TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Türkiye ile peşmerge arasında uzun yıllara dayanan bir işbirliği var. Türkiye 1990’lar boyunca peşmergeye ateş desteği, silah, lojistik ve parasal yardımda bulundu. Geçmişte olduğu gibi bu gün de işbirliğinin koşulları oluşmuş görünüyor.
Hükümet, bölgesel sorunlar, askeri gelişmeler ve dengeler çerçevesinde peşmergenin Türkiye’den geçerek Kobani’ye gitmesine izin verdi. Bu, günümüz uluslararası ilişkiler dünyasında anlaşılabilir bir durum. Hükümetler siyaseti, sadece devletlerle değil, “devletimsi yapılarla” da yürütmek zorundalar. Fakat kararlar ve işbirliği kadar, bunu hayata geçirme şekliniz ve yetenekleriniz de önemlidir.
Peşmerge geçerken
Gündemdeki diğer konuların gölgesinde kalsa da peşmergenin intikal görüntülerini televizyon ve internette izlemek mümkün. Konvoy, savaşa giden askeri birlikten çok, “Fener Alayı’na” benziyordu. Bu tablo, gerek içeride gerek dışarıda çeşitli tartışmaları tetiklemenin yanı sıra üzerinde düşünmeyi de hak ediyor.
Nitekim görüntüleri mercek altına alınca iki noktaya odaklanmamız gerektiğini görebiliyoruz. Birincisi, Kürt Yönetimi ve peşmergelerden kaynaklananlar, ikincisi Türkiye’den kaynaklanan nedenler.
Peşmergenin kurumsal askeri kültürünün eksikliği, mesleki acemiliği, asimetrik savaş koşullarına göre davranması ve konunun psikolojik boyutlarına mukayyet olamaması ön plana çıkıyor. Açılan bayraklar, flamalar, peşmergenin “egemen yabancı bir ülke”deki rahatlığını göstermesi açısından öğretici. Öte yandan, ev sahibi Türkiye’nin “hoşgörüsünün enginliği” ise bir başka “takdir” edilecek husus!
Yine, Türkiye, Irak ve Suriye’de var olan yüksek güvenlik risklerinin bilinmesine rağmen, mühimmat dolu kamyonların kasalarına asılmış sivil halkın salkım saçak yolculuk yapmasına izin verilmesi de ayrıca takdir edilecek bir cesaret!
Propaganda savaşı
İntikalin en çarpıcı yönü, propaganda fırsatına dönüştürülmesiydi. Sözünü ettiğim, IŞİD’e karşı yürütülen propaganda değil. Türkiye topraklarında, PKK ile KDP arasındaki yürütülen propaganda savaşından söz ediyoruz. Üstelik bu savaşın çıktılarını Kobani’de göreceğiz.
Propaganda savaşının bir diğer dikkat çeken yönü, Türkiye’nin büyük bir kısmının olup bitenleri sessizlik içinde izlemesidir. İntikalin sembolik öneme sahip Cumhuriyet’in kurulduğu 29 Ekim günü yapılması ise karar alıcılar için bir talihsizliktir.
Askeri boyut
Kameralar eşliğinde yapılan peşmerge takviyesi, IŞİD’e karşı “sürpriz” unsurunu ortadan kaldırdı. IŞİD’in sergilediği askeri akıl, takviyenin en zayıf anının kapıdan girişi takip eden günler olduğunu bilecek kadar donanımlı olduğunu gösteriyor. Bu durumda bir “hoş geldin” partisi hiç de şaşırtıcı olmaz. Üstelik kameralar eşliğindeki intikal peşmergenin tüm silah kapasitesini de açık etmiş durumda.
Sonuçta, intikal eden, izin veren ülkenin siyasi otoritesine ve kurallarına “saygı” duymalıdır. İntikale izin veren ülkenin süreci çok iyi planlaması, koordine etmesi ve yönetmesi beklenir. Çünkü yabancı askeri gücün topraklarından geçirmesinin uzun süreli siyasi, askeri ve psikolojik çıktıları olacaktır.
Bu köşe yazısı 31.10.2014 tarihinde Milliyet Gazetesi'nde yayımlandı.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024