TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Ankara’daki seçim sonuçlarını özetleyen grafiklerden birini yukarıda görüyorsunuz. Grafiği A.B.D.’de Deniz Biyolojisi Laboratuvarında araştırmacı olan Dr. A. Murat Eren (@merenbey) hazırlamış.* Ankara seçim sonuçları konusunda üretilen tek grafik bu değil. Twitter’da, Facebook’da ve bloglarda çeşitli analizler yayınlandı. Stockholm Üniversitesi’nden Dr. Eric Meyersson*, Priceton mezunu yönetim danışmanı Eren Yanık (@erenyanik)* ve İktisatçı Dr. Aykut Kibritçioğlu* da seçime katılım ve oy dağılımı arasındaki ilişkiyi gösteren analiz ve grafikler paylaştı.
İşin ilginç tarafı, bu istatistiki analizler ve grafikler paylaşıldığı sıralarda, pek çok ilde hala seçim sonuçları kesinleşmemişti. Muhtemelen bu yazı yayınlandığında da kesinleşmemiş olacak. Bildiğiniz gibi Ankara’da, Antalya’da, İstanbul’da, Ceylanpınar’da ve daha pek çok yerde seçim sonuçlarına itiraz edildi. Seçimin ertesi günü, seçim sonuçlarının atılan oyları doğru yansıtmadığını düşünenler sokaklara çıktı, gönüllüler aksaklıkları tespit edebilmek için sosyal medya üzerinden tutanak bilgisi paylaşmaya başladı. İşte az önce bahsettiğim çalışmalar bu gelişmelerden sonra istatistiki olarak seçim tuhaflıklarını ortaya koymak veya seçim sonuçlarını değerlendirmek amacıyla yayınlandı.
Şimdi soralım: Ciddi araştırmalar yapan bilim insanlarını, henüz sonuçlar kesinleşmeden böyle çalışmalar hazırlamaya iten şey nedir? Gençlerin diz üstü bilgisayarlarını alıp seçim merkezlerine koşmasına ve tek tek neredeyse bütün sandıkların sonuçlarını seçim tutanaklarıyla karşılaştırmasına neden olan şey nedir? Bu kadar çok insanın seçim sonuçlarına şüpheyle yaklaşmasına, oyların yeniden sayılmasını istemesine neden olan şey nedir?
Bu soruların tek bir cevabı yok elbet. Ama en önemli nedenin güven kaybı olduğuna neredeyse eminim.[1] Resmi olmayan seçim sonuçları TV’de yayınlanmaya başladığında iki haber ajansının farklı sonuçlar yansıtmasıyla başlayan tartışmanın ve seçim sonuçlarına itirazların genel olarak güven kaybının bir sonucu olduğunu düşünüyorum.
Bu güven kaybını temelsiz olduğunu düşünenler olabilir. Tabii bu güven kaybının iyi nedenleri olduğunu düşünenler de. Bu yazıda bunu tartışmayacağım. Bunun yerine, bir olgu olarak karşımızda duran güven kaybının sonuçları hakkında düşünelim istiyorum.
Derslerde ‘güven’in ekonomi için ne kadar önemli olduğunu anlatırken, basit bir örnek veriyorum. Sizinle de paylaşayım.
Diyelim ki popüler kahve dükkânlarından birine gittiniz. Kasada bir kahve sipariş ettiniz, parasını ödediniz ve kahvenizi beklemek üzere kenara çekildiniz. Kahveyi hazırlayan çalışanın isminizi okumasını bekliyorsunuz. Fakat kimse sizin isminizi okumuyor. Soruyorsunuz, bu isim için bir kahve siparişi verilmediğini öğreniyorsunuz. Hemen kasaya yöneliyorsunuz ve kahve sipariş ettiğinizi ve hala gelmediğini belirtiyorsunuz. Az önce sizden kahve parasını alan çalışan, sizden kahve siparişi almadığını söylüyor. Sinirlenip kasa fişini gösteriyorsunuz. Bu kasa fişini yerde bulmuş olabileceğinizi, ödeme yaptığınızı kanıtlamayacağını söylüyor. Önce donup kalıyorsunuz. Sonra patronu çağırmalarını isteyip, tatsız bir muhabbete giriyor, kahvenizi alamadan sinir içinde çıkıp gidiyorsunuz…
Şimdi düşünün. Gündelik hayatımızda böyle olaylarla nadiren karşılaşıyoruz. Kahve almaya gittiğimizde, kasada parayı ödedikten sonra bir kenara çekilip kahvemizin geleceğine güvenerek bekliyoruz. Biliyoruz ki o kahve gelecek, birisi ismimizi okuyacak ve üstünde ismimizin yazılı olduğu kahve bardağı az sonra elimizde olacak. Buna güvenmesek, kahveyi almadan parayı ödemek istemeyiz. Daha da fenası eğer ödeyeceksek, bu basit alış-veriş için hemen orada bir sözleşme imzalamamız ve kahveyi alacağımızı garanti altına almamız gerekir. Güven olmadığında paranoya içinde yaşarız. Müşterilerine güven sağlamayan o kahve dükkânı da bugünkü satış rakamlarını ancak hayalinde görür.
