TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Geçen gün Anadolu’nun yeni sanayileşen illerinden birinden tecrübeli bir sanayici ile sohbet ediyordum. “Tecrübeli sanayici” burada eski krizlerimizi hatırlayacak kadar uzun yıllar sanayicilik yapmış kimse anlamına geliyor. Onu en başından ifade edeyim. “İşler nasıl?” diye sordum. Vaziyeti aynen başlıktaki gibi tarif etti.
“Bankalar bu zor günlerimizi kolaylaştırıyor. Aslına bakarsan, vaziyet aynen 1998 krizindeki gibi” dedi ve devam etti, “Talep yok, mal satmakta zorlanıyoruz. Lira dolar karşısında değer kaybettikçe, bizim borçlar da artıyor, karlar uçuyor. İşi olduğu yerde döndürmeye çalışıyoruz. Hareket var ama bereket yok.” Sonra “Ama 1998 yılıyla kıyaslandığında, 2015 yılının önemli bir farkı var” diye ekledi ve şöyle dedi: “Bu kez Türkiye’nin çok daha sağlam bir bankacılık sistemi var. Bankalarımız işletmelerimizin üzerine olur olmaz nedenlerle gelmiyorlar. Kendi bilançoları sağlam olduğu için, zorlanan reel sektör kuruluşlarını bilançolarında taşıyabiliyorlar. Bankalarımız bilançolarında riskini taşıdıkları şirketler zora düştüğünde kendi bilançolarının da zarar göreceğini biliyorlar.”
Doğrusu ya, basit bir sorudan bir kocaman durum analizi yapacak kadar malzeme çıktı. Ben önemli olduğu kanaatindeyim. Dün ile bugün arasında ne fark var diye sorarsanız, fark işte tam da burada. Önce onu bir not edeyim.
Geçenlerde size bir istatistik vermiştim. 2002-2007 arasında Türkiye ekonomisi yıllık ortalama yüzde 7 civarında bir hızla büyüyordu. Yıllar itibariyle büyümenin bu ortalama etrafındaki dalgalanması ise yaklaşık 1,8’di. Nedir? 2002-2007 arasında büyümenin volatilitesi düşüktü, büyüme istikrarlıydı. 2008-2014 döneminde ortalama büyüme yarı yarıya azalırken, büyümenin ortalama etrafındaki dalgalanması ise yaklaşık 3 katına çıkıyordu. Neydi? 2008-2014 döneminde büyüme oranı azalırken, büyümenin istikrarı bozuluyordu. Türkiye’nin 1990’lı yıllar tecrübesi tam da böyleydi. Büyüme oranı düşük, büyümenin istikrarsızlığı yüksekti. Tıpkı şimdiki gibi. Buradan çıkıp, “son yıllarda 1990’lara geri döndük” demiştim. Bugün o söylediğimi yukarıdaki anekdot çerçevesinde biraz daha berraklaştırayım. Seçim öncesi içinde bulunduğumuz vaziyet daha iyi anlaşılsın, risklerin farkına daha iyi varılsın.
İsterseniz soruyu şöyle sorarak başlayayım: 2008-2014 döneminde, 1990’lı yıllara benzemeyen iktisadi parametre hangisidir? El Cevap: Banka sermayelerinin ve rezervlerinin daha güçlü olmasıdır. İşte temel farklılık da buradadır. Bu dönemde bankalarımız zor duruma düşen şirketlerimizi yüzdürmek için ellerinden gelen çabayı harcamaktadırlar. Aynı performansı 2008 yılından itibaren de göstermek için ellerinden geleni yapmışlardı. Bugüne kadar kur intibakının getirdiği hasar neden sınırlı oldu? Neden kalıcılaşmadı? Bankalarımızın şirketlerimize özellikle iyi davranması burada etkili oldu. Not edeyim. Aklınızda kalsın.
Peki, banka bilançolarında yabancı para cinsinden pozisyon açığı yoksa bankalar neden şirketleri kollarlar? Gayet basit bir nedenle. Banka bilançolarında pozisyon açığı olmamasının nedeni, pozisyon açıklarının şirket bilançolarına taşınmış olmasındandır. Kredi borcu olan, ihracat yapmakta zorlanan, pozisyon açığı olan bir şirket, nihayetinde bankaya kredi geri ödemelerini yapamayabilir. Banka bilançolarında yabancı para cinsinden açık pozisyon riski olmayabilir ama ne vardır? Kur intibakı böyle devam ederse, banka bilançoları için yönetilmesi gereken bir kredi riski artışı söz konusudur. Ne olur? Banka şirketi kollamazsa, hadise eninde sonunda bankanın kendi bilançosunu vurur.
Böyle bir ortamda banka ne yapar? Mevcudu kollar ama yeni kredi vermekte de az istekli olur. Peki, bu durum sürdürülebilir mi? Kur intibakı devam ederse, bankanın hareket kabiliyeti çok doğal olarak azalır. Nedir? Reel sektörde kalıcı hasarı önlemenin yolu, şirketler kesimindeki sıkıntının, banka bilançolarına sirayetini engellemektir. Kur intibakı bunu zorlaştırır.
Siz bankaları kollayın, onlar şirketler kesimi için gerekeni yaparlar. Siz bankalarla dalga geçmeyin, sistemi bozmayın, gerisini merak etmeyin. Hep böyle olmuştur. Bir daha söylemiş olayım.
Tablo 1. Türkiye’nin büyüme ortalamaları ve volatilitesi
*Standart sapma ile hesaplanmıştır.
Kaynak: IMF, TEPAV Hesaplamaları
Bu köşe yazısı 04.06.2015 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.
Fatih Özatay, Dr.
27/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
26/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024