TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
İBB’nin açıklamasına göre İstanbul ulaşımına 10 yılda 32 milyar TL harcama yapılmış (İBB Basın Bülteni, 9.11.2014*). Yapılan harcama az buz değil! Dolayısıyla, bu kamu harcamalarının ne kadarının makul ve mantıklı olduğu soruluyor, sorgulanıyor. Bu çok normal! Ancak çoğu zaman, gündeme gelen sorulara ve eleştirilere tatmin edici cevaplar verilmiyor. Örneğin, bazen “açıklama yapılırsa Türkiye’nin zarar göreceği” söyleniyor (CNNTürk, 7.12.2014*), bazen de soru soranlar hainlikle falan itham ediliyor, geometrik argümanlar öne sürülüyor. Sonra da yoğun gündem, bu eleştirileri ve soruları tarihin tozlu yaprakları arasına gömüyor.
Ulaşım harcamalarıyla ilgili son iddia “Marmaray için alınan ve her biri tahmini 12 milyon euroya mal olan 38 trenin çürümeye terk edildiği” şeklinde (Radikal, 26.12.2014*). Ulaştırma Bakanlığı bu iddiaların gerçek dışı olduğunu, bu araçların üretim sürecini tamamlamadığını, test edildikten sonra kullanılacağını söylüyor (CNNTürk, 26.12.2014*). 2012 yılında alındığı söylenen bu araçların 2014 yılında hala neyinin test edildiğini bilemiyoruz ama konuyla ilgili tartışma sürüyor. Umarım yakın zamanda ne olup bittiğini daha iyi anlarız. Ancak, daha önceki deneyimlerimiz tatmin edici bir cevap almamızın uzun sürebileceğini gösteriyor. Neden mi? Anlatayım.
Metro trenleri ile ilgili tartışma bana İstanbul Metrobüs hattı için satın alınan Hollanda menşeili Phileas marka otobüslerle ilgili tartışmayı hatırlattı. “Otobüsler kullanılmıyor, garajda bekliyor” haberleri çıkmış, sonra da yetkiler, “onlar beklemiyor test ediliyor, testler bitince kullanılacak” türünde açıklamalar yapmıştı.
Hatırlamayanlar için özetleyeyim. Yıl 2008. İETT, Hollanda’dan 50 adet Phileas marka otobüs sipariş etmişti. Önce bu otobüslerin teslimi gecikmiş, sonra da gelen otobüsler yaşanan aksaklıklardan sonra seferden çekilmişti. Haberlere göre bu otobüsler yolda kalıyor, arıza yapıyor, İstanbul’un yolcu yükünü kaldıramıyordu. Hatta bazıları Hollanda’nın düz yolları için üretilen bu araçların İstanbul’daki yokuşları çıkamadığını bile söylüyordu. İETT ve İBB, İstanbul için uygun olmayan Phileas marka otobüsleri satın alarak kamu kaynaklarını israf etmekle itham ediliyordu.
Gelen eleştirilere cevap olarak açıklama yapan yetkililer ise araçların test işlemleri nedeniyle seferden çekildiğini söylüyordu (Milliyet, 20.4.2009*). Açıklamaya göre, araçları İstanbul koşullarına uygun hale getirebilmek için testler yapılıyordu ve bu testler uzun sürüyordu. Ne var ki, İstanbul koşullarına uygun hale getirilmesi için teste tabi tutulan bu araçların, İstanbul’a en uygun araçlar olduğunu da yine aynı yetkililer söylüyordu. Hatta, bu araçlar İstanbul için o kadar uygundu ki, dünya üzerinde bir tek bu araçların ihtiyacı karşılayacağı sonucuna varılarak satın alma işlemi ihalesiz bir şekilde yapılmıştı (İBB Basın Bülteni, 20.4.2008*). Bu Phileas marka otobüsler o kadar harika ve iyiydi ki, İBB Basın Bülteni “İstanbul için en doğru ve en ekonomik tercih yapılmıştır” diyordu (İBB Basın Bülteni, 20.4.2008*).
