TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Geçen hafta yayınlanan “10 Soruda GSYH ile ilgili bilmek istedikleriniz!” başlıklı yazı, Gayrı Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) ile ilgili bazı temel soruları cevaplamaya çalışıyordu. Ne var ki, o yazıda cevaplanmayan önemli bir soru vardı: GSYH kavramı nasıl ortaya çıktı, nasıl uyduruldu ve bunun bizim için önemi ne?
1. GSYH’nın “uydurulmuş” bir kavram olması ne demek?
Diane Coyle, GDP (GSYH) başlıklı kitabında,* GSYH’nın “uydurulmuş” bir kavram olduğunu söylüyor. Ama bunu söylerken kötü bir şey ima etmiyor. Söylediği şu: Her iktisadi kavram gibi GSYH da iktisatçıların tanım ve varsayımları ile şekilleniyor. Bu önemli, çünkü GSYH’yı nasıl tanımladığımız, GSYH’nın ne kadar büyük olacağını, dolayısıyla bir ülkenin ne kadar zengin ve gelişmiş görüneceğini de belirliyor.* Tahmin edebileceğiniz gibi, bu sebeple, GSYH’nın tanımı siyasetten de bağımsız değil. Siyasetçilerin amaçları, GSYH’nın şekillenmesinde (uydurulmasında) önemli bir rol oynamış.
2. GSYH ne zaman uydurulmuş?
GSYH, pek çoğumuzun sandığından daha yeni bir kavram. Daha önce milli gelir hesaplama girişimleri olduysa da bildiğimiz anlamıyla GSYH, 1930’larda ortaya çıkmaya başlamış. Bugün kullandığımız GSYH tanımı, tarihteki iki önemli olayın etkisinde ortaya çıkmış: 1930’lardaki Büyük Ekonomik Bunalım ve 2. Dünya Savaşı. GSYH’nın neden bugün kullandığımız şekilde tanımlandığını (uydurulduğunu) anlayabilmek için GSYH’nın tarihine bakmak gerekiyor.
3. Peki öyleyse, GSYH hesaplama ihtiyacı nasıl doğmuş?
Dediğim gibi, milli gelir hesaplama çalışmaları daha önce de yapılmış ama Büyük Bunalım’la birlikte milli geliri tutarlı bir biçimde ölçme ihtiyacı artmış. Ekonomik bunalımın etkisiyle, “Ekonomik çöküşün boyutu nedir?”, “Bunalımdan çıkmak için neler yapmak lazım?” gibi soruları cevaplamak önem kazanmış. Ekonominin toplam büyüklüğünü ve yapısını gösteren istatistiklere talep artmış.
4. Bugün tanımladığımız haliyle GSYH’yı kim bulmuş?
Tek bir isim vermek zor, çünkü GSYH kavramının gelişmesinde pek çok iktisatçının payı var. Kuramsal olarak ekonominin dengesini ölçme fikri, François Quesnay’ın Tableau Economique (Ekonomi Tablosu) adlı eserine (1758’e) kadar geri götürülebilir.* Bu fikrin uygulamaya konması ve üretimin planlanması için bir girdi-çıktı tablosu oluşturulması ise 1920’lerde Sovyetler Birliği’nde V. G. Groman ve P. I. Popov’un katkılarıyla gerçekleştiriliyor.* Daha sonra 1930’larda İngiltere’de Colin Clark ve ABD’de de Simon Kuznets milli gelir muhasebesine ve GSYH hesaplamasına önemli katkılar yapmışlar. Bu iki isim arasında, Kuznets biraz daha öne çıkıyor. Kuznets, 1934’de Kongre’ye sunduğu raporda ABD’nin milli gelirini hesaplamış ve milli gelirin 1929 ile 1932 arasında neredeyse yarı yarıya azaldığını göstermiş.* Colin Clark’ın öğrencisi olan Richard Stone ise çift kayıtlı muhasebe sistemini milli gelir hesaplarıyla buluşturmasıyla ve milli gelir hesaplamasındaki uluslararası standartların hazırlanmasına yaptığı katkılar ile tanınıyor. Her ne kadar, GSYH’yı şu kişi bulmuştur diyemesek de Simon Kuznets ve Richard Stone’un isimlerini hatırlamakta fayda var. Çünkü bu isimler GSYH’nın bugünkü şekliyle hesaplanmasına önemli katkılar yapmışlar. Kuznets’in milli gelirin hesaplanmasına yaptığı katkılar için 1971’de,* Stone’nun ise milli hesaplar sistemine yaptığı katkılar için 1984’de* Nobel Ödülü aldığını da hatırlatayım.
