TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Ellerini önüne kavuşturmuş, başı hafif öne eğik duruyor, yere doğru bakıyordu. Amiri makam masasının arkasındaki makam koltuğunda oturuyor, söyleniyordu. Dudaklarından belli belirsiz döküldü: "Siz nasıl tensip ederseniz efendim." Tensip edilenin kendisi için iyi bir şey olup olmadığını sorgulamadı bile...
Sözlüklere göre 'tensip etmek' uygun görmek anlamına geliyor. İngilizce 'discretion' ise 'takdir edebilme hakkı' olarak çevriliyor. 'Discretionary' de 'takdire bağlı, ihtiyari ya da arzuya bağlı' anlamına geliyor. Ekonomi yazınında 'discretionary' davranmak 'durum'a bakıp, 'takdir etme hakkınızı' kullanarak 'uygun gördüğünüz (tensip ettiğiniz)' politikayı uygulamak demek.
Bu tür bir davranış biçiminin yaratabileceği ekonomik sorunlara formel bir model çerçevesinde ilk değinen çalışma F. Kydland ve E. Prescott'a ait (Journal of Political Economy, 1977). Yazarlar 2004'te Nobel ödülünü kazandılar. O çalışma kısaca şöyle:
Ekonomik hayatta ileriye yönelik çok sayıda sözleşme imzalanıyor. Bunlardan toplu iş sözleşmelerini ele alalım. Bir yıllığına imzalandıklarını düşünelim. Mesela 2007'nin kasım ayının sonunda 2008'in ücret artışı belirleniyor olsun. Sendika ücret artışını belirlerken elbette en az 2008 yılında gerçekleşmesini beklediği enflasyon kadar ücret artışı isteyecek. Ek olarak da refah artışı talep edecek. Biz sadece beklenen enflasyon kadar ücret artışı istendiğini düşünelim.
Hükümet 2008'de enflasyonu yüzde 5'te tutacak bir politika açıklasın. İşçiler buna inanıyorlarsa, bu durumda yüzde 5 ücret artışı ile sözleşmeyi imzalayacaklar. Ama diyelim ki 2008'de olumsuz şoklar yesin ekonomi. Bu 'durum'da o hükümet enflasyonu yüzde 5'te tutmanın işsizlik ve üretim açısından 'iyi' olmayacağını düşünebilir. 'Piyasada bari bundan sonra yaprak kıpırdasın' diyerek enflasyonu mesela yüzde 10'a çıkarabilecek genişlemeci bir politika uygulamaya girişebilir. Önceden söz verdiğinin tersine...
Bu durumda işçilerin ücret artışları enflasyonun çok gerisinde kalmış olacaktır. 2007 sonunda hükümetin açıkladığı ve o zaman 'iyi' görünen politika, uygulamaya geçildiğinde şu ya da bu nedenle (burada şoklar nedeniyle) artık hükümete 'iyi' görünmemektedir. Duruma bakmış ve takdir etme hakkını kullanarak enflasyonu yükseltecek bir politika uygulamaya başlamıştır.
Yazarlar, bu tür bir davranışın, arzu edilenin tersi sonuçlar doğuracağını gösteriyorlar. Yani, böyle davranılarak piyasada yaprak kıpırdatılamamaktadır. Enflasyon arttığıyla kalmaktadır. Üstelik, bu uygulama hükümetlerin kredibilite kaybetmesine yol açmakta, uygulayacaklarına söz verdikleri politikaları uygulayacaklarına inanılmamaktadır. Örneğimizde, işçiler artık 2009 ve sonrası için açıklanacak enflasyon hedeflerine inanmayacaklar, hep daha yüksek enflasyon bekleyecekler ve ücret artışlarını bu çerçevede isteyeceklerdir. Böylelikle toplumca arzu edilmeyen bir durum ortaya çıkmaktadı. (Yüksek enflasyon-normal düzeyde işsizlik,)
Yazarlara göre, oysa bağlayıcı kurallar olsa, hükümet o kurallara uymak zorunda kalacak ve toplumca arzu edilen durum (düşük enflasyon-normal düzeyde işsizlik) ortaya çıkacaktır. Daha sonra yapılan çalışmalar ekonomilerin önceden tahmin edilemeyen çok sayıda şoka maruz kalabileceklerini, bu durumda önceden belirlenmiş kuralların kötü sonuçlara yol açabileceğini gösterdi. Meraklısına not: Enflasyon hedeflemesi rejimi bu iki farklı görüşün (kural ve duruma bağlı uygulama) bir sentezi olarak düşünülebilir.
Eleştiriler bir tarafa o çalışmanın şu özü hep baki kaldı: Önceden uygulayacağınızı açıkladığınız politikaları sözünüzü tutmayıp değiştiriyorsanız, daha sonra ağzınızla kuş da tutsanız kimseyi inandıramıyorsunuz. Büyük bir kredibilite kaybına uğruyorsunuz. Bu durum toplumsal refah kaybına yol açıyor. Prim affına bir de bu çerçevede bakmakta yarar var.
Bu yazı 22.05.2008 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Burcu Aydın, Dr.
28/12/2024
Fatih Özatay, Dr.
27/12/2024
Fatih Özatay, Dr.
25/12/2024
Güven Sak, Dr.
24/12/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
23/12/2024