TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Lütfen dikkatli okuyun. Haber şöyle:
“Sinir sistemi hastalıkları, Alzheimer hastalıkları ve bazı virüs ilaçlarında etken maddesi olarak kullanılan göl soğanının kıymeti nihayet anlaşıldı.”[1]
Mesele şu: Göl soğanını yurt dışına ucuza satıyoruz, alanlar bu soğandan ilaç yapıp bize pahalıya satıyorlar. Buna benzer pek çok haber okumuşsunuzdur. Bu haberlerin bazıları gerçek bazıları ise uydurmadır. Aşağı yukarı şöyle de bir formatı vardır: Efendim boraks yataklarımız var, bor madenini çıkarıyoruz, yabancılar ucuza alıp bize pahalıya geri satıyorlar. Evet. Oluyor böyle şeyler. Bilgisayar üretirken de silikonu, arseniği, fosforu ucuza alıyorlar, bunları bazı şeylerle karıştırıp bilgisayar işlemcisi üretiyorlar. Ucuza alıp pahalıya satıyorlar! Alın işte bizim göl soğanını almışlar ilaç yapımında kullanmışlar. Biz ne yapıyoruz? Bunların ürettiği pahalı ilaçları alıyoruz… Neyse ki, Çevre ve Orman Bakanlığı durumu hemen fark etmiş de Odun Dışı Hizmetler Daire Başkanlığı’nı kurmuş. Daire Başkanı Fuat Şanal aynen şöyle demiş:
“Bizim ürünler ham madde olarak oraya gidiyor, orada bu tesislerde işleniyor, ondan sonra bize kat kat fazlasıyla geri dönüp geliyor. Örneğin kilosunu 35 dolardan İran’a satıyoruz. İran kendi tesislerinde biraz işliyor, 70 dolara Almanya’ya gönderiyor. Almanya ilaç haline getirerek bize ne kadardan sattığı belli değil. Artık Türkiye’de alkoloid tesislerinin mutlaka kurulması gerekiyor.”
Yani diyor ki, biz bugüne kadar hep oduna odaklanmıştık, meğerse göl soğanı da varmış, bu ilaç yapımında kullanıyormuş, hemen ona odaklanalım, hatta kendi Alzheimer ilacımızı kendimiz üretelim! Güzel, üretelim. Yapalım bunu! Tek sorum var: Bunu üretmeyi biliyor muyuz?
Odun Dışı İşler Dairesinin kurmayı istediği alkaloid tesislerini kurduk diyelim. Hadi göl soğanından alkaloidleri de çıkardık. Bunları kullanarak Alzheimer, çocuk felci ve sinir hastalıkları ilaçlarını üretebilecek miyiz? Üretebilmek için bu tesislere yatırım yapanlara teşvik mi vereceğiz? Verdik diyelim, bu yatırımı yapacak olanlar, bu üretimi yapabilecek eğitimli iş gücünü bulabilecek mi? Buldular diyelim, bu tesisleri yurt dışından ara mal ithal etmeden kurabilecek miyiz? Hadi bir şekilde üretime başladık diyelim, bu ilaçları yurt dışındaki muadillerinden daha ucuza üretebilecek miyiz? Üretmeyeceksek, bu ilaçların ithalatına sınırlama mı getireceğiz? Hadi getirdik diyelim. Tamam hadi bir de Türkiye’de yurt içi talebi karşıladık diyelim. Tam biz bununla uğraşırken, bu uyanık yabancılar daha iyi Alzheimer ve çocuk felci ilaçları geliştirirlerse, göl soğanı değil de börülce kullanmaya başlarsa, bu sefer de göl soğanını bırakıp börülceden ilaç yapmak için yeni teşvikler mi ilan edeceğiz, yeni ticaret sınırlamaları mı getireceğiz, yeni teknik eleman mı arayacağız..? Özetle, gelişmiş ülkeleri, gelişmiş teknolojileri hep birkaç adım geriden mi takip edeceğiz?
Yeni teşvik sistemiyle ilgili bir başka yazı yazmaya uğraşırken gördüm göl soğanı ile ilgili haberi. Tam da “teknoloji olmadan bu işler olmaz ama teknoloji için de eğitim lazım” falan diye düşünüyordum. Göl soğanı imdadıma yetişti. Durum aydınlandı.
Yeni teşvik sistemi güzel. İş adamları ve iş kadınları mutlu. Yatırım yapan destekleniyor. Çok güzel. Teknoloji, ilaç, savunma vb. gibi şeylere yatırım yapanlar daha da fazla desteklenecek. Bu da harika. Tabii teşviği alan yatırımcılar maliyetleri düşeceği ve kısa dönemde gelirleri artacağı için destek alacaklarını bildikleri sektörlere yatırım yapacaklardır. Örneğin, göl soğanı için alkaloid tesisi kuracaklardır. Bu da güzel ama şöyle önemli bir riski var: Sırf teşvik var diye yatırım yaptıkları için geleceğin bitkisi olan börülceyi ıskalayabilirler. Börülceyi ıskalamamak için ise teşvik sisteminin belirli teknolojik ürünlere (misal, göl soğanından üretilen ilaca) yapılacak yatırımlardan çok teknoloji üretenleri desteklemesi daha faydalı olabilir. Yeni teşvik sisteminin detayları belirlenirken bunu dikkate almakta fayda olabilir. Teşvik, müşevvik sağlar. Yatırımcının arzusunu arttırır. Ancak, istediğimiz şey sadece yatırımcının para kazanma arzusunu arttırmak olmamalı. İstediğimiz şey yatırımcının rekabet etme, teknolojik ilerleme arzusunu arttırmak olmalı. Çünkü, sadece para kazanma arzusunu arttırırsak, bu teşvik uzun dönemde Türkiye’nin büyümesine katkıda bulunmaz. Hatırlatayım, iktisatçılar diyor ki uzun dönemli büyümenin kaynağı teknolojik ilerlemedir. Teknolojik ilerleme kısmen teknoloji transferi ile sağlanabilir ama gelişmiş ülkelerle rekabet edebilmek için teknolojik ilerlemeyi üreten konumda olmak gerekir.
Özetle diyorum ki, yeni teşvik sisteminin detayları belirlenirken göl soğanı ile börülcenin hikâyesi unutulmasın. Eğer gelecekte bir börülce daire başkanlığı kurulacaksa, lütfen bunu da, “börülceyi ucuza alıp, bize uzay gemisi olarak geri satıyorlar; bu sebeple, Börülce ve Uzay Daire Başkanlığı’nı kurmaya karar verdik” denilerek kurulmasın. Bilim adamlarımız, araştırmacılarımız börülcenin faydalarını bulsunlar, börülceden ne üretilecekse üretsinler. Çok isteniyorsa ancak bundan sonra bir daire başkanlığı falan kurulsun. Rica ediyorum.
[1] http://www.istenhaber.com/ucuza-sattikilac-olarak-kat-kat-pahaliya-aldik/