TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
IŞİD Kobani’ye saldırmaya başladığında ABD yetkilileri, bu şehrin öncelikli askeri hedefleri arasında olmadığını müteaddit defa dile getirdiler. IŞİD gibi küresel bir soruna odaklanmış ve stratejinin ağırlık merkezini Irak’a kuran ABD’nin harekât planlarında Kobani taktik bir hedef olarak görülüyordu. Ancak “değişen politik” ortamın, Kobani’yi, ABD nezdinde hızla farklı bir noktaya taşıdığını gördük.
Başlangıçta Türkiye’nin isteğiyle hava saldırılarını yoğunlaştıran ABD, zamanla Kobani’ye daha fazla angaje oldu. Bir gece yarısı, PKK/PYD güçlerine sağlanan havadan ikmal, havayı hızla değiştirdi. İşin politik boyutu, askeri boyutunu fersah fersah geçti. Hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu operasyonu sertçe eleştirdi. Son tahlilde PKK’ya havadan ikmalin gittikçe uzayan ve sürüncemeye dökülen müzakerelerde uyarıcı bir işaret fişeği olduğu anlaşılıyor.
Zincirleme reaksiyon
Her askeri harekâtın politik bir amacının olduğu genel kabul görmüş bir kuraldır. ABD’nin PKK’ya Kobani’de havadan ikmal yapması politik arenada birden fazla taşı yerinden oynattı.
İlk olarak Türkiye-ABD ilişkilerinin, kamuoyu önünde olmasa da kapalı kapılar ardında gerilimli bir süreçten geçtiğinin işaretlerini taşıyor. Bu çerçevede ABD’nin Türk tarafından gerekli desteği alamadığı, alma umudunun ise gittikçe zayıfladığı anlaşılıyor.
İkincisi, ABD’nin havadan ikmali, Türkiye-Barzani ilişkisini daha da perçinlemiş görünüyor. Özellikle de Kürtler arası rekabette. Barzani Türkiye’nin, Türkiye de Barzani’nin desteğine hiç olmadığı kadar ihtiyaç duyuyor. Daha sonraları ilişki nereye gider bilinmez.
Üçüncüsü, Türkiye PKK ilişkilerinde tarafların pozisyonları ve üçüncü taraflarla ilişkileri hızla değişiyor. Başka bir ifadeyle, tarafların gelecekle ilgili beklenti listeleri hızla değişecektir. Bu çerçevede PKK, elini güçlendirmenin eşiğinde ve uluslararası alanda meşruiyet kazanmanın meyvelerini toplamanın hesabını yapmaktadır. Türkiye ise, pozisyon kaybetmekte, yoğun propaganda saldırısına maruz kalmaktadır. Böylesi bir hava, PKK’yı, “çözüm sürecinde” sabırsız ve çıtayı daha da yukarıya taşımaya sevk edebilir.
Dördüncüsü, “havadan ikmal”, PKK’nın, IŞİD’le mücadelede “potansiyel oyuncu” adayı olduğuna işaret etmektedir. IŞİD ile mücadelenin uzun yıllar alacağı varsayımı, onunla mücadele edecek PKK’nın da uzun yıllar silahlı olacağı, askeri kapasite ve meşruiyet kazanacağına işarettir. Bu “olağan” bir sonuçtur. Bu bağlamda PKK’nın esas varlık alanının Suriye değil de Türkiye olması “silah bırakma” tartışmalarına yeni bir boyut kazandırmaktadır.
Beşincisi, ABD’nin PKK’ya açıktan yardımı, seçime giden Türkiye’nin iç politikasında yeni tartışmalar başlatacak potansiyele sahiptir.
Son olarak, kökleri oldukça eskiye giden ve telafisi mümkün görünmeyen PKK-KDP rekabeti yeni bir aşamaya girmek üzeredir. ABD’nin kadim dostu Barzani, bu ülkenin Kürtlerle ilişkilerindeki “resmi tekel” ayrıcalığını yitirirken, “avantajlı pozisyonunu” PKK ile paylaşmak zorunda kalabilir.
Görüldüğü üzere, havadan atılan hamule yere düştüğünde, askeri olmasa da siyasi fay hatlarında oldukça önemli etkiler yaratabiliyor.
Bu köşe yazısı 24.10.2014 tarihinde Milliyet Gazetesi'nde yayımlandı.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024