TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Liberya bu aralar Ebola salgını nedeniyle dikkatleri üzerine çekti. Liberya’nın olmayan idari kapasitesi ve altyapısı Ebola’nın kontrol altına alınmasını zorlaştırıyor. Liberya üzerine düşünürken, ülkenin uzun süren iç savaştan sonra seçilmiş ilk cumhurbaşkanı olan Ellen Johnson Sirleaf’in geçen yıl Amerikan Foreign Policy dergisinde yayımlanan yazısını hatırladım. Sirleaf, o yazıda, Teksas’taki Dallas Cowboys Stadı’nın enerji tüketiminin, Liberya’nın toplam enerji tüketiminden fazla olduğunu söylüyordu. Sonrasında Amerikan Wall Street Journal gazetesi bunun doğru olup olmadığına dair bir uzmana hesap yaptırmıştı. Doğruydu. Final maçlarında stadın elektrik tüketimi 10 megavat oluyordu. Liberya'nın üretimi bunun üçte biri kadardı. Yalnızca 3,4 megavat. Uzun süren ve 200 bin kişinin ölümüne neden olan iç savaş, ülkenin olmayan altyapısını iyice çökertmişti. Sirleaf, ülkesinde kentsel nüfusun yalnızca yüzde 1’inin elektriğe erişimi varken, kırda yaşayanların hiç olmadığını söylüyordu.
Gerçi Sahra altı Afrika’da ciddi bir altyapı sorunu zaten hep vardı. Size Dünya Bankası’dan elektiriğe erişimle ilgili birkaç rakam vereyim. Dünya nüfusunun yüzde 28’i, yaklaşık 1,5 milyar kişi, elektriksiz yaşıyor. Bunların yarısı en az gelişmiş ülkelerde. Toplam 824 milyon kişi. Bu 824 milyonun 777 milyonu Sahra altı Afrika ülkelerinde. Yoksulluk küresel olarak azalıyor ama coğrafi olarak yoğunlaşıyor denilen hadise işte bu. Yoksulluk, Sahra altı Afrika’da yoğunlaşıyor. Yoksullar aynı alanda yaşıyorlar. Liberya bu alanın bir parçası işte. Başkan Obama’nın geçen yıl başlattığı Afrika’yı elektriklendirme kampanyasının odak noktalarından biri de bu nedenle Liberya’ydı.
Liberya’nın tek problemi elektrik değil elbette. 4,1 milyonluk ülkede yalnızca 50 küsur doktor var. Amerika’da 100 bin kişi başına 250, Liberya’da 1 doktor düşüyor. Beğenmedikleri Küba’da ise 100 bin kişi başına düşen doktor sayısı 670. O nedenle Küba, krize ilk müdahale eden ülkelerden biriydi. Herkes bakarken, onlar vaka mahallindeydi.
Şimdi görünen sonuçlara bir bakalım. Birincisi, elektriği ve doktoru olmayan, hasta yatağı sayısı da son derece sınırlı olan bir ülkede salgın hastalık yönetimi son derece güç oluyor. Ülkenin idari kapasitesi de sınırlı olunca salgını yönetmek zorlaşıyor. Gördüğümüz hadise esas itibariyle budur. Bu, aslında Ebola’nın ilk ortaya çıkışı değil. Ebola bilinmeyen bir hastalık da değil. 1976 yılında teşhis edildi ve adı kondu. O zamandan beri, yaklaşık 36 Ebola salgını oldu. Hiçbirinde ölü sayısı birkaç yüzü aşmadı. Ama bu sefer ölü sayısının haftada 10’binlere ulaşabileceğinden bahsediliyor. Ama bu güne kadar kimse Ebolaya çare bulmadı.
İkincisi, 1976 yılından beri tanıdığımız bir hastalık için halen bir aşı geliştirilmedi. Neden? İlaç inovasyonu ile ilgili çalışmaların yapısından elbette. Kimse birkaç yüz kişiyi öldüren bir hastalık üzerine çalışmaz. Bu alanda bir kamu kaynağı da ayrılmayınca, Ebola ile kimse ilgilenmedi. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) bu iş için gereken kaynağı bugüne kadar kimselerden bulamadı. Şimdi Basra harap olduktan sonra kesin bulur.
Ben bunun mevcut küresel sağlık politikalarının temel açığı olduğunu düşünüyorum. Kaynak dağıtımında bir sorun olduğunu bugün artık çok iyi biliyoruz. İlaç araştırmaları son derece pahalı bir iş. Yapılan yatırım öyle hemen geri gelmiyor. Bir 10-15 yıl beklemek gerekiyor. Bu nedenle piyasalar Ebola gibi hastalıklara kaynak ayrılması için gereken sinyali üretemiyor. O sinyal için yüzbinlerce insanın ölmesini beklemek gerekiyor. Ebola için çare üretilmezken, özel laboratuarlar Viagra’yı bulmak ve kelliğe çare üretmek konularında yoğun bir biçimde çalışabiliyorlar.
Üçüncüsü, piyasanın çöktüğü yerde kamunun devreye girmesi ve çare üretmesi gerekiyor. Son dönemde ne diyoruz? Özel sektör Ar-Ge harcamalarında devreye girsin, kamunun yerini alsın istiyoruz. Kore’de bu alandaki değişimi anlatıyoruz. Ancak, özel sektör için cazip olmayan ama insanlık için önemi büyük olan alanlarda kamunun devreye girmesi gerektiğini de şimdiki Ebola salgını bize anlatıyor.
Böyle bakınca, kamunun Ar-Ge işinden çıkmaması gerektiği açıkça görülüyor.
Bu köşe yazısı 24.10.2014 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.
Fatih Özatay, Dr.
27/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
26/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024