TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Bu yıl Ramazan ayında yeni bir Süper Loto milyonerimiz oldu. Bayağı garip bir olay şu piyango olayı. Rastgele çekilecek altı rakamı tahmin etmeye çalışıyorsunuz. Altısını da tutturan büyük ikramiyeyi alıyor. Altı bilen olmazsa ikramiye sonraki haftaya devrediyor. Son ikramiye üst üste devretmiş, büyük ikramiye 20 milyon liraya yaklaşmıştı. Derken bayramdan hemen önce bir kazananımız oldu. Sohbet programlarında o kadar parayla ne yapılacağı tartışılmaya başlandı. Beklendiği üzere tartışmalar eninde sonunda aynı noktaya vardı: ev almak. Ev alınacağı kesindi de, hangi türden, kentten veya projeden ev alınmalı, o tartışılıyordu. Yemek yemeyi, gezmeyi veya çocukları özel üniversitede okutmayı unuttun. Türkiye’de yatırım demek gayrimenkul demektir.
Türkler ev alma konusunda takıntılıdır. Atasözünü hatırlayın: Dünyada mekan, ahrette iman. Türkiye’de nüfusun yüzde 65’i kendi evinde oturuyor. İsviçre’de bu oran yüzde 40’ın altında. Amerika’ya gidince oran biraz yükseliyor.
Tabii, bir insanın başını sokacak bir evinin olması bir şey, yatırım amaçlı olarak ikinci bir ev alması başka bir şey. “Piyango ikramiyesiyle ne yapsak?” programlarında konuşulan yatırım amacıyla gayrimenkul satın almak. İşte burada Türkiye’nin enflasyon hafızası devreye giriyor. Ev satın almak, yatırımın değerini yıllar geçse de korumak anlamına geliyor. Altın sağlam bir yatırım aracıysa, gelişmeye açık bir bölgede ev almak şahane bir yatırımdır.
Peki, bu eğilimin kökeni nedir? Türklerin yüksek enflasyon döneminin hafızası hala çok kuvvetlidir. Türkiye’nin enflasyon oranı daha yenice, sadece on yıl önce yüzde 80’lerden yüzde 8’e düştü. Ne yazık ki daha fazla düşemedi, hala o seviyede duruyor. Bence Türkiye’nin enflasyonla ilişkisi Almanya’nın enflasyonla ilişkisine benzemiyor. Bizde enflasyon daha yakın zamanda ortaya çıktı, daha ılımlıydı, ancak daha uzun sürdü. 1970’lerde petrol kriziyle başlayan yüksek enflasyonist dönem 30 yıl boyunca sürdü. Otuz sene, alışkanlık oluşturmak için yeterliydi. İnsanlar yapışkan fiyatlara endekslenip yüksek enflasyona uyum sağladılar. Zaten bu sayede yüksek enflasyon Çin etkisiyle tüm dünyada düşen fiyatlara rağmen onca sene düşmedi. Ben günlük hayatımızda ve iş hayatımızda enflasyonist dönem kalıntılarını hala görüyorum.
Daha geçen sene yayınevleri kitapların fiyatını doğrudan arka kapağa basmaya başladılar. Bundan önce en son 1970’lerin başında, daha çocukken Türkiye’de kitapların arkasında fiyat etiketi gördüğümü hatırlıyorum. Yüksek enflasyon döneminde yayınevleri kitapların arkalarında kendinden yapışkanlı fiyat etiketleri koymaya başlamıştı. Çünkü fiyatları sık sık güncellemek gerekiyordu. Daha yenice, enflasyondaki düşüşten yaklaşık altı yıl sonra yayınevleri fiyatları tekrar arka kapağa basmaya başladı. Altı yıl boyunca yüksek enflasyon döneminden kalan alışkanlığı bilinçsiz olarak sürdürdüler.
Emlak sektörüne yapılan alışılagelmiş yatırım eğilimi de aynı kökenden gelmektedir. Ancak bu eğilim yurtiçi tasarruf oranlarının artışına engel olmaktadır. Eski alışkanlığı tamamen kırmak için düşük enflasyonun on yıllar boyunca sürmesi gereklidir.
Buradan bakınca, son dönemde enflasyonda gözlenen kıpırdanma kötü haberdir.
Bu köşe yazısı 10.08.2013 tarihinde Hürriyet Daily News'te yayımlandı.
Burcu Aydın, Dr.
03/05/2025
Fatih Özatay, Dr.
02/05/2025
Fatih Özatay, Dr.
30/04/2025
M. Coşkun Cangöz, Dr.
27/04/2025
Burcu Aydın, Dr.
26/04/2025