TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Ortadoğu tartışmalarında İsrail’e yer vermeyen bir analiz ya da yorum işitemezsiniz. İlginçtir, son zamanlarda Suriye hakkında yapılan analizlerde İsrail faktörü gittikçe silikleşmeye ve hatta yok gibi davranılmaya başlandı.
Oysa Suriye krizi başladığından en fazla kaygı duyan ülkelerden biri İsrail’di. Birkaç defa Suriye ordusunun Hizbullah’a füze sevkiyatını engellemeye yönelik hava saldırısıyla Golan’da bazı hedefleri vurmanın dışında tamamen düşük profilli bir tutum izlemeye devam ediyor.
İstihbarat kapasitesi
Bölge ülkeleri arasında İsrail istihbaratının yetenek ve kapasitesi özel bir yere sahiptir. Ülkenin kuruluşundan beri istihbarat kapasitesinin büyük kısmı komşu Suriye ve diğer ülkelere odaklanmıştır.
Elinde yeterince bilgi olan İsrail yönetimi Suriye iç savaşının nasıl gelişeceği konusunda da epey kafa yormuş olmalı. Özellikle de Esad rejiminin çöküşü sürecinde ve iş bittiğinde bölgede nasıl bir güvenlik zafiyetinin doğacağına dair. Nitekim açık kaynaklarda isabetli analizler bulmak mümkün.
Suriye ve Irak’tan kaynaklanan, yeni asimetrik tehditlere karşı bölgede en hazırlıklı ülkenin İsrail olduğunu söylemek abartı olmaz. Özellikle güvenlik organizasyonu, yasa, istihbarat, teknik kapasite, karar alma süreci, teori ve askeri entelektüel çerçevede. Geçmiş tecrübelerden istifade eden İsrail, yeni tehdit ve gelişmelere hızla cevap verecek biçimde kendisini adapte edebildiğini her fırsatta gösteriyor.
Yeni durum ve sessizlik
İsrail açısından Arap Baharı’nın tetiklediği gelişmeleri ve özelde Suriye iç savaşının ortaya çıkardığı genel tablo şu şekilde okunabilir. Bölgede İsrail’i tehdit edecek bir devlet, başka bir ifadeyle simetrik bir tehdit kalmamıştır. Buna Mısır da dahildir.
Öte yandan, Suriye’nin iç savaşta olması ve kimyasal silahlarının elimine edilmesi onu ciddi bir tehdit olmaktan çıkartmıştır. Kaldı ki Esad rejimi, 1974’ten beri, Golan Tepeleri’nde anlaşmalara sadık bir devlet olduğunu ispat etmiştir. Bu pozisyonunu koruyabilmesi için, dolaylı ve zımni İsrail desteğini hak etmiş bulunmaktadır.
Öte yandan, Lübnan savaşında askeri rüşdünü ispat eden Hizbullah’ın Esad’a yardım etmek amacıyla Suriye iç savaşına odaklanması İsrail’in elini rahatlatmıştır.
IŞİD’in Suriye ve Irak’ta “İslam” adına hareket etme iddiaları, şiddet içeren uygulamaları ve “cihat” çağrıları, İsrail’in geleneksel “teröristlerini” Batı kamuoyuna pazarlamasında kolaylaştırıcı bir rol oynamaktadır.
Arapların mezhep savaşını sürdürmeleri, dikkatlerin bu olaylara odaklanmış olması İsrail için iyi haberdir. Üstelik IŞİD’in Kürtlerle yeni başlayan ve uzun yıllar sürecek Kürt-Arap savaşı da İsrail’in yükünü almaktadır.
Öte yandan, Suriye’deki gelişmelerin ve IŞİD sorununun Türkiye’yi Batı ile karşı karşıya getirmesi, PKK konusunun gündemde fazlaca yer işgal etmesi İsrail açısından iyi haber olarak görülebilir.
Bütün bu resimde İsrail’i kaygılandıran ülkenin İran olduğunu söyleyebiliriz. İran’ın nükleer müzakerelerde yaz başına kadar zaman kazanmış olması, ABD yönetiminin İran ile “fazlaca” samimiyeti İsrail’in canının sıkan gelişmelerin başında geliyor.
Bu köşe yazısı 28.11.2014 tarihinde Milliyet Gazetesi'nde yayımlandı.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024