TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Her ne kadar Avrupa Birliği (AB) ’ne katılım resmi devlet politikası niteliği taşısa da son yıllarda AB’de ve hatta AB’nin genişleme stratejisindeki değişiklikleri, konu ile yakından ilgilenen bir kaç uzman dışında yakından izlediğimiz söylenemez.
Oysa AB 2012 yılında, aday ülkelere yönelik Genişleme Stratejisi’nde ciddi bir değişiklik yaptı ve “hukukun üstünlüğü”nü AB’ye katılımın en temel koşulu haline getirdi. Yani artık “hukukun üstünlüğü” ilkesi Kopenhag siyasi kriterleri arasında en önemli ölçüt olmuş durumda. Bu yaklaşım değişikliğinde, aday ülkelerin ve Bulgaristan, Romanya ve Macaristan gibi göreli olarak yeni üye olan ülkelerin bu alanda karşılaştığı sorunların ağırlığı ve bu sorunların doğal olarak AB’ye yansıması önemli rol oynadı.
AB bu yaklaşımını 2013 yılı Genişleme Stratejisinde daha da güçlendirdi. Stratejide “AB’ye katılmak isteyen ülkeler hukukun üstünlüğü ilkesinin düzgün işlemesini sağlayacak temel kurumları oluşturmalı ve desteklemelidirler” denmekte ve “organize suç ve yolsuzlukla mücadele”nin “siyasi, ekonomik ve yasal sistemlere suç unsurlarının sızmasının engellenmesinde esas” olduğu vurgulanmakta.
Avrupa Komisyonu tarafından hazırlanan ve AB tarafından kabul edilen Genişleme Stratejisinin hukukun üstünlüğünü merkeze oturtan bu yaklaşımı son bir kaç hafta içinde AB ile yapılan tüm üst düzey temaslarda kendini hissettirdi. Bu yaklaşımın Türkiye’ye yönelik olarak iyice belirginleşmesinde AB’nin son zamanlarda Türkiye’de demokrasinin konsolidasyonu sürecine katkı sağlama yönündeki istekliliğinin ve ülkedeki yolsuzluk soruşturması ve bu soruşturmanın ele alınış biçiminin de etken olduğu düşünülmekte. Son zamanlarda AB’de Türkiye Cumhuriyeti devleti kurumlarının tek elden yönetildiği, yargının bağımsızlığının ortadan kalktığı ve hukukun üstünlüğü ilkesinin zedelendiği izlenimi oluşmuş durumda. Bu izlenimin de Türkiye’nin zaten sorunlu olan AB katılım sürecini iyice sekteye uğratacağını tahmin etmek zor değilse de, konu ile ilgili fasılların açılması yönünde adım atılmasını sağlaması da bekleniyor.
Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan AB kurumlarının üst düzey yöneticileri ile görüşmek için 21 Ocak’da Brüksel’e gitmeden bir gün önce Türkiye ile katılım müzakerelerinin sağlıklı ve adil bir şekilde devamını savunan Almanya Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier “Türkiye’den hukukun üstünlüğü ilkesine tekrar saygı göstermesini beklemek sadece yapılabilecek bir şeyi değil, yapılması gereken birşeyi talep etmektir” açıklamasını yaptı.
Brüksel’de, AB Konseyi, Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Komisyonu başkanları kamuoyu önünde bir tartışma açmak istemeseler de hepsi ayrı ayrı, saydam ve tarafsız bir yargının önemini vurgulayarak, yolsuzluk soruşturmalarının sonuçlandırılmasının önemine değindiler.
27 Ocak’da, 22 yıldan beri ilk kez Türkiye’ye resmi bir ziyarette bulunan Fransa Başkanı olan François Hollande da daha çok ikili ekonomik ilişkileri geliştirme amacıyla gelmiş izlenimi vermesine ve kendi ülkesinin bloke etmeye devam ettiği fasılların akibetine değinmemesine rağmen “tartışmamız gereken fasıllar bence şu anda Türkiye’de sorunlu alanlarla ilgili olanlar, yani, kuvvetler ayrılığı, temel haklar, hukukun üstünlüğü ve yargı hususlarını içeren fasıllar olmalıdır” dedi.
En son, Başbakan’ın bu hafta gerçekleştirdiği Almanya ziyaretinde Almanya Başbakanı Angela Merkel de, Türkiye’de hukukun üstünlüğü ilkesine ilişkin gelişmelere yönelik kaygısını ima ederek, adalet ve temel haklar konularını kapsayan 23. ve 24. fasılların (Yargı ve Temel Haklar ve Adalet, Özgürlük ve Güvenlik) fasılların müzakerelere açılmasını istediklerini belirtti.
AB’nin en önemli kurumlarının ve AB’nin kuruluşundan başlayarak bütünleşme ve genişleme sürecinde en önemli rolü oynayan iki kurucu üye devletinin Türkiye’de hukukun üstünlüğü ilkesinin tesisinin önemine vurgu yapmaları ciddiye alınmalı ve bu konuda gereken adımlar atılmalıdır.
Ancak AB de, 23. Yargı ve Temel Haklar ve 24. Adalet, Özgürlük ve Güvenlik fasıllarının açılmasını hiç bir AB kararı olmaksızın engelleyen Kıbrıs’ın bu tavrını değiştirmesi için gerekli girişimlerde bulunmalı ve Avrupa Komisyonu ve önemli AB üye devlet liderlerinin açılmasının gerekliliğine dikkat çektikleri bu fasılları bir üye devletin tek taraflı kararına “rehin” bırakan “güvenilirlik zaafiyeti” ni gidermelidir.
*Nilgün Arısan Eralp, Direktör, Avrupa Birliği Enstitüsü