Etrafımızda her gün milyonlarca alış-veriş yapılıyor. Bu alış-verişlerin hemen hepsi büyük ölçüde güvene dayanıyor. Müşteriler işletmelere, işletmeler de müşterilere güveniyor. Mesela, restoranlar çorbayı içip kaçmayacağınız varsayımıyla restoranın önündeki masaya adisyon açıyor. Peki insanlar birbirine neden güveniyor? Doğrusu, insanlar doğrudan birbirlerine güvenmiyor. Sisteme güveniyor. Biliyoruz ki, yukarıdaki örnekteki gibi bir şey olduğunda her zaman olmasa da çoğu zaman hakkımızı alacağız. Ya patron gelecek işi düzeltecek, olmadı şirketin ana merkezine yaptığımız şikâyet sonuç verecek… Bunların hiç biri olmazsa Twitter’dan ilgili şirkete açık bir şikâyet yazıp, sorunu bir şekilde çözeceğiz… Buna güveniyoruz. Bu sebeple de kahvehanede, simitçide, restoranda her alış-verişimiz için sözleşmeler imzalamakla, hakkımızı güvenceye almaya çalışmakla vakit ve nakit kaybetmiyoruz.
Aslına bakarsanız sadece böyle küçük alış-verişler değil, büyük alış-verişler de güvene dayanıyor. Firmalar, mülkiyet haklarının korunacağına, anlaşmazlıklar halinde hukukun işleyeceğine vb. güveniyor. Bu güvene dayanarak iş yapıyor. Güven azaldığında ise riskleri ve maliyetleri artacağından iş yapmamayı tercih ediyorlar.
Özetle, güven işlem maliyetlerini azaltıyor. Güven kaybı ise işlem maliyetlerini arttırıyor. Baktığımızda rekabetçi ekonomilerde bu güven duygusunun oldukça yüksek olduğunu, az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde ise sisteme olan güvenin düşük olduğunu görüyoruz.
Kaynak: OECD Society at a Glance 2011*
Tanımadığımız insanlarla birlikte yaşayabilmemiz, onlarla alış-veriş yapabilmemiz ve aynı otobüse binebilmemiz için güven şart. Güven yok olduğunda, hem iktisadi hayat hem toplumsal hayat yaşanmaz hale geliyor.
Seçim sonrasında artık açıkça ortaya çıkan güven kaybı basit bir sorun değil. Toplumsal ve iktisadi ilişkilerin temel yapı taşları yerinden oynuyor. Önümüzdeki dönemde ilk yapılması gereken, bu güven kaybının ortadan kaldırılması. Bunun için ise demokratik kurumları ve kuralları tekrar işler hale getirmemizin şart olduğu açık.
Dünya değerler atlasında en düşük güven düzeyine sahip ülkelerden biri olduğumuz da göz önüne alındığında, bizi bir arada tutacak en önemli şeyin demokratik kurumlar ve kurallar olduğu daha da açık bir şekilde ortaya çıkıyor.
Haritada, koyu kırmızı en düşük güven düzeyine sahip olan ülkeleri gösteriyor. Kaynak: Dünya Değerler Atlası 2007.*
Notlar:
[1] Dr. A. Murat Eren, seçim sonuçları kesinleşmeden yapılan analizlerin veri seti içerisindeki anomalileri ortaya çıkarmak için çok faydalı olduğunu ve bu tip çalışmaların, sorunların tespit edilmesine ve ortadan kaldırılmasına yardımcı olacağını belirtti. Dolayısıyla, seçim öncesi yapılan analizlerin hepsinin bir yeni ortaya çıkan bir güven kaybının sonucu olduğunu söylemek mümkün değil. Yine de bu son seçim sonrasındaki genel durum bir güven kaybının varlığına işaret ediyor.
N. Emrah Aydınonat