TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Bugünlerde özellikle Washington’da bir nevi ‘G2nin modası artık geçti mi?’ havası görüyorum. Ben sınırlarımızda artan İŞİD aktivitesinin olduğu ve de MH17’nin Ukrayna semalarında Rus silahlarında düşürüldüğü bir dünyada G20’nin modasının geçemeyeceğini düşünüyorum.
Türkiye 2015 yılında G20’nin başkanlığının üstlenecek. G20 zirvesine Türkiye ev sahipliği yapacak. Dünyanın liderleri Türkiye’de toplanacak. Eskiden bir tek NATO Zirvesi’ne ev sahipliği yaptık diye sevinirdik. 2015 yılında Türkiye’de bakanların, liderlerin katıldığı yaklaşık 150 adet toplantı olacak. Türkiye dünya gündemini bir nevi kontrol edecek. 2014-2016 arası gündem üzerinde daha bir yoğun hakimiyetimiz olacak. İşte tam bu noktada ben bugünlerde özellikle Washington’da bir nevi ‘G2nin modası artık geçti mi?’ havası görüyorum. Ben sınırlarımızda artan İŞİD aktivitesinin olduğu ve de MH17’nin Ukrayna semalarında Rus silahlarında düşürüldüğü bir dünyada G20’nin modasının geçemeyeceğini düşünüyorum. G20’nin modası geçmemiş, önemi artmıştır. Peki, neden böyle diyorlar? Bugün bir başlangıç yapayım müsaadenizle.
Önce Ukrayna’dan başlayayım. Rusya’nın Ukrayna ilgili olarak yaptıkları Rusya’nın gücünü değil, güçsüzlüğünü gösteriyor. Rusya korkuyor. Rusya özellikle Ukrayna ve Kazakistan’ın kendi başına davranmasından, bağımsız olmasından korkuyor. Korkuları aynı bizim eski korkularımıza benziyor. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra iki ülkede Rus nüfus hiç yüzde 30’un altına düşmedi Ukrayna ve Kazakistan’da. İlkinde Rusya’nın havacılık sanayii ve füze üretim tesisleri var, ikincisinde ise Baykonur Uzay Üssü. Havacılık ve Uzay araştırmaları bu iki ülkede konuşlanmış halde. Kabul edin bu bir ülkede üs sahibi olmaktan fazla bir şey. Malezya Havayollarına ait MH17 uçağı işte bu ortamda Rus silahları ile vuruldu. MH17 olayı, Ukrayna-Rusya hadisesinden daha büyük bir hadise. İlkinin küresel sonuçları var, ikincisi ise son derece yerel. Ukrayna hadisesi, MH17 olayı ile birlikte küresel ilgi uyandıran bir olay oldu. Dünyanın artan güvenlik açığı ve bunun tedarik zincirlerini, üretim ağlarını tehdit etmesi hepimizi ilgilendiren bir olay. Ukrayna’nın bağımsızlığı ise bir tek Rusları ve Ukraynalıları ilgilendiriyor. Tedarik zincirlerinin güvenliği meselesi ancak bir G20 meselesi olabilir. Aynı 2008 krizi sonrası korumacılık eğilimleri gibi. İlki nasıl bertaraf edilmişse şimdi Türkiye’nin ev sahipliğinde ikincisini de ele almak gerekiyor. Nedir? G20nin önemi azalmamış artmıştır.
İŞİD hadisesi bana hep Franz Fanon’un benim çocukluğumdaki “Dünyanın İtilmişler”ini hatırlatıyor. Millet o vakitler neden dağa çıkmıştı? Che Guevera nasıl Che olmuştu? Süreç aynı biçimde işliyor. Mutsuzluk, kimsesiz kalmak İŞİD benzeri örgütlerin güçlenmesini sağlıyor. Nereden besleniyor? Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki dışlanmışlardan elbette. Ben böyle bakıldığında her ülkede yoksulluk ve gelir eşitsizliğe mücadelesinin İŞİD ve benzeri örgütlerle mücadelenin bir parçası olduğunu düşünüyorum. Gelir eşitsizliği ile mücadele 1960’larda esasen ulusal müdahaleler gerektiren sınıfsal bir hadiseydi. Artık yüzde 65 küresel müdahale gerektiren bir hadise haline dönüştü. Yeni dünya işte. Şimdi merkezde alınan kararlar bizim gibi ülkeleri doğrudan etkiliyor. Bunu değiştirebilmek mümkün değil. Küresel ölçekte daha kapsayıcı bir istihdam ve büyüme stratejisi ve bir politika işbirliği gerekiyor. İşbirliği olmazsa karşımızda yine tedarik zincirlerinin sağlıklı işleyişini bozacak bir eğilim var. Ne oluyor? G20nin önemi azalmıyor artıyor.
Peki, bu yılgınlık havası nereden kaynaklanıyor? Neden ‘G20nin modası artık geçti mi?’ diye soruyorlar. G20 1999 yılında kuruldu. Aranan yeni bir yönetişim mekanizmasıydı. Dünya milli gelirinin yüzde 85’i, nüfusun yüzde 65’iydi. Türkiye’de bu ilk ülkelerin arasına daha 1999 yılında girdi. G20 küresel krizin patladığı 2008 yılına kadar bir fark yaratamadı. Krizle birlikte merkez bankalarını kapsayan swap line’ları, IMF’nin kaynaklarının artırılması, ülkeler arasında yoğun bir makro koordinasyon getiren, IMF’nin Dördüncü madde denetimlerinin ötesinde sıkı bir işbirliği sağlayan Çok Taraflı Değerlendirme Süreci (Multilateral Assesment Process-MAP) hep G20 çerçevesinde çalıştı. IMF kendisine yeni bir işlev yarattı. Bilmem farkında mısınız? Kimse artık IMF’den yakınmaz oldu. IMF dünden daha fazla içimizde halbuki. Sistem işledi. Dünya uçurumun kenarından döndü. Bu arada dünyada bir kaç ülke hariç makro dengesizlikler azaldı. G20 işe yaradı. Ama şimdi yeni büyüme sürecinin koordinasyonu gerekirken, ortada artan bir güvenlik açığı varken, birden gelişmiş ülkeler eski ‘her koyun kendi bacağından asılır’ dönemine geri döndüler ve “G20 artık gerekir mi? G20nin modası geçmedi mi?” demeye başladılar.
Türkiye’nin dönem başkanlığında ilk konu bu olmalı. G20 artık daha önemli. İşi ise artık daha zor. Bu güvenlik açığı çağında, büyüme ve istihdam gündemini kapsayıcı bir biçimde formüle etmek çok daha zor.
Bu köşe yazısı 16.09.2014 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.
Fatih Özatay, Dr.
27/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
26/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024