Projesi (World Justice Project)’nin 2015 yılı raporunda 102 ülke arasında 59’unculuktan 80’inciliğe geriledi. Şeffaf hükümet konusunda ise daha da aşağıya inerek 82’nci oldu. Dünya Adalet Projesi’nin onursal başkanının şimdilerde Afganistan Cumhurbaşkanı olan Prof. Dr. Ashraf Ghani olduğunu da ekleyeyim bu arada. Türkiye’nin adalet konusunda Dünya Ezikler Listesi’nin ön sıralarında yer almasının, ben son derece ayıp olduğunu düşünüyorum doğrusu. Türkiye, gelir düzeyi ile karşılaştırıldığında, 31 ülke arasında 29’uncu sırada yer alıyor. 30’uncu sırada İran ve 31’incilikte Venezuela var yüksek orta gelir grubunda. Kosta Rika ise açık ara birinci bizim gelir düzeyimizde. Ayıp değil mi? Rezalet.
Peki, ne yaptık adalet bahsinde şu son 10 yılda? Aslında kadim sistemimizde pek bir değişiklik olmadı bana sorarsanız. Dün bağımsız olan yargı, şu son 10 yılda bağımsızlığını filan kaybetmedi. Türkiye’de dün de yargı bağımsızlığı yoktu, bugün de yok. Dünya Adalet Projesi rakamlarının gösterdiği gibi Türkiye, hükümetin yargının işleyişine doğrudan müdahale edebildiği ezik ülkeler arasında görünüyor. Peki, madem dün de böyleydi, neden şimdi endekslerde hızla geriliyoruz?
Dün adalet sisteminin üzerinde ağır bir “yargı bağımsızlığı” makyajı vardı. Biz, reform adı altında yalnızca o makyajı sildik son 10 yılda, yapısal hiçbir değişiklik yapmadık. Makyaj silinince, adalet sistemimizin işleyişi bütün çirkinliğiyle görünür hale geldi. Herkes dün ağır makyaj altında göremediği ayrıntıları görür oldu. Türkiye endekslerde gerilemeye başladı. Dünya Ezikler Listesi’ne girdik. Şimdi bir an önce bu kötü listeden çıkmamız lazım. Bu ilk nokta.
İkinci temel meselemiz milli eğitim sistemimiz elbette. Son derece hızlı bir teknolojik değişim çağında yaşıyoruz. Değişim sürecinde gençlerin başarılı olmak için sahip olması gereken beceriler sürekli değişiyor. Bizim milli eğitim sistemimiz ise bu değişime ayak uydurabilecek esnekliğe sahip değil. Bir nevi, Sedd-ül Bahir bataryası gibi yeri hiç değişmeden yalnızca tek bir noktaya atış yapmayı biliyor. İşte tam da o nedenle değişeni sürekli ıskalıyor. Türkiye bu dönemde müfredat değişikliği filan yapmaya çalıştı ama çocuklarımızın performansında milim ilerleme olmadı. Ama haksızlık etmeyeyim, Bakanlık 8 yıllık kesintisiz eğitimin başarılı olması için gereken yatırımları yaptı. Sınıf sayılarını artırdı. Kızlar okullu oldu. “Nicelik konusunda artık yeterince çalıştık, şimdi niteliğe önem vereceğiz” demeye başladılar ki sürpriz bir biçimde 4+4+4 ucubesi yasalaşıverdi. Eğitim politikasında nitelik arayışı değil, her zamanki gibi siyaset kazandı. Bakanlığın kalite ile ilgili projeleri rafa kalktı, eğitim sistemimiz bir keşmekeşe döndü. Bakanlık yapabildiği işleri bile yapamaz hale geldi. Şimdi çağın gerektirdiği esnek becerilerle donatılmış gençler değil, Dünya Ezikler Listesi’ne yeni elemanlar yetiştiriyor. Teknik olan değil, siyaset galebe çaldığı için elbette.
Ben vergi sistemi ve vergi idaresinin eşit muamele ilkesinden uzaklaşmasının üçüncü temel meselemiz olduğu kanaatindeyim. Hala doğrudan vergi toplayamayan bir idaremiz var. Gelir vergisi alamadığı için, katma değer ve tüketim vergisi ile açıklarını kapamaya çalışıyor. Neden Türkiye’de herkes arsa rantı peşinde koşuyor? Vergi İdaremiz rantı nasıl vergileyeceğini bilmiyor. Rant geliri elde edenleri vergilemeyi akıl edemiyor. O vakit ne oluyor? Yüksek teknolojili ihracat yapayım diye yatırım yaptığınızda daha fazla vergi ödemeyi göze almış oluyorsunuz. Arsa rantından gelen kazanç esas itibarıyla vergilendirilmiyor. Ne demek? İnşaat ve sanayi yatırımından aynı geliri elde etseniz bile bir tanesi vergisiz kalıyor. İşte öncelikle bu hatanın düzeltilmesi gerekiyor. Siyasetin vergi sisteminin tasarımına doğrudan müdahale etmesi, arsa rantını ülke geleceği için vergilendirmesi, vergi idaresinin günlük işleyişine ise asla karışmaması gerekiyor. Türkiye’de tam tersi oluyor.
Ben yargıda, eğitimde ve vergide siyasetin müdahale alanının açıklıkla belirlenmesini ve günlük işleyişe müdahale imkanlarının kısıtlanması gerektiğini düşünüyorum. Yargı, eğitim ve vergi, siyasetin doğrudan vesayetine girince neler olduğunu yaşayarak öğrendik. Yargıda, eğitimde ve vergide siyasetin alanı genişledikçe Türkiye, Dünya Ezikler Listesi’nde öne çıktı.
Bu köşe yazısı 08.06.2015 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.
Fatih Özatay, Dr.
27/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
26/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024