TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Günün meselesinde vurgu, artık krizden bütçenin toparlanmasına mı geçmiştir? Hayır. Krizin yönetimine ilişkin tedbirler artık geride kalmış; zaman, krizin yol açtığı bütçe tahribatını giderme zamanı mıdır? Halen değil. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) yönetimi halen kriz sürecini yönetmeye devam ediyor. ABD Kongresi, 17 Mart 2010 tarihinde İstihdam Yasası'nı (Jobs Bill) kabul etti. Kanun şimdi Başkan Obama'nın onayını bekliyor. İdare, kriz sürecini yönetebilmek için 18 milyar dolarlık yeni bir ekonomik destek paketini böylece onaylamış oldu. ABD yönetimi, kriz sürecinden yeni yeni dersler çıkarıyor ve denemeye devam ediyor. Orada kriz yönetiliyor. Hâlâ yönetiliyor. Biz ise bekliyoruz. Yalnızca beklediğimiz için, bir türlü dümende biri varmış gibi hissetmiyoruz. Hiç düşündünüz mü, neden hâlâ etrafa endişe ile bakıyoruz? İktisat politikası tasarımı biraz da Samuel Beckett'in şu ifadesine benzer: "Hiç denedin mi? Hiç yenildin mi? Olsun. Yine dene. Yine yenil. Daha iyi yenil!" İktisat politikası tasarımının temeli, hata yapmaktan korkmamaktır. Hatalardan hızla dönebilecek kapasiteye sahip olmaktır önemli olan. Özellikle daha önce hiç karşılaşmadığımız 2008 krizine benzer bir kriz karşısında yapılması gereken tam da buydu. Ama biz önce bir deneyerek, sonra denemelerimizden acele ders çıkararak yeniden deneyecek kabiliyete sahip olmadığımızı bu dönemde bir değil, birkaç kez gösterdik. Ama bakın elin oğlu denemeye devam ediyor. Başkan Obama iktisadi krizi iyi yönetemediğine ilişkin tüm tartışmaların ortasında bir kez daha deniyor. "Dümende biri var" izlenimini bu dönemde güçlendirmenin en iyi yolu, bu deneme azmini korumaya devam etmektir. Bu, etrafa bakınca çıkarılması gereken ilk derstir. Peki, Obama'nın 17 Mart 2010 tarihinde Kongre'den geçirdiği düzenleme ne getirmektedir? Düzenlemenin hedefinde işsizler ve de küçük, orta boy işletmeler (KOBİ) yer almaktadır. Düzenleme, altı aydan daha uzun süredir işsiz olanları işe alanlara vergi indirimleri getirmektedir. Ayrıca işsizleri bir yıldan daha uzun süre istihdam etme sözü verenlere ek vergi indirimi imkânı sağlamakta, sosyal sigorta primleri üzerinden destek vermektedir. Düzenleme baştan sona krizin neden olduğu hasarı sınırlandırmayı hedeflemektedir. Önümüzdeki dönemde, doğrudan KOBİ'lerin finansman sorunlarına yönelik adımlar ile eyalet hükümetlerinin istihdam azaltmasını engelleyici adımlar devreye girecektir. Başkan Obama bir yandan Sağlık Reformu tasarısını geçirirken, öte yandan KOBİ'lerin ve de işsizlerin sorunlarına da eğilmektedir. Yapılmaya çalışılan, Amerikan ekonomisindeki ikili yapıyı çözmeye çalışmaktır. Aynı bizim burada olduğu gibi, orada da tuzu kuru işletmelerin dışında kalanlarda canlanma emaresi son derece zayıftır. Obama, KOBİ'leri de desteklemek üzere adım atmaktadır. Bu da ortadaki ikinci derstir. Benzer bir durum Türkiye için de fazlasıyla geçerlidir. Burada da işsizlik oranı tarihi seviyelerdedir. Üstelik işsizlik bu seviyelerde katılaşacak gibi de durmaktadır. TÜİK verilerine göre altı aydan kısa süredir işsiz olanların sayısı 2009 yılında 400 bin kişi artarak 1.9 milyona yükselmiştir. Ayrıca, işsiz veya iş aramayı bırakmış (ümitsiz) olan toplam 4.2 milyon kişi, 21 milyonluk çalışan nüfusun yüzde 20'sine denk gelmektedir. Peki, neden Türkiye'de işsizler ve KOBİ'ler için atılacak adımlar gündemde yer bulamamaktadır? Bu topraklarda neden aktif iktisat politikası olmamaktadır? Galiba bunun bize özgü birkaç nedeni vardır: İlki, karşılaştığımız problemin daha önce karşılaşmadığımız bir problem olmasıdır. Biz bugüne kadar hep "kriz olunca kemer sıkılır" diye bellemiştik. Öyle öğrenmiştik. Şimdi kimse öyle yapmamaktadır. Ama bizim yöneticilerimizin "kriz olunca kemer sıkılır" dışında bir teşhisi hâlâ yoktur. Bu durumda, neme lazım, hareketsiz kalmak daha iyidir. Bu birinci engeldir. İkinci engel de yapısaldır: Türkiye'de etki analizi sıkça konuşulur ama hiç yapılmaz. Hata ise zaten yapılmaz, yapılmadığı için de hatalardan ders çıkarılmaz. Hatalardan öğrenmemek, hatadan dönmeyi de imkânsız kıldığı için burada aktif iktisat politikası olmaz. Gelelim üçüncü yapısal engelimize: Bizim buralarda kamu kaynağını özel sektöre aktarmak her zaman cesaret ister. Kimse "özel ödül" olmadan o yola kolay kolay sapmaz. Sonra mahkemede "Vallahi o karar sistemin bütünü için iyiydi" diye hesap vermek işten değildir. Kamu yararı neredeydi sorularına cevap verirken, "anacım, bunlar kamuyu, bir tek devlet sanıyor" da diyemezsiniz. Üstelik soruyu size soran hâkimin, davayı açan savcının iktisattan anladığı da yoktur. Ama dava açıp, yargılama yetkisi vardır. Ne deseniz, yine de sorarlar: "O parayı kimlere dağıttın?" derler. "Hadi bakalım bir de buradan yak" vaziyetinde dinlersiniz. "Yargı reformu gerekir" diyenlere buradan bakınca elbette hak vermek gerekir. Türkiye'nin bu kriz karşısındaki çaresizliği esasen yapısaldır. Mesele kamu idaremizin kabiliyeti, örgütlenme özellikleri ve de yargı sistemimizin işleyiş biçimi ile yakından alakalıdır. Hal böyle olunca, türbülans ortasında "Dümende kimse var mı?" diye düşünmekten başka çaremiz yoktur. Ancak Obama'nın düzenlemesinden çıkarılması gereken bir temel sonuç şudur: Sistemimiz halen kendi başına işleyememektedir. Destek paketleri dönemi hâlâ kapanmış değildir.
Bu yazı 23.03.2010 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.