Gazeteler Phileas marka otobüslerin seferlerinde yaşanan sorunları sıralarken, yetkililerden gelen tüm açıklamalar, otobüslerde hiçbir sorunun olmadığını, her şeyin güllük gülistanlık olduğunu söylüyordu. Yaşanan tüm sorunların kaynağı şoförlerin panik yapınca yanlış bir butona basması falan gibi otobüsle ilgili olmayan şeylerdi. En azından İETT Genel Müdürü öyle diyordu (İBB Basın Bülteni, 23.5.2009*).
İETT Genel Müdürü gazetecileri ikna etmek için, onları Phileas marka bir otobüse bindirip sefer bile düzenlemişti. Ancak bu sefer sırasında, hain Phileas araçlardan biri yolda arızalanmış ve metrobüs yolunda trafiği birbirine katmıştı (Milliyet, 25.5.2009*). Konu ile ilgili İBB Basın Bülteninde yer almayan bu olay basına “Phileas fıkra gibi!” gibi başlıklarla yansımıştı!
Hiçbir yetkili, her biri için yaklaşık 2,4 milyon TL* (toplam 120 milyon TL) ödendiği söylenen bu Philaes marka araçların alınmasının hatalı olduğunu söylememişti. Tüm açıklamalarda özet olarak “en doğru kararı verdik” deniyordu. Ama ilginç bir şekilde yine aynı yetkililer, İstanbul metrobüs hatları için “aşırı uygun” bu otobüsten bir daha satın almadılar. Bunun yerine, başka otobüsler alındı.
İETT web sitesine göre, şu anda metrobüs hatlarında 460 otobüs var. Bunların sadece 50 tanesi Phileas marka. Peki, neden bu harika araçlardan daha fazla almamıştık? Neden? Bulabildiğim tek açıklama şu: Bu araçlar, üretim süreleri uzun olduğu için alınmamış (İBB Basın Bülteni, 23.5.2009*). Tabii, kabul edersiniz ki, bunca övgüden sonra “üretim süresinin uzunluğu” pek ikna edici bir açıklama değil. Yani, bu araçlar o kadar uygun ve harikaysa biraz beklerdik canım, ne olacak! Değil mi?
Dahası da var. Phileas marka otobüslerin pahalı olmasının nedenlerinden biri, bu araçların, yola yerleştirilen manyetik kılavuzlama sistemini kullanarak kendi kendine yolu takip edebilmesi.* İETT Genel Müdürü, o dönemde, bu araçlar için satın alınan “manyetik kılavuzlama sistemi”nin de daha sonra devreye gireceğini açıklamıştı. Müdür, “manyetik kılavuzlama takozlarının İkitelli garajında konteynır içinde hazır olarak beklediğini” söylüyordu (İBB Basın Bülteni, 23.5.2009*). Peki, İkitelli garajında hazır olarak bekletilen bu manyetik kılavuzlama sistemine ne oldu? Kullanılıyor mu? Ben bir şey bulamadım. Gören, bilen varsa haber versin.
Phileas tartışmaları üzerinden yıllar geçti. Cevaplar hala net değil. Bu sebeple, Marmaray için alınan trenlerin çürümeye terk edilip edilmediğini uzun süre öğrenemezsek hiç şaşırmayın. Kamu harcamaları konusundaki eleştirilere nadiren ciddi ve tatmin edici yanıtlar veriliyor.
Kamu İhale Kanunu, 2003’ten beri en az 30 kez değiştirilmiş, bu değişiklerden (en az) 113 madde etkilenmiş!* Yani 11 yılda, şu akçeli işleri nasıl yapacağımıza bir türlü karar verememişiz, kuralları değiştirip durmuşuz. Bu “her kamu harcamasına ve ihalesine istisna gözüyle bakma” alışkanlığından kurtulmazsak, biz daha çok “test ediyoruz, test edince şey olacak” açıklaması okuruz.
N. Emrah Aydınonat