TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
FED benzer kararları 2010'da alacak olsaydı, şüpheniz olmasın Türkiye ne kadar da kırılgan diye daha o dakika konuşulmaya başlanırdı.
2009 sonunda ya da 2010 başında Türkiye’ye yurtdışından gelecek net sermaye miktarının (net dış borç ya da kibarca net dış kaynak miktarının) azalmasından korkuyor muyduk? Bizi boş verin; hadi yoğun propaganda altındayız, uluslararası finansal piyasalar Türkiye’nin kırılganlığından şikâyetçiler miydi? Bırakın şikâyet etmeyi, Türkiye üzerine övgüler düzülmüyor muydu? Hani, dört yıl öncesini hatırlamayabiliriz; arada çok şey yaşadık çünkü ama istatistikler orta yerde duruyor; bakabiliriz onlara.
Durum şu: 2010 yılında Türkiye’ye gelen net sermaye miktarının milli gelirimize oranı tam yüzde 7.8. 2010 yılı itibariyle tüm zamanların rekoru. Demek ki bir risk görmüyormuş o kadar parayı Türkiye’ye getirenler. Elbette, “o gelen paranın büyük kısmı birkaç yıl öncesinin aksine çok kısa vadeliydi; vadedeki bu değişiklik risk algılamasının arttığının göstergesi” diyebilirsiniz.
Doğru, doğru da, yine de durun bir dakika: 2010’dan bu yana vade yapısı değişmedi; gelen dış borç ağırlıklı olarak kısa vadeli oldu Türkiye’ye. Oysa şimdi uluslararası sermaye Türkiye’ye karşı oldukça temkinli. Öyle övgü düzen falan yok. Aksine, ‘gözünün üstünde kaşın var’ diyorlar. Sanki biz bilmiyoruz kaşımızın yerini. Mesela ABD Merkez Bankası’nın (FED) geçen hafta ABD Kongresi’ne sunduğu rapora dönelim. FED, altı göstergeyi birleştirerek bir kırılganlık endeksi hesapladı. Brezilya, Çin, Şili, Kolombiya, Hindistan, Endonezya, Malezya, Meksika, Filipinler, Rusya, Güney Afrika, Güney Kore, Tayland, Tayvan ve Türkiye’nin yer aldıkları ülke grubunda, 2014 başı itibarıyla Türkiye en kırılgan ülke olarak belirleniyor o raporda.
Peki, gerçekten Türkiye’nin kırılganlığı 2009 ya da 2010’a kıyasla arttı mı ki böyle yapıyorlar? 2008-12 dönemi tek tek incelendiğinde, daha önceki yıllarda hem tekil göstergeler açısından hem de nihai endeks açısından Türkiye’nin yine aynı konumda olduğu hemen saptanıyor. Hatta tam da ‘aynı konumda’ değiliz; 2009 ya da 2010’daki kırılganlık katsayımız 2012’dekinden biraz daha yüksek.
FED’in kırılganlık hesaplamasının zamanlaması sadece FED’in şu anda almakta olduğu kararlar ile ilişkili. Bu kararlardan hangi ülkelerin olumsuz yönde etkileneceklerini araştırmak için yapılıyor. Bu nedenle, 2013 sonunu esas alıyor. FED benzer kararları 2010’da alacak olsaydı, şüpheniz olmasın Türkiye ne kadar da kırılgan diye daha o dakika konuşulmaya başlanırdı. Dolayısıyla, zamanlama FED kararının zamanlaması ile ilgili; öküzün altında buzağı aramaya gerek yok kısacası.
Dikkat: 2010’da çok az farkla olsa da bugüne kıyasla daha kırılgan bir konumdayız ve uluslararası sermayenin pek de umurunda değil bu durum. Oysa olumsuz anlamda şimdi göze fena batıyoruz. Bu işler böyle işte: İşine gelen istatistiğe bakmak, yani bir anlamda gerçeğe gözlerini kapamak, eninde sonunda gelip gözünü kapayanı vuruyor. Uluslararası sermaye eninde sonunda hesabı kesiyor.
Bu köşe yazısı 20.02.2014 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.
Fatih Özatay, Dr.
25/04/2025
Fatih Özatay, Dr.
23/04/2025
Güven Sak, Dr.
22/04/2025
M. Coşkun Cangöz, Dr.
20/04/2025
Burcu Aydın, Dr.
19/04/2025