Simon Kuznets’in GSYH’nın tarihi açısından ayrı bir önemi var. Çünkü Kuznets, milli gelirin ve GSYH’nın, refahı ölçmesi gerektiğini savunmuş. Ne var ki, 2. Dünya Savaşı sırasında iktisatçılar ve politikacılar, refahın değil, her türlü üretimin değerinin ölçülmesinin daha uygun olduğuna karar vermişler.
5. GSYH’nın neyi ölçmesi gerektiğine nasıl karar verilmiş?
2. Dünya Savaşı’ndan önce tanımlandığı şekliyle milli gelir veya GSYH, savaş harcamalarının, özel tüketimi azalttığını dolayısıyla da ekonomiyi küçülten bir etkiye sahip olduğunu varsayıyormuş. ABD’nin Avrupa’da savaşa dâhil olmasıyla birlikte, ülkenin kıt kaynakları savaş ihtiyaçlarının üretilmesi için kullanılmaya başlanmış. Yani sivillerin refahını arttırmak için kullanılabilecek kıt kaynaklar, askeri üretim için tahsis edilmiş. Bu gelişmelerle birlikte iki soru da önem kazanmış: (a) Savaş harcamaları nasıl karşılanacak? (b) Savaş harcamaları ekonomiye nasıl etki ediyor? Bu sorulara cevap verebilmek için savaş için yapılan üretimin ve savaş harcamalarının ölçülmesi gereği doğmuş. Tabii, milli gelirin veya GSYH’nın neyi ölçmesi gerektiği tartışmaları da hararetlenmiş.
Bu tartışmaların boyutu ve önemi, dönemin ABD Ticaret Bakanlığı Milli Gelir Bölümü Şefi Milton Gilbert’in 1942’de yayınladığı “Savaş Harcamaları ve Milli Üretim” başlıklı makalede kolaylıkla görülebilir. Gilbert, Pearl Harbor sonrası artan savaş harcamalarının, iktisadi faaliyetleri büyük bir ölçüde arttırdığını düşünüyormuş. Bu sebeple, bu harcamaların milli gelir hesabında dikkate alınmamasını eleştirmiş. Mealen demiş ki, “milli gelirin bu şekilde hesaplanması, iktisadi faaliyetlerin gerçek karakterini göstermez ve ekonomi politikasını uygun bir şekilde yönlendiremez.”* Bu katkısı nedeniyle, Milton Gilbert’i de GSYH’ya yön veren iktisatçılar listesine ekleyebiliriz.
6. Yani, savaş ekonomisi GSYH’ya son halini vermiş, öyle mi?
Öyle. 1942’de yayınlanan ABD Gayrı Safi Milli Hasıla (GSMH) istatistikleri savunma ve savaş harcamalarını içerecek şekilde hazırlanmış. Simon Kuznets milli gelirin bu şekilde hesaplanmasına itiraz etmiş ve bu yaklaşımı eleştirmiş. Ne var ki, tartışmada kaybeden taraf Kuznets olmuş. Özetle GSYH, refahı arttırıp arttırmadığına bakılmadan, tüm üretim faaliyetlerini ölçen bir kavram olarak yerleşmiş.*
7. Peki ya Kuznets kazansaydı?
Eğer tartışmayı Kuznets kazansaydı, belki de bugün siyasetçiler miting konuşmalarında, TOKİ konutlarını, duble yolları veya kamunun harcadığı “katrilyonları” falan değil, insanların refahını, mutluluğunu ve özgürlüğünü konuşuyor olacaktı! 2023’te en büyük ilk on ekonomiden biri olmak, savaş gemisi yapmak, milli tank üretmek, savunma sanayini geliştirmek ve çılgınca projeleri hayata geçirmek gibi hedeflerimizi bir de bu bağlamda değerlendirmekte fayda var.
