TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Bugünlerde uluslararası iktisat camiasında ciddi bir tartışma var. Bilmem izliyor musunuz? Bir yanda Raghuram Rajan gibi Chicago ekolünden gelenler var. Öte yanda ise Paul Krugman gibi düşünenler. Avrupa'da olup bitenlere bakıldığında, bir yanda "kemerleri sıkalım, abiler" yaklaşımında olanlar. Öte yanda ise, "herkes kemerleri sıkarsa, büyüme nice olur. o vakit, bu borç stokları nasıl görünür" diye fena halde meraklananlar. Bir yanda Almanya, Yunanistan, Portekiz, İspanya, İrlanda, İtalya hükümetleri, öte yanda ise Amerika Birleşik Devletleri ve galiba Fransa. Akıllardaki soru ise galiba tam da başlıkta yer alan soru: "Tek ülkede kemer sıkmak ile dünyanın en büyük ekonomisinde kemer sıkmak aynı şey midir?" Hayır değildir. Yeni-normal, eskinin normali gibi alışıldık bir dönem mi olacaktır? Alışıldık bir dönem olmayacaktır. Alışılmadık bir dönemde alışıldık önlemlerden bahsetmek ne kadar manalıdır? Manalı da değildir. Peki, ama ne yapmak gerekir? Merak edenleri aşağıya bekleriz, efendim. İlk ekolün içindekiler, Hıristiyan mitolojisinin "ilk günah" prensibinden çıkarak düşünüyorlar. Bu mitolojinin en güzel mesellerinden biri de "Ağustos böceği ve karınca" değil midir? Öyledir. Dün öyle düğün dernek, sefahat içinde yaşayanların günahlarının kefaretini ödemeleri gereken bir an mutlaka gelir ve onlar da mutlaka bu bedeli öderler. Ana fikir budur. İktisat teorisindeki "kemerleri sıkalım abiler" ekolünün mitolojik kaynağı da tamamıyla budur bana kalırsa. Bu durumda benim aklıma takılan hep o eski Çin atasözüdür. Ne der? "Dağa çıkıldıkça, perspektif değişir" Durum aynı durumdur. Dün tek tek ülkeler için manalı olan bugün herkesin aynı anda uygulayacağı bir politika reçetesi haline gelince iş tamamen değişmektedir. Dün ilaç olan bugün zehir gibi durmaktadır. Vaziyet böyle olunca perspektifi değiştirmek gerekmektedir. Hadi gelin bir sorgulayalım. Doğrusu ya, profesyonel açıdan son derece heyecan verici bir dönemden geçiyoruz. Eskiden alıştığımız politika pozisyonlarını, yeniden ve yeniden gözden geçirmek gerekiyor. Dün gerekmeyen perspektif değişiklikleri artık gerekiyor. Hiç Yunanistan için yapılan "borcun milli gelire oranı" tablolarına bir baktınız mı? 2008 yılında milli gelirin yüzde 99,5'i gibi olan kamu borç stoku, 2009 yılında krizin de etkisi ile yüzde 115 seviyesine çıkıyor. Sonra 2010 yılında "Yunanistan problemli" tartışmaları arasında faiz oranı roket gibi fırlayınca yüzde 150'lere dayanıyor. Ne zaman dayanıyor? Avrupa Birliği kurtarma paketi esnasında dayanıyor. Yunanistan tedbir alıyor ama sonuç değişmiyor. Hastanın ateşinin göstergesi olan borcun milli gelir içindeki payı artmaya devam ediyor. Aynı dönemde Türkiye'nin göstergeleri aynen duruyor ama onlarınki artıyor. Bu arada Yunan hükümeti tedbir alıyor. Milli gelirin artış hızı, yani büyüme tahminleri aşağıya çekiliyor. Borcun milli gelir içindeki payına büyümeden bir yardım gelmiyor. Borcu taşımak giderek zorlaşıyor. Şimdi söyler misiniz? Yunan kamu borcunun Yunan milli gelirine oranını Yüzde 100'den yüzde 150'ye çıkartan Yunanistan'daki bir mali