TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Geçen gün Ankara’da M. Marzouki’yi dinlerken aklıma Robert Frost’ün ünlü şiiri “Gidilmeyen Yol” geldi. Şöyle der şiir: “Bir ormanda ikiye ayrıldı yol, ve ben/Ben gittim daha az geçilmişinden/Ve bütün farkı yaratan bu oldu işte.” Arap dönüşümlerinde bahar ile kış arasındaki fark da buradan doğdu. Marzouki, Ankara’da yaptığı konuşmada Arap Baharı’nın hala Arap Kışı’na dönebileceğini söyledi. Demek ki yol ikiye ayrıldı. Sarı ormanda değil, Arap dönüşümlerinde…
Bugünlerde Türkiye’ye komşu coğrafyadaki durum ana hatlarıyla budur. Yollardan biri defalarca kullanılmış, diğerinden hiç geçilmemiştir. İkinci yol, Arap dünyasında hiç denenmemiştir. Bir tarafta mezhepleşme, diğer tarafta demokratikleşme vardır. İlki dine, ikincisi seküler değerlere dayalıdır. İki homojen toplumları bölmekle, ikincisi heterojen bir toplum olmakla ilgilidir. Demokratik seçimle göreve gelmiş Arap liderlerinin bugün karar vermesi gereken budur. Ya defalarca kullanılmış mezhepleşme yolunu seçecekler, ya da daha az sapılmış demokratik kalkınma rotasını tutacaklar. Her devrim en nihayetinde bir yol ayrımına gelir. Arap Baharı için yol ayrımı burasıdır.
Türkiye, bölgenin mezhepleşme yolu yerine demokratikleşme yolunu seçmesinden yanadır. Öte yandan, İran mezhepleşme yolunu desteklemektedir ve demokratikleşmeye karşıdır. Demokratikleşme bölgeye istikrar getirir, mezhepleşme istikrarsızlık… İstikrar, Türkiye için iyi, İran içinse kötüdür. Dünyaya satabileceği sanayi ürünleri olan ülkeler istikrar ortamında serpilir. Bu coğrafyada sadece İsrail ve Türkiye sanayileşmiş ülkelerdir. İran’ın ihraç edebileceği tek şey ideolojisidir. Katar ve Suudi Arabistan da benzer bir durumdadır. İran, son olarak Suriye krizinde mezhepleşme cephesinde aktif rol alan Şii hizbini temsil etmektedir. Katar ve Suudi Arabistan ise Selefilerin destekçisidir. Türkiye’de nüfusun çoğunluğu Hanefi ve Şafi Sünnilerden oluşmaktadır. Fakat Mısırvarken Türkiye Sünnilerin lideri olma iddiasında bulunamamaktadır. Ortodoks Sünni inancın kalesi, Mısır’daki El-Ezher Üniversitesi sekizinci yüzyılda, Oxford Üniversitesi’nin All Souls College’ından neredeyse yüz yıl önce kurulmuştur. Anadolu’da El-Ezher’in muadili yoktur. Bu koşullarda, Türkiye’nin Arap coğrafyasında savunabileceği tek fikir uyum içinde çeşitliliktir. Tüm dinlerin, mezheplerin ve etnisitelerin bir arada, yan yana yaşayabileceği fikridir. Anayasal hükümet ve demokratikleşme; heterojenlik ve sekülerleşme ile ilgilidir.
Suriye krizi başladığında biz Ankara’dakilerin en önemli derdi sanayi mallarımızı taşıyan konteynırları Körfez ülkelerine nasıl göndereceğimizdi. Size çok maddeci gelebilir. Neticede insanlar cefa çekiyordu. Yine de, Türkiye’yi Suriye konusunda en çok ilgilendiren şey hala budur. Piyasa ekonomisine sahip olmayan ülkelerle ilişkilerinde, başkentlerle iyi geçinmek istedi. “Komşularla sıfır sorun” politikasının da maksadı fiziksel engelleri aşmak için siyasi farklılıkları ortadan kaldırmak olmalıdır. Bölge başkentlerindeki çalkantı ve iyice karman çorman olan dönüşüm süreçleri ışığında Türkiye’nin kaygısı değişmemiştir. Türkiye’nin asıl derdi hala konteynır trafiğidir.
Bu köşe yazısı 01.06.2013 tarihinde Hürriyet Daily News'te yayımlandı.