8. Siyaset ve savaş GSYH tanımını, GSYH tanımı da ekonomi politikalarını şekillendirmiş, öyle mi?
Biraz öyle. Diane Coyle’ya göre, Kuznets’in bu tartışmayı kaybetmesi, GSYH hesaplamaları için bir dönüm noktası olduğu kadar, ekonomi politikaları açısından da bir dönüm noktası olarak kabul edilmeli.* Eğer kamu harcamaları GSMH ve GSYH hesaplamalarına bu şekilde girmeseymiş, kamu harcamalarıyla iktisadi büyüme sağlanabileceği fikri de hızlı bir şekilde gelişmeyebilirdi. GSYH’nın tanımı, kamunun ekonomide oynayacağı rolün büyük ölçüde belirlenmesine sebep olmuş. Bugün ekonomiyle ilgili raporlarda “büyümenin ana kaynağı kamu harcamaları oldu” diye bir şey okuduğumuzda bunu yadırgamıyoruz. Ama aslında GSYH’nın tarihini hatırlayıp, kamu harcamalarının refah arttıran bir büyümeye yol açıp açmadığı sorusunu aklımızda tutmamızda fayda var. Tabii gelir dağılımını bozan veya refahı azaltan kamu harcamalarıyla ve politikalarıyla “büyümek” istemiyorsak.
9. Her şey iyi güzel de bütün iktisat kavramları “uydurulmuş” değil mi?
Evet. GSYH da bütün diğer iktisat kavramları gibi iktisatçıların tanımladığı ve uydurduğu bir şey. Ancak, politikacılar GSYH’yı fetiş seviyesinde sevdikleri için, bu kavramın kapsamı, sınırları ve eksiklikleri pek çok diğer kavramınkinden daha önemli. “Uydurduğumuz” GSYH kavramı, ekonomi politikalarını ve dolayısıyla da günlük hayatımızı derinden etkiliyor. Gündemdeki faiz tartışmalarını düşünün. Amacımız ne olmalı? Kısa dönemde GSYH’yı arttırmak mı, yoksa uzun dönemde refahımızı arttıracak istikrarlı bir kalkınma sağlamak mı? Faizlerle oynayarak kısa dönemde GSYH’yı arttırmak isteyen siyasetçileri destekleyip desteklemeyeceğinize kadar vermeden önce, bu politika tercihinin refahınızı nasıl etkileyeceğini bilmek istemez miydiniz? Ekonomi dünyası, 2. Dünya Savaşı sırasında şekillenen bir kavram olan GSYH’ya bu kadar odaklanmış olmasaydı, belki de ekonomi politikalarının refah etkilerini daha fazla tartışıyor olurduk. Her şeye rağmen, en azından “uydurduğumuz” bu kavramın sınırlarını ve eksikliklerini bilerek hareket edebiliriz. GSYH bir amaç değil, bir gösterge. Neyi gösterdiğini bilirsek, “uydurulmuş” olmasının fazla bir önemi kalmaz.
10. Bu konuda daha çok okumak isteyenler için bir önerin var mı?
GSYH ile ilgili bu temel soruların cevaplarını vatandaşlık bilgisi kapsamında değerlendirmemiz gerekiyor, çünkü GSYH hayatımızı etkileyen ekonomi politikalarına yön veren bir kavram. Bugüne kadar GSYH ile ilgili sayısız kitap, rapor ve teknik doküman yayınlandı. Ancak, bu yayınlardaki teknik detaylar iktisatçı olmayanların konuya ilgisiz kalmasına neden oluyordu. Üstelik, bu yayınların neredeyse tamamı çok sıkıcıydı. İşi gereği GSYH ile uğraşmayanların, zaman ayırıp da okuyacağı şeyler değildi. Princeton Üniversitesi, 2014 başında yayınladığı bir kitapla bu durumu değiştirdi. Artık, hemen herkesin sıkılmadan okuyabileceği bir GSYH kitabı var: GDP: A Brief But Affectionate History (GSYH’nin kısa ama şefkatli tarihi).* Kitabın yazarı, Diane Coyle. Ben de bu yazıyı yazarken büyük ölçüde Diane Coyle’nin kitabından faydalandım. Hararetle tavsiye ederim.
Eğer okumadıysanız, geçen hafta yayınlanan “10 Soruda GSYH ile ilgili bilmek istedikleriniz!” başlıklı yazıyı da okuyabilirsiniz.
--
Not: Bu yazı daha önce Wall Street Journal Türkiye’de yayınlanmıştır.
N. Emrah Aydınonat