sorumsuzluk mudur? Yoksa Avrupa Birliği'nin karar alamama süreci midir? Yoksa finansal piyasa aktörleri midir? Bu sorunun çözümü üzerinde düşünürken akılda tutulması gereken ilk noktadır. İkinci nokta ise şudur: Yunanistan tek başına kemer sıkıp, kendi büyüme oranını frenleyebilir. Ancak bir bütün olarak Avrupa Birliği ülkelerinin tümünün kemer sıkmaya başlamasının etkisi ne olur? Bu durumda, dünyanın en büyük ikinci ekonomisi kriz sonrası toparlanma sürecine hiçbir destek sağlamayacaktır. Tam tersine, hızla toparlanmayan göreli olarak azalan ithalat talebi nedeniyle problemini yalnızca kendisi taşımayacak, dünyanın kalanına taşıtacaktır. Bu Türkiye için iyi midir? Hayır, iyi değildir. Bu ABD için iyi midir? Hayır, iyi değildir. Avrupa Birliği ekonomilerinde bir bütün olarak kemer sıkılıyor olması dünya için iyi değildir. Paul Krugman'ın "Çin'i ve Almanya'yı bencil politika perspektifleri nedeniyle cezalandıralım" dediği hadise tam da budur. Buradan çıkartılması gereken üçüncü nokta ise şudur: Avrupa Birliği'nin dünyanın bütününü dikkate alan bir politika perspektifine sahip olması gerekir. Aynı şekilde, G20 mekanizmasının içinde yer alan Türkiye'nin de artık yalnızca Türkiye'yi değil, Türkiye gibi ülkeleri bir bütün olarak dikkate alan bir politika perspektifine sahip olmasında fayda vardır. Almanya'nın büyümeyi ikinci plana atan istikrarı öne çıkaran yaklaşımı içinde bulunduğumuz küresel toparlanma sürecinin sağlığı açısından faydalı değildir. Türkiye'nin Avrupa Birliği ülkelerinde yeni finansal destek paketlerini, hızlı borç yeniden yapılandırmasını, finansal problemin bir an önce ortak bir finansal önlem mekanizmaları ile çözüme kavuşturulmasını talep etmesi gerekmektedir. Geçen hafta yazdığımız gibi, Avrupa Birliği'nin kurtarma paketinin bir an önce devreye sokulmasını talep etmek bu dönemin temel önceliğidir. Bu da üçüncü noktadır. Aksi takdirde Avrupa Birliği ekonomilerindeki yavaşlama üç kanaldan Türkiye'yi etkileyecektir. Bunlardan ilki euro karşısında lira'nın giderek değerlenmeye devam etmesidir. Kötüdür. İkincisi ise Avrupa'nın ithalat talebindeki gevşeme nedeniyle ihracattaki toparlanmanın yavaşlamasıdır. Bu da kötüdür. Üçüncü kanal ise, fon akımları kanalıdır. İlk aşamada bu kanaldan olumlu bir etki beklemekte fayda vardır. Ama yaklaşımlar değişebilir. Bilinmesi gereken şudur: bu işten sıyrılmanın "yerel" bir çözümü yoktur. Çözümü uluslar arası ölçekte aramak gerekmektedir. Türkiye'nin BMGK ve G20 gibi araçları vardır ama bu araçlar da sesi yeterince yüksek çıkmamaktadır. Çıkmalıdır. Değişen perspektifle birlikte benim gördüğüm şudur: İçinde bulunduğumuz dönemde kamu borcu problemi, kısa vadede, kemer sıkarak değil, ancak elbirliği ile ve kurtarma paketi ile çözülür. Sistemin ancak orta ve uzun vadeli kemer sıkma tedbirlerine ama kısa vadeli kurtarma paketlerine ihtiyacı vardır. Mesele şudur: Ormanın bütünü yanınca zaten yanacak bir şey kalmayacaktır. Bu arada, yangını sınırlandırmak için çıkartılan yangının ormanın tamamını yakmasını önlemek gerekir. O vakit, tedbir tedbir değildir
Bu yazı 15.06.